Bahar gelince, insan kendini bir ekin tarlasının kıyısına götürmeli. Yeni başak tutmuş ekinlerin, baharın diriltici yeliyle nazlı nazlı salınmasını izlemeli. Uzaktan bir tarla kuşunun ötüşünü dinlemeli insan.

Buğdayın yolculuğu insanın yolculuğuna benzer. Buğday; insanı kendine, kendi mekânına çeker. İnsanı konar göçerlikten bir coğrafyaya bağlamıştır buğday. Onun boy verip başağa durduğu coğrafya, insanın da yerleşik mekânı olmuştur. Buğdayla insanın kaderi aynı coğrafyada kesişmiş, medeniyetin mayalanmasına vesile olmuştur buğday.

Kış boyu nispeten durağan bir hayat yaşayan insan gibi buğday da kara toprağı kendine döşek, beyaz örtüyü yorgan yapar. Güneş sıcak yüzünü gösterince, o beyaz örtü eriyip şifaya dönüştüğünde, buğday da uyanır derin uykusundan. Tıpkı bir bebeğin emeklemesi gibi ilk zamanlar hareketleri kısıtlıdır. Cılız bedeni örselenir, savunmasızdır rüzgâra karşı, eğilip bükülür. Sonra güneşin sıcak yüzü, bereketli Nisan yağmurlarıyla buluşunca bebeğin; çocukluk, sonra da gençlik evresine geçişi gibi hızlı olur gelişimi. Tam da bu aylarda, bu mevsimde başağa durur. Çocukluktan çıkıp ergenliğe geçiştir bu dönem. Bir genç ki nasıl kabına sığamazsa, tıpkı ekin tarlaları da tarlalara sığmaz olur. Esintiyle tarla bir ummana dönüşür, taşar ovalara, dağlara. Ekin tarlalarının rüzgârda dalgalanmasına bizim kültürümüzde tavşanlanma denir. Sözlüklere de böyle geçmiş. Tavşanlanma; “Yelden dalgalanmak (ekin için)” O dalgalanmayı tavşanın zarif hareketlerine, koşuşuna benzetmiş Anadolu irfanımız. Sonbahar ve kışın esen rüzgâr fırtınaya dönüşebilir; örseler, yaprakları döker, sotelere sürükler. Bahar yeli ise dirilticidir, çiçekleri uçurur döller, Sünnetullah devam eder. Ekin tarlaları rüzgârda, tarlalardan çıkıp sanki dağlara doğru koşar coşkuyla tekrar tekrar. Sürekli bir hareketlilik vardır ekin tarlalarında. Kuşlar oradan oraya uçuşurlar, esintiye bırakırlar kendilerini bir müddet kanat çırpmadan. Narin bedenleriyle bazen bir başağa konarlar, salınırlar. Kuşlar ve çiçekler toz bulutu oluştururlar ekin tarlalarının üzerinde. Arılar bu yeniden dirilişte, bu işleyişte yerlerini alırlar. Zarif bir kelebek gelincikler arasında oradan oraya kanat çırpar, kararsız kalır, nereye konacağını bilemez, güzellik sarhoş eder narin bedenini.