Geçen hafta sonu 29. Mayıs Üniversitesi önemli bir organizasyona ev sahipliği yaptı: VI. Uluslararası Osmanlı İstanbul’u Sempozyumu. Yerli ve yabancı uzmanların birbirinden ilginç sunumları iki gün boyunca devam etti.

Bunlardan biri de Macaristan’dan etkinliğe katılan Dr. Papp Sandor’un sunumuydu. Szeged Üniversitesi ve Macar İlim Akademisini temsilen sempozyuma katılan Sandor, 15-16 -17. yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu’nun payitahtına gönderilen elçilerin tuttuğu belgeler üzerine araştırmalar yaparak İstanbul ile ilgili ilginç bilgileri ortaya çıkarmış.

Bu evraklar içinde 3 farklı belge türü olduğunu vurgulayan Sandor, bunları şu şekilde tasnif ediyor: Viyana’ya gönderilen haftalık raporlar, mektuplar ve görev sonrası hazırlanıp sunulan son rapor. Bahsi geçen asırlarda İstanbul’a gelen elçileri de büyükelçi, orta elçi ve daimi elçi (Kapıkethüdaları) olmak üzere tasnif etmek mümkün.

Elçilerin İstanbul’a giriş güzergâhı

Sandor şöyle devam etti: “Silivri yolu üzerinden Çorlu, Büyük ve Küçük Çekmece’den İstanbul’a gelen elçilerin şehre müzik ve sancaklarıyla girişleri Kanuni Sultan Süleyman döneminden sonra yasaklanmıştır. Genellikle Elçi Han’da ikamet etseler de başka mekânları tercih edenler de vardı. Elçilik eczacısı Lubenau’nun hatıratına göre Freiherr von Eytzin döneminde (1580’ler) Elçi Han avlusunda bir ekmek fırını, daimi elçi ve büyükelçi hizmetinde de ahşaptan inşa edilmiş iki mutfak bulunmaktaydı.”

Buna mukabil bazı elçiler Elçi Han dışında şehirden uzak semtlerde konaklamayı tercih etmişler. Mesela Erdel elçisinin evi -en azından 18. yüzyılın ilk yarısına kadar- Balat’ta İstanbul surlarının yakınında bulunmaktaydı. İki katlı olan bu evin alt tarafı taştan, üstü de tuğladan inşa edilmişti. Alt kat ahır olarak kullanılıyordu, yukarıda ise kethüdanın ve hizmetkârların odaları mevcuttu.

Elçilik binası Macar yokuşunda bulundu

Tam olarak yeri bilinmeyen bu ev, 1907’de Macar arşiv kaynaklarını toplamak amacıyla İstanbul’a gelen tarihçi ve Katolik papazı İmre Karacson çabalarıyla tespit edilmiş. Karacson, Avusturya-Macaristan İstanbul Başkonsolosu Miklos Janko ile yaptığı araştırmalar sonucunda Balat semtindeki Macar yokuşunda olduğunu ortaya çıkmış. Ancak bina 1729’larda çıkan yangında tamamen yanmış ve yıkışmış.

Papp Sandor, elçi raporlarında İstanbul’a dair genel bilgiler verildiğini, elçilerin daha çok kilise ve camilere dair bilgiler paylaştığını vurguluyor. Yine bu raporlarda mevsime göre yağmur, kar, fırtına, soğuk vs. gibi hava durumuna dair bilgiler yer alıyor. Ayrıca elçinin bulunduğu dönemde gerçekleşen yangın, deprem veya salgın hastalıklar gibi felaketler hakkında da malumatlar mevcut.

1573-76 yıllarında elçi rahibi olarak İstanbul’da bulunan Stephan Gerlach’ın hatıratında İstanbul, kocaman güzel bir şehir olarak tasvir edilir: “Güzelliği sadece binaları, kiliseleri ve şatolarından kaynaklanmaz. Muhteşem bahçelerinin ve ağaçlarının da bunda payı büyüktür. Parlak döneminde adeta dünyada bir cennet olduğunu tahayyül edebileceğimiz bu şehir için pek çok kral ve imparator savaşmıştır.”

İstanbul’daki olağanüstü durumlar kayda geçti

Elçilik eczacısı Lubenau ise 23 Temmuz 1587 tarihinde çok büyük bir yangın çıktığını ve Çemberlitaş civarındaki her şeyin yandığını yazar. 3 büyük kervansaray, binlerce ev ve dükkân yok olur. Erdel daimi elçisi Borbos da 14 Ağustos 1619’da üç gün boyunca gece gündüz yağan yağmur ve bitmeyen gök gürültüsünden bahseder. Söylediğine göre yıldırımlar insanları çok korkutmuştur. Taşlarla kaplı sokaklardan aşağıya inen su her yeri harap etmiş, biriktiği çukurlar bir adam boyu derinliğe ulaşmış. İnsanlar ancak bir iki gün sonra sokaklara çıkabilmişler. Ayrıca bu notlardan o dönemde tamir edilmeden sokaklardan atla geçmenin yasak olduğunu da öğreniyoruz. Yine aynı felaket sırasında Fatih Sultan Mehmed Camii’nin bir minaresi yıldırım düşmesi neticesinde yıkılmış.

Sandor’a göre farklı ülkelerden gelen elçilerin tuttuğu kayıtlardan Osmanlı İstanbul’u hakkında farklı bilgilere ulaşmak mümkün. Ancak bu belgelerin çok azı çalışılmış durumda. İstanbul’un bilinmeyen geçmişi arşivlerde çalışılmayı bekliyor.

 

Munise Şimşek