Haçlı çağının sonunu getiren Lanetli Kule ve Memlükler

Çok derin bir tarihi geçmişi olan ve günümüzde İsrail’in sınırları içerisinde yer alan Akka 636 yılında Müslümanların hâkimiyeti altına girmişti. Akdeniz’in kıyısında önemli bir ticaret merkezi olmasının yanı sıra askeri stratejik özelliği de bulunan Akka’nın dönemine göre teknolojik bir farklılığı öne çıkmaktaydı. Şehir cam üretme teknolojisine sahipti ve üretimlerini Fenikeliler döneminden itibaren, en önemli su kaynağı olan Na’man Nehri’nin döküldüğü koyun çok ince ve kıymetli kumlarından yapıyorlardı. Akdeniz’in karşı kıyısındaki Venedikler, Cenevizliler ve Pisalılar sayesinde Doğu ve Batı arasında ticaret köprüsü görevi taşıyan Akka’ya Karadeniz sahillerinden dahi ürünler ve hatta köleler getirilip satılmaktaydı. Kölelerin en değerlisi Kıpçak Türkleri’ydi ve ileride bölgenin kaderini değiştirirken sınırların yeniden çizilmesine neden olacaklardı. 

Akka şehrinin ticari zenginliğinin yanı sıra Kudüs’ün yanı başında olması sebebiyle Haçlılar’ın gözünde ayrı bir yeri vardı. 1095 yılının Kasım ayında Papa II. Urbanus’un Fransa’da Hristiyanları Haçlı seferine davet etmesiyle Akka ve civarında Batı’nın yaklaşık iki asırlık hâkimiyeti de başlamış oluyordu. Avrupa’dan yola çıkan Haçlılar bölgeye ulaşıp Kudüs’ü işgal ettiklerinde mevcutlarının yarısından azı hayatta kalmıştı. İlk önce İznik’te Selçuklular ile karşılaşan Haçlılar önemli miktarda askerlerini kaybetmişlerdi.

1099 yılında Kudüs’ü ele geçirip Müslümanları ve Yahudileri katleden Haçlılar, deniz yoluyla ulaşımdaki yerinin ne kadar değerli olduğunu da fark ettikleri Akka’yı, 1104 yılında işgal ettiler. İşgalin en büyük nedeni bölgeye bundan sonra deniz yoluyla gelmeye karar vermeleriydi. İlerleyen dönemlerde Filistin, Suriye ve Lübnan’da inşa ettikleri şehir kalelerinin güvenliği açısından da Akka’yı çok kıymetli bulan Haçlılar, ülkelerinden getirdikleri vatandaşları ile bölgede köyler kurarak tarıma başlarlar. Selahaddin Eyyubi ordularının 1187 yılında Hıttin Savaşı’nda Haçlılar’ı mağlup etmesinin ardından Akka şehri Müslümanlara teslim olmak zorunda kalır. Eyyubi Hıttin’de Haçlı ordularını yok etmiştir ve Akka’nın sığınacak kimsesi yoktur. Şehir aynı zamanda Müslüman köle ustaların marifetiyle ortaya çıkan mimarisiyle de görkemlidir. Fakat pek temiz olduğu da söylenemez:

“Çoğu Müslüman köleler olan taş ustaları nesiller boyunca Romanesk ve Gotik kiliseleri, manastırları ve şapelleri, çift sıra surları, berbat kokan limanı ve baharat pazarıyla bir ihtişam ve pislik şehri inşa etmişlerdi. Güzel olduğu kesindi. (s.114).”

Şehri teslim alan Eyyubiler, Akka’daki Hristiyanlar’ın hiçbir zarar görmeden gitmelerine de müsaade ederler. Fakat Haçlıların şehirden vazgeçmeye niyetleri yoktur ve 1189’dan 1191 yılına kadar var gücüyle mücadele ederler. Fransa Kralı Philip Augustus, İngiltere Kralı I. Richard ile Kudüs Kralı Guy ve komuta ettikleri muazzam Haçlı orduları, 1191’in bahar aylarından yazın ortalarına kadar Eyyubiler’in kontrolündeki Akka’ya saldırırlar. 11 Temmuz 1191 günü Akka’yı korumada stratejik öneme sahip olan ve şehirdekilerin “Lanetli Kule” dedikleri burcun yıkılıp şehrin düşmesiyle, yüzlerce Eyyubi askeri de esir alınır. Eyyubiler tarafında da Hıristiyan esirler vardır ve takas edilecektir. “Aslan Yürekli” lakaplı İngiliz Kralı I. Richard, 3 bin Müslüman esiri iple bağlatıp şehrin dışına götürtür ve boyunlarından vurdurarak katleder. Elbette bu olayı Müslümanlar unutmaz, özellikle Memlükler.

Anadolu’nun kuzeydoğusundan ve Karadeniz sahillerinden esir edilen Kıpçak Türkleri İtalyan tüccarlar sayesinde Akka’ya getiriliyordu. Ata binmeleri ve iyi okçu olmaları sebebiyle Eyyubiler, Kıpçakları satın alarak ordularına katıyorlardı. Kahire’de Kıpçaklardan oluşan ve “sahipli” manasına gelen Memlük askeri birliği de teşkil edilir. 1250 yılında Mısır’daki Eyyubi Devleti bir çeşit darbeyle Memlük Devleti’ne dönüşür. Yani “özel köleler” olan Memlükler bölgede yönetimi ele almış olur.  İslam dünyasının tam yok olma tehlikesi geçirdiği günlerde ortaya çıkan, sultanları Baybars, Kalavun ve Halil gibi önemli şahsiyetler sayesinde Memlükler, Haçlıları bölgeden temizler ve Haçlı çağının da sonunu da getirirler.

Akka’nın tarihi süreciyle ilgili buraya kadar anlattıklarımız ile daha fazlasının yer aldığı, 2020 yılının Eylül ayında Kronik Kitap Yayınları’ndan çıkan “Lanetli Kule/Akka Kuşatması ve Haçlı Çağının Sonu” başlıklı kitapta, Haçlı çağının nasıl sonlandığı ile Memlük Sultanı Baybars’ın mücadelesi muazzam bir dilde anlatılmakta. Konuyla ilgili çalışmalarından bildiğimiz Roger Crowley’in kaleme aldığı, Süleyman Genç’in de tercümesini yaptığı söz konusu kitabın dili de okuru hiç sıkmamaktadır. Öte yandan kitapta kısa bir Memlük tarihçesi dikkat çekerken, ilk elden ve her iki kaynaktan, Doğu’dan Batı’dan kaynaklar kullanılarak bir karşılaştırma yapılmış. Ayrıca söz konusu kitapta Eyyubilerle savaşan, daha sonra esir düşen, Kahire’deki yönetimin Memlükler’e geçişine de şahitlik eden Fransa Kralı Louis’in, misyoner Wilhelm von Rubuk’u, Karakurum’daki Moğol Hakanı’na gönderdiği zikredilmektedir. Fakat bununla ilgili bir detay yoktur. Akka’ya dönen Rubuk, 1253-1255 yılları arasını kapsayan seyahatini bir rapor halinde Kral Louis’e sunmuştur. Moğol tehdidini ensesinde hisseden Kral Louis, büyük ihtimal düşmanını daha iyi tanımak için Rubuk’u yollamıştır. Zira Rubuk bir din adamıydı ve aynı zamanda misyonerdi. Avrupa’nın yanı sıra Moğollar da bölgede ciddi bir tehditti ve Memlüklerin mücadelesi karşısında bir şey yapamıyorlardı. (Moğolların her yönüyle anlatıldığı Rubuk’un seyahatnamesi “Moğolların Büyük Hanı’na Seyahat” başlığıyla ve Ergin Ayan’ın tercümesiyle Kronik Kitap Yayınları’ndan Ocak 2019’da çıkmıştır. Moğollar Avrupa’da boy göstermeye başladıklarında Batı hayli endişelenmişti. Moğollar Macaristan’ı geçip Adriyatik kıyılarına ulaştıklarında Papalık ve Avrupa kralları ne yapacakları hususunda düşünmeye başlamışlardı. Moğollara elçiler yollamaya karar veren Papalık bu yolla ittifak etmeyi umuyordu. Elçi Carpini’nin 1245-1247 yılları arasında Moğolistan’a gerçekleştirdiği seyahat ile ilgili kitap yine Kronik Kitap Yayınları’ndan 2018’in Ağustos ayında, “Moğolistan Seyahatnamesi” başlığıyla yine Ergin Ayan’ın tercümesiyle çıkmıştır.)

Akka’nın yıkılışına doğru giden sürecin de detaylandırıldığı ve Trablus’un Memlük Türkleri tarafından Haçlı tehlikesi nedeniyle ele geçirilişinin de anlatıldığı kitapta, Baybars ve sonra yerine geçen Kalavun’a da yer verilmektedir. Venedikliler ile Cenevizliler’in Trablus’ta birbirleriyle rekabet halinde olması, öte yandan şehrin Filistin sahillerinde yer alması, Baybars’ın izinden giden Kalavun’u oldukça rahatsız ediyordu. Cenevizliler'in bölge ticaretinde tekelleşmesini ve Haçlı tehdidini sonsuza kadar ortadan kaldırmaya karar veren Kalavun, 1289’un Ocak ayında sefer için hazırlıklara başlar. İlkbaharda Akdeniz’in kıyısındaki Trablus yakınlarına gelen Memlükler, 26 Nisan’da toplu saldırıya geçer. Şehri ilk terk edenler Venediklilerdir zira zaten bu saldırıyı biliyorlardır. Bunların peşinden Cenevizliler soluğu limanda alır. Memlük saldırısı başladığında şehrin yöneticileri, soyluları, Tapınak Şövalyeleri ile Hospital Şövalyeleri çoktan topuklamıştır. Kalavun, Trablus’u ele geçirdikten sonra şehri tamamen yıktırıp sahilden birkaç kilometre içeride yeni bir şehir kurdurur. Mağlubiyet karşısında Haçlılar oldukça tedirgindir ve Trablus Kontluğu’nun sona ermesiyle bölgede sadece Kralının Kıbrıs’ta yaşadığı Kudüs Krallığı kalmıştır:

“Hem Hristiyanlar hem Müslümanlar Trablus’un düşmesinin öneminin farkındaydılar. Burası, Franklar'ın Filistin’de kesintisiz olarak en uzun süre ellerinde tuttukları yerdi. Kaybedilmesi oyunun sonunun gelindiğinin habercisi gibiydi; haber Avrupa’nın her yerinde yankılandı. Artık sadece kıyı şeridine mahkûm edilmiş ve tek müstahkem mevkisi Akka olan bir Kudüs Krallığı vardı (s.123).”

Kudüs Krallığı ile Memlük Sultanı Kalavun, 1283 yılında, süresi “on yıl, on ay, on gün ve on saat” olan bir ateşkes anlaşması yaparlar. Müslümanların ve bölgenin ticari önemi adına anlaşma yapıldığına daha müzakereler sırasında Kalavun şöyle dikkat çeker:

“Zira Akka tüccarlarımızın uğradığı bir kervansaray, bizler için de daha geniş bir seçim yelpazesi sunan bir yer (s.123).”

Başka bir Haçlı Seferi girişimi

Kudüs Kralı Henry, Trablus’un ele geçirilişinden üç gün sonra ikameti Kıbrıs’tan Akka’ya gelir. Kral burada Sultan Kalavun’un elçisi ile görüşür. Elçi, krala savaş sırasında Akka’nın Trablus’a yardım ettiğini ve bunun da anlaşmayı bozduğunu söyler. Kral Henry elçinin ithamlarını karşı söylemlerde bulunarak çürütür. Elçiye de Memlükler’le yeni bir anlaşma yapmak istediğini söyler. Kalavun meseleyi daha da uzatmak istemez ve yapacak daha önemleri işleri olduğundan kralın önerisini kabul eder. Birkaç ay Akka’da kalan Kral Henry kardeşi, Sur Lordu Amalric’i, Kudüs Muhafızı ve Akka Kral Naibi olarak bırakarak Kıbrıs’a döner. Bu arada kralın kardeşi daha on yedi yaşındadır. Henry işi şansa bırakmak istemez. Kalavun her an saldırabileceği için durum gerçekten ciddidir. Akka’daki kriz hakkında Avrupa’daki krallara haber yollayarak Haçlı seferi için hazırlık yapılmasını tavsiye eder. Fakat Avrupa’da krallar birbirleriyle didişmektedir. Papa ve piskoposlar yeni bir Haçlı Seferi için hazırlıklara koyulur. Akka’nın surlarının ve siperlerinin onarımı, silah ve cephane için kiliselerden ve bankerlerden para toplanır. İşte tam da bu sırada Roma’ya gelen Moğol elçileri Haçlıların daha bir coşkuyla hazırlanmasına neden olur. Moğollar, kendilerinin Memlük karşıtı olduklarından bahsederler. 1290’ın Ocak ayında Papa’nın yayımladığı insanları Haçlı yemini etmeye davet eden genelge pek karşılık bulmaz. Yeni bir Haçlı Seferi’ne Avrupa’da ilgi çok az olur. Daha çok Kuzey İtalya’dan katılım gerçekleşir. Faka bu da pek umut verici değildir. Ocak ayında 3000 civarındaki hacı ve askerler gemilerle Akka’ya gitmek için yola çıkar. Nisan ayında Akka’ya ulaştıklarında şehrin manzarası şöyledir:

“Muhtemelen 2 Nisan 1290’da, Paskalya Günü, limana yanaştılar. Bu, hacıların ve Batılı tüccarların Kudüs Krallığı’na geldikleri, aynı zamanda ürünlerini satmaya gelen bölgedeki Müslüman köylülerin yanı sıra ticaret panayırıymış gibi Şam’dan Müslüman tüccarların da akın ettikleri bir dönemdi. Dinleri uğruna savaşmak için şevke gelmiş bu yeni gelen hacılar bir anda kendilerini türlü türlü Doğulu kıyafetler giymiş insanların, bir liman şehrinin günahlarının ve kentteki Müslümanların arasında, Jacques de Vitry’nin tasviriyle cıvıl cıvıl, kafa karıştıran bir metropolde buldular (s.128).”

Son gelen Haçlılar arasında yer alan ve İtalya’nın kuzeyinden gelen askerler, hiçbir neden yokken ticaret için Akka’da bulunan 19 Müslüman tüccarı öldürür. Bu öldürülen tüccarlardan bazıları Karadeniz’den getirilen köleleri, büyük ihtimalle Kıpçaklar’ı Memlükler’in başkenti Kahire’ye götürmeye hazırlanıyordu. Katliam sonrası Akka şehri sonun başlangıcına hazırlanıyordu. Cinayetlerin işlendiği Sultan Kalavun’a ulaştığında, Akkalılar büyük bir dehşete kapılırlar. Sonlarının ne olacağını çok iyi biliyorlardır. Müslümanların öldürüldüğünü duyan Kalavun, sinirden küplere biner ve savaş için hazırlıklara başlar. Bu arada 1283 yılında Akka ile yapılan anlaşmanın da zaten bir kıymeti kalmamıştır. Anlaşmaya ticari açıdan yanaşan Memlükler, Trablus’u ve Antakya’yı ele geçirmiştir. Dolayısıyla da Akka’nın ticari olarak pek mühim tarafı yoktur. Akka, Filistin sahili boyunca uzanan yol üzerinde engelden başka bir şey değildir ve bölgenin ticareti de İskenderiye’ye kaydırıldığından Haçlılar’ın son kalesini de yok etmenin zamanı da gelmiştir. Fakat Sultan Kalavun’un ömrü, Akka’yı fethetmeye yetmez. Vefatından sonra sıcağı sıcağına oğlu Halil, Memlükler’in yeni sultanı olur.

1191 yılında Haçlılar’ın işgal etmesinden bir asır sonra Akka, tarih sahnesinden silinir. 1291’de Memlük Sultanı Halil’in komutasındaki Müslümanlar tarafından ele geçirilen Akka, Haçlı tehlikesinin kökten halledilmesi adına yıkılıp yerle bir edilir. İlginç olan; 1191’de “Lanetli Kule”nin yıkılmasıyla Haçlılara geçen Akka şehri, 1291 yılında da yine aynı kulenin yıkılmasıyla beraber Memlükler’in eline geçmiştir.

Moğollar ile Memlükler’in karşılaşmasının da anlatıldığı kitapta, dönemle ilgili en önemli bilgiler, Haçlılar’a karşı mücadele eden Müslümanlar’ın, kısa bir süre Eyyubiler’in devamında ise Memlükler’in, askeri araç gereçlerin hammaddesini-bunlar çoğunlukla kereste ve demirden ibaretti- İtalyan tüccarlar sayesinde Akka üzerinden temin etmesiyle ilgiliydi.  Bunlara ilave olarak da Türk kölelerin, Bizans üzerinden yine Akka’ya getirilmesi ve bu kölelerin de Müslümanlar tarafından satın alınıp asker yapılmasıydı. Askeri malzemesini Haçlılardan alan Müslümanlar, bunları Haçlılara karşı kullanıyordu. Avrupa’daki koltuğunda huzur içinde oturan Papalar bu durum karşısında cinnet geçirip her türlü tehditler savurmasına, hatta Müslümanlarla böyle ticaretin yapanların aforoz edileceğini duyursa da sonuç tahmin ettiğiniz gibidir. Para sıcaktır ve her türlü imkânı ve konforu Akkalılar’a sağlamaktadır. Öte yandan Akkalılar, sağlam bir itimatla Müslümanlar’ın kendilerine saldırmayacağına ihtimal vermemekteydi. Bunun nedeni de Akka’nın büyük bir ticaret merkezi olmasıydı. Bunun yanı sıra şehirdekiler arasında birlik ve beraberliğin olmaması, askeri Haçlı tarikatlarının kendi aralarında çekişmeleri de şehrin çöküşünü hızlandıran sebepler arasındadır. Müslüman alemi ise muzaffer olan taraftır. Başta Sultan Baybars olmak üzere Memlükler sayesinde İslam birliği sağlanmıştır ve yeni bir devirin başlangıcını yapmışlardır.

Memlükler ya da diğer bir deyişle, ed-Devletü't-Türkiye’nin askerleri sayesinde Akka’daki Haçlı çağının sonu getirilmiş, Tapınak Şövalyeleri’ne ve diğer askeri Haçlı tarikatlarına da büyük darbe vurulmuştur.

(Memlüklerin ortak düşmanları Moğollar ile Haçlıların münasebeti hakkında bir başka kaynak yine Kronik Kitap Yayınları’ndan 2020’nin Şubat ayında çıkan, Altay Tayfun Özcan tarafından hazırlanan ve tercümesi de yapılan “Moğollar Avrupa’da/Moğolların Avrupa Seferinin Üç Tanığı” başlıklı kitaptır.)

YORUM EKLE

banner36