Güvende olmak isteriz. Onsuz her şey bizi altüst eder, bunu biliriz. İleride tadımızı tuzumuzu kaçıracak basit bir riski bile asla göze alamayız; tahammül etmek belki mümkün ama bile bile de katlanmak zordur. Bir güvenlik konseptine ihtiyaç duyarız. Kendimize her durumda güvenli bir yer bulma arzusu bizi yeni arayışlara, dikkat ve stratejilere mahkûm eder.
Yalnız kalmak istenilen bir şey değildir. Çevremizde bizi sarmalayan birilerinin yokluğundan huzursuz oluruz. Etrafımızdakilerden emin olmak isteriz, birilerinin bize zarar vermesinden endişe duyarız, beklenmedik tehditler karşısında ne yapacağımızı şaşırır, tehlike karşısında bildik tedbirlerin yetip yetmediğini sorgular, kendimizi güvende tutmak için yeni birtakım öneri ve arayışların peşine düşeriz. Bize iyi gelebilecek bir hayatı makul bir şekilde yaşamak için güvenlikte olmayı olmazsa olmaz şartlarımız arasında sayar, onu belki de en başa yerleştiririz.
Düşmanlarımız hep olur, hiç de eksik olmaz. Bir kısmını biz üretiriz, bazıları da sanki ezelden üzerimize yazılmıştır, onları hazır buluruz, evladiyeliktir, bizden sonra da devam eder dururlar. Üşenmez bir çetele tutmak istersek bazen ne kadar da çok düşmanımızın olduğunu görür, kendi ellerimizle hazırladığımız çeteleden ne yapıp edip onları çıkarmak isteriz. Gerçi bunlardan bazıları bir vehimden öteye gitmez. Kaygılarımızı durup dururken derinleştirip hayatı kendimize zindan etmekte ısrar ettiğimizde hâlâ kaldıysa dostlarımıza düşen bizi hiç fazla vakit geçirmeden götürüp iyi bir hekime teslim etmeleridir. Korkularımızın kimi zaman gerçekte hiçbir karşılıklarının olmadığını fark etmek zaman alır. Bunların bir kısmı psikolojiktir, telkinler bizi etkiler, korkular bizi tetikte tutar, panikleriz, yanlışa düşer yolumuzu şaşırırız.