Seyahatname yazmak da okumak da farklı ilgili alanları isteyen tercihlerdendir. İnsanlar gezer, görür, bulundukları mekânın tadını çıkarır ama bütün bunları yazmak ve paylaşmak istemeyebilir. Çünkü seyahatnamenin temelinde paylaşmak vardır. Okuyucuya yol rehberi olmak, özendirmek ve ilgisini mekâna yöneltmektir esas olan. Bu anlamda seyahatname yazan kişiler genelde kendilerinde hayranlık uyandıran yerleri anlatmayı tercih ederler. Kendilerinden sonra oralara gidecek kişiler için bir çeşit rehberlik görevini de üstlenmiş olurlar.
Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi türünün en önemli örneği olması açısından, bu tür yazılara aşinalık oluşturmak için okunması gereken eserlerin başında gelir. Yazarların, şairlerin, devlet adamlarının yazmış olduğu eserler de “hem okuyanın hem de gezenin çok bilmesine” katkı sağlayacağı için okunması gerekli eserler arasına alınmalıdır.
Hicaza gitmek bir hayal gibidir
Çocukluğumda hatırlıyorum da dedelerin, ninelerin ağızlarından eksik olmayan bir dua vardı: “Rabbim bizlere de Hicaz’a gitmeyi nasip et.” O zamanlarda neredeyse kimseden “hacca gitmek” tarzında söz duymak mümkün değildi. Hac onlar için Hicaz’dı. Eski eserlere baktığımızda da hac için genelde Hicaz teriminin kullanıldığını görmekteyiz. Arabistan yarımadasının özellikle Mekke ve Medine’yi içine alan bölgesine verilen ad olan Hicaz, hac için de bir zamanlar kullanılmaktaydı.
Hayat şartlarının zorluğu, ulaşım imkânlarının kısıtlı olması bir zamanlar hacca gitmeyi hayal etmenin ötesine taşıyamıyordu. Bir köyde, kasabada ancak elle gösterilebilecek kişiler hacca gitme bahtiyarlığını yaşıyordu. Geriye kalanlara da bol dua, oraların sevdasına anlatan ilahiler, hikâyeler kalıyordu. Günümüzde şartların değişmesi, imkânların artması hac ibadetini daha kolay hale getirse de günün şartlarında başka engeller yine hacca gitmeyi çok da kolaylaştırdı diyemeyiz.
Hicaz’ın kitabını yazmak
Büyük bir sevda ile yola düşenlerin, gidip gelenlerin anlattıkları hac anıları düşünülecek olursa konusu Hicaz olan seyahatnameler de o derece önemlidir. İşte bu eserlerin en önemlilerinden biri de Süleyman Şefik Söylemezoğlu’nun 1890 yılında yazdığı Hicaz Seyahatnamesi’dir ( İz Yay. 2013). Bu kitap birçok anlamda türünün en önemlisi olma özelliğini barındırmaktadır. Yazılış süreci, yazılış amacı ve içeriği olarak değerli bir çalışma olan bu seyahatname, okuyucuya anlatılan mekânların havasını hissettirmekte oldukça başarılı.
Babasının Hicaz’da görevli olması, yazarın o bölgeyi görme ve bölgeyi her açıdan tanıtma isteği bu seyahatnamenin yazılış amaçları arasında sayılabilir. Yazar eserinde haritalar, planlar ve resimler kullanarak eserini daha somut bir zeminde vücuda getirmiştir.
Hacca gitmek ve oralarda yaşanılanları paylaşmak istemek, yapılan seyahatin ruhunu da düşününce, oldukça doğal bir süreç olarak karşımıza çıkıyor. Bu bağlamda belki de hac günlükleri, hac konulu seyahat yazıları edebiyatımızda çok önemli bir yer tutmakta. Cenap Şahabeddin’den Ahmet Turan Alkan’a, Mustafa Kutlu’ya kadar birçok edebiyat adamının hac günlükleri türünün dikkate değer eserleri arasında sayılabilir.
Eser Abdulhamid’e sunuluyor
Süleyman Şefik Söylemezoğlu, eserini yazdıktan iki gün sonra Sultan II. Abdülhamid’e sunuyor. Bu da eserin yazılma gerekçelerinden birini daha ortaya koyuyor. Yazarın bu sunumu da Abdülhamid düşünüldüğünde çok isabetli bir karar olarak görülmekte. Abdülhamid’in o bölgeyle ilgili yaptığı çalışmalar, oralara olan sevdası düşünülünde bu kararın doğruluğu da ispatlanmış oluyor. Hacca gidiş gelişleri kolaylaştıracak Hicaz demir yolu Abdülhamid’in en önemli çalışmaları arasındadır. Birçok nedenden dolayı demir yolu çalışması asıl hedefine ulaşamamış olsa da Abdülhamid’in 1900’lü yılların başında böyle bir çalışma için girişimde bulunması bile tarihî bir olaydır.
Süleyman Şefik Söylemezoğlu’nun bir Hicaz albümü şeklindeki geniş eserini sadece bir seyahatname olarak görmek eksik kalır. Bölgeyi her açıdan değerlendiren, dönemin siyasi olaylarının ışığında Osmanlı- Hicaz ilişkilerini, Osmanlı’nın bölgedeki otoritesini de kaynak ve gözlemlerle ortaya koyan yazar, bütün bunları bir tarihçi titizliğiyle kaleme almış.
Ayrıca Vehhabilik konusunda da yazarın önemli tespitlerine bu çalışmada ulaşıyoruz. Vehhabiliğin bölgedeki durumundan başlayıp, Osmanlı’ya olan olumsuz etkilerine kadar birçok konuda yazar düşüncelerini paylaşıyor. Vehhabiliğin aramızdaki kardeşlik bağına vereceği zararlara dikkat çekiyor yazar. Günümüzdeki gelişmelerden görüyoruz ki yazarın tedirginliği hiç de boş yere değilmiş.
Süleyman Şefik Söylemezoğlu, özenli bir çalışma hazırlamış. Bu eser tarih, coğrafya, ilahiyat alanlarında dikkatle incelenmeyi hak eden bir eser olarak okuyucuya ulaştırılmış. Gerisi okuyucuya kalıyor.
Mustafa Uçurum yazdı