Usta şair A.Vahap Akbaş’a Divan şiirini sorduk. Bir medeniyetin gizemli sesi olarak adlandırdı şairimiz klasik şiirimizi. Muhatapsız bırakılmışlığına rağmen, bu şiirin hâlâ onurlu bir şekilde yaşamakta olduğunu söyledi. İşte Akbaş’ın cevapları…

Divan şiiri sizin için ne anlam ifade ediyor?

Divan şiirine çağların damıtıla damıtıla birikmiş bilgeliği diye bakarım. Tanpınar’ın cümlesiyle: “Asırlar içinde devam eden geniş bir müsabaka.” Aynı estetik kurallara inanmış şairlerin sabırla devam ederek geliştirdikleri tek bir şiir.

Bir medeniyetin gizemli sesidir Divan şiiri. Yaşadıkları zamanın ruhuna kapılmış atalarımızın sesi… Eriştiği en yüksek basamakta, Selimiye ne ifade ediyorsa, Itrî, Karahisarî, Levnî ne ifade ediyorsa bu şiir de onu ifade ediyor benim için.

Böyleyken gadre, haksızlığa uğramış bir şiirdir Divan şiiri. Bir medeniyete düşman kesilen yabancılaşmış aydınlar, öfkelerini onda söndürmeye çalışmışlardır. Özellikle otuzlu, kırklı yıllarda. Asırlar içinde bütün güzellik unsurları keşfedilip kullanılarak üstün bir şiir diline ve bu dilin orkestrasıyla bizi doyuracak bir zevke erişilmişken, önce bu dil darmadağın edildi, sonra da bu zevk. Muhatapsız bırakılmaya çalışılmış bir şiirdir Divan şiiri.

Sizce Divan şiiri bugün sürdürülebilir mi? Niçin? Nasıl?

Yaratılış süreklidir. Değişim de. Yeni buluşlar yaşama şartlarını, alışkanlıkları değiştiriyor. Birçok şey yok oluveriyor. Ve değişimin hızı her gün biraz daha artıyor. Nereye gidiyoruz, diye kaygılandıran bir hızdır bu. Her eserin müellifi, biraz da çağıdır. Böyleyken bugün değil iki yüzyıl, üç yüzyıl öncesinin, otuz kırk yıl öncesinin şiirini bile sürdürmek mümkün görünmüyor bana. Nostaljik örnekler verilebilir, ancak şimdiki zaman zevkini tatmin eden, kuşatıcı bir şiir olarak yeniden yaşatılamaz kanımca.

Divan şiiri, cami önüne bırakılmış kundaklı bebek gibi terk edilmemiş, reddedilmemiş olsa, kendi geleneği içinde evrilerek, çağla uyumlu bir şekilde yeni adımlar atabilir, değişerek varlığını sürdürülebilirdi belki. Ama bunun önü kesildi. Sürdürülmesi bir yana, verilmiş üstün örneklerin onurlu bir şekilde yaşaması bile engellenmek istenmiştir. En azından bir medeniyetin unsurlarından biri olarak yaşama hakkı yok muydu? Son elli yılda, birçok Divan edebiyatı araştırmacısı bu bakımdan bir iade-i itibar çabası gösteriyor, denebilir.

Şiirinizde Divan şiirine mahsus hangi unsurlara yer verdiniz, yer vermek istersiniz?

Divan şiirinin bütün unsurlarıyla, her çağda yaşayabildiğine inandığım türü rubaidir. Damladaki deniz gibidir bu tür. Dört mısrada koca bir dünyayı taşıyabilir. Derinlik demektir, hikmet demektir bu. Ve her çağın insanını muhatap almaya uygundur. O bakımdan zaman zaman klasik rubailer yazdım. Mavi Sesli Şiirler’deki bir bölüm bu dörtlüklerden oluşuyor.

Diğer şiirlerimde gelenekten kopmadan yeni bir şeyler söylemeyi hedefledim. Divan şiirinin edasını, asırlar içinde kıvamını bulmuş sesini belli belirsiz bir şekilde mısralara sindirmeye gayret ettim.  Bazı şiirlerimde şekil yakınlığı da var. Özellikle gazele, bir dönem çağdaş yazarlar tarafından ilgi gösterildi. Bir çeşit aruzsuz, serbest gazel. Benim de böyle denemelerim oldu. Bu form içinde yeni şeyleri, eskiyi çağrıştıran bir edayla söylemek mümkün oluyor. Lirizmi davet eden bir yapısı var.

Bir de Divan şairlerinin mısra hassasiyetini önemserim. Yine de buna bütün şiirlerimde dikkat ettiğimi söyleyemem. Mısra şiire sağlamlık, kalıcılık sağlar. Çoğu zaman bütünün içinde tek başına bir şiir olur. Onun için Tanpınar mısra için “Cosmosun içinde insan gibidir” der. Modern şairlerin zaaflarından biri kanımca mısraın değerini göz ardı etmeleridir. Belki de bunun için “Mısra benim haysiyetimdir” diyen Yahya Kemal’in şiiri, bugün, birçok zamane şiirinden daha diridir.

En son ne zaman Divan şiiri okudunuz?

Divanlara, Divan şiiri antolojilerine çok sık başvururum. Bunlardan mısralar, beyitler avlarım. Defterlerimde bir antoloji oluşturacak kadar mısra, beyit var. Onlara sürekli “Ben de güzelim, beni de yaz” diyen yenilerini ekliyorum. En son, bu satırları yazdığım gün Necati Bey Divanı’nda bir gezintiye çıktım.

Kendinize yakın hissettiğiniz Divan şairi/şairleri var mı? Neden? Nasıl?

Sevdiğim şairler çok. Neredeyse bütün ustalar. Bazı yönlerini ya da şiirlerini sevdiklerimse daha da çok. Ancak “kendine yakın hissetmek” tabirinde sevmeyi, beğenmeyi aşan bir şey var gibi. Bir estetik zevk, eda yakınlığı ise kastedilen, şunları sayabilirim: Coşkulu, gür bir sese, sağlam ve güçlü şiir tekniğine sahip Nef’î;  fikrin ve hikmetin hamurkârı, halkın ruhuna yakın Nâbî; ortak mazmunlara özgünlükler katan, incelikler şairi Nailî; ince hayaller avcısı, büyük gazel ustası Şeyhülislam Yahya; yeni bir dille söyleyen, derin hayaller cambazı, ufuk açan Şeyh Galib…

Cevat Akkanat sordu