Namazgâhlarla ilgili daha önce geniş bir yazı kaleme almıştık. Bu yazımızda kaybolan bir Namazgâhımızla ilgili bilgiler vermeye çalışacağız. Eyüp, Zevki Kadın Namazgâhı…
Namazgâh, özetle açık havada namaz kılmak için düzenlenmiş ibadet mekânıdır. Başlangıcı İslam’ın ilk yıllarına kadar varan, Selçuklu ve Osmanlılar zamanında da devam eden bir uygulamadır. Yakınında cami veya mescid bulunmayan şehir dışındaki alanlarda, namaz kılmak için oluşturulan mekânlara namazgâh denildi. Namazgâhlar normal zeminden biraz yüksekte, birkaç basamakla çıkılan düz bir set biçiminde inşa edilirdi. Namazgâhta kıbleyi gösteren büyük bir taş bulunur, bu taşın üstünde genellikle namazgâhı yaptıran kişinin ismi ve mihrap ayetleri yazılırdı. Bazı namazgâhlarda minber de bulunurdu.
Mihraplı-minberli namazgâhlar, genellikle şehir surlarının veya yerleşim alanlarının dışına inşa edilirdi. Bunlar bayram, cuma ve teravih namazlarının kılınabileceği ordugâh tipinde büyük ölçekli namazgâhlardır. Bu tip namazgâhlar, sadece namaz kılmak için değil, aynı zamanda halkın bir araya gelmesiyle çeşitli etkinliklerin yapıldığı bir nevi konferans alanı vazifesi de görüyordu. 17. yüzyılda yapılan İstanbul Okmeydanı Namazgâhı ve İstanbul Rumelihisarı Toplarönü Namazgâhı bunlara örnek gösterilebilir.
Mustafa Özdamar, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Hayrat-ı Şerif uzmanlarının bir zamanlar İstanbul’da 153 adet namazgâhı tespit ettiklerini bildiriyor. Bugün bir kısmı hâlâ ayakta olan, bir kısmı tamamen yok olan namazgâhların 6’sı Fatih, 9’u Eyüp, 11’i Zeytinburnu, 1’i Bakırköy, 5’i Eminönü, 5’i Şişli, 7’si Beşiktaş, 10’u Beyoğlu, 3’ü Sarıyer, 1’i Kartal, 28’i Kadıköy, 49’u Üsküdar, 18’i ise Beykoz’da bulunuyormuş. (Mustafa Özdamar, Namazgâhlar, Vakıflar Dergisi, XX. s.221-248)
Zevki Kadın Namazgâhı’ndan bir iz
Mustafa Özdamar’a da atıfta bulunan Mehmet Nermi Haskan ise Eyüp Sultan Tarihi isimli eserinin önsözünde Eyüp’te bir zamanlar 13 namazgâhın varlığından söz ediyor. (Mehmet Nermi Haskan, Eyüp Namazgâhları, Eyüpsultan Tarihi, c.1 s.163-168) Fakat çalışmasının "Namazgâhlar" başlığında 10 namazgâhı incelemiş. Bunlardan bazıları o zamanda tespit edilememiş. Biz Mehmet Nermi Haskan’ın çalışmasından yola çıkarak bu on namazgâhtan altısına 2014 yılında ulaşmış ve tekrar kayıt altına almıştık. “Bunlardan bir tanesi de Eyüp, İdris Köşkü Caddesi üzerinde, Pierre Loti tesislerinin içerisinde yer alan ve bugün varlığından hiçbir iz kalmayan Zevki Kadın Namazgâhı’dır” demiştik.
Mehmet Nermi Haskan, ilgili yazısında Zevki Kadın ve namazgâh hakkında şu bilgileri veriyordu: “Evliya Çelebi, burada ‘Namazgâh Seddi’nin bulunduğunu bildiriyor. Zamanla harap olan bu namazgâh, Sultan III. Osman’ın 3. kadını Zevki Kadın tarafından 1182 (1768) tarihinde yenilenmiş veya yeniden yaptırılmıştır. Bu tarihte kendisi 10 senelik dul idi. İlk namazgâh, 997 (1588) tarihlerinde inşa edilmiş olmalıdır. Burada bu tarihli İskender Dede'nin şahidesi vardır. Namazgâhın yanında havuz, kuyu ve çeşme vardı. Zevki Kadın’ın 1169 (1755) tarihli bir çeşmesi ve mektebi, Fındıklı'da Güzel Sanatlar Akademisi'nin sağ tarafında ve cadde üzerindedir. Kendisinin hangi tarihte vefat ettiği belli değildir.” (Mehmet Nermi Haskan , a.g.e. s. 323)
İşte bu Zevki Kadın Namazgâhı’ndan bugün itibarıyla elimizde artık bir iz ve delil var. Kaynaklarda “Zevki Kadın Namazgâhı-Kıble taşı” olarak geçen ancak bir izine rastlanmayan bu yerin kıble taşını tespit etmiş bulunmaktayız.
Eyüp Sultan Sempozyumları önemli bir hizmet ifa ediyor
Eyüp Sultan Belediyesi’nin bu yıl 13.’sü yapılan sempozyumlarında ilçe tarihi ve kültürüne dair önemli bilgiler paylaşılıyor ve daha sonra bunlar kitap haline getiriliyor. “Bu organizasyon belediyenin en önemli hizmetleri arasındadır” desek sanırım abartmış olmayız. Bu vesileyle İrfan Çalışan Bey’e bu hizmetlerdeki büyük katkılarından dolayı bir defa daha teşekkür etmek istiyorum. Projenin fikir aşamasından yürürlüğe konulmasına ve bugünlere gelmesinde inkâr edilemez emeği vardır. Ara sıra sempozumlara dair kitap ciltlerinden herhangi birini alır, sayfaları arasında dolaşırım. Akla hayale gelmeyecek kıymetli bilgilerle karşılaşır, ilham alırım. Arayıp bulamadığım pek çok sorunun cevabını bu sayfalar arasında bulmuşumdur.
Yine sayfaları karıştırırken Ahmet Bilgin Turnalı üstadımızın “İdris Köşkünde Çolak Hasan Tekkesi ve Bali Baba Sorunu” başlıklı yazısına denk geldim. Aynı mahallede ikamet ettiğim için yazıyı daha bir ilgi ile okumaya başladım. Pek çok eksiğimizi gediğimizi bu vesileyle öğrenmiş olduk. Bunlardan biri de kafamı uzun zamandan beri kurcalayan “Zevki Kadın Namazgâhı” idi. Mutlaka bir işaret bulunmalıydı bu açıkhava ibadetgâhı ile ilgili. Evet, ilk defa “Zevki Kadın Namazgâh-Kıble Taşı”nın fotoğrafını bu yazıda gördüm. Mezar taşına benzemekle beraber Namazgâh-kıble taşına has özellikleri de vardı.
Ahmet Bilgin Turnalı bahsekonu yazısında “Zevki Kadın Namazgâh-Kıble Taşı” ile ilgili şu bilgileri veriyor: “III. Osman’ın (1745-1757) üçüncü kadını Zevki Kadın’ın namazgâh taşı ve konumu, 30 numaralı resimde belirgin olarak görülmektedir. H.1182 tarihli (M.1768-1769) bu taşın alt tarafında küçük bir mihrapçık vardı ve ortasında da bir kandil asılı idi. Zevki Kadın’ın hemen yanındaki İskender Dede Namazgâhını ihya ettiğini belirten bu tarihi değerli taş, maalesef düzenlemeler sırasında veya daha önce ortadan kaybolmuştur. Taşın, Vakıflar’ın Teberrükat ambarında bulunduğunu dilemekten başka bir ümidimiz yoktur.” (Eyüpsultan Sempozyumu, c.X, s.168-169)
Bir mezarın kırık taşının yerine monte edilmiş
Sabah ilk işim Zevki Kadın Namazgâhı’nın bulunduğu yer olan Pierre Loti tesislerine gitmek oldu. Zira burada bulamazsam civardaki mezarlıklarda arayacaktım. Mezar taşına benzediği için bir yerlere dikileceğini düşündüm. Fotoğrafı gördüğüm için umudum vardı. Sıbyan mektebinin olduğu yerden çıkarak yazıda anlatılan yere doğru yürümeye başladım. Daha gideceğim yere varmadan gözüm “Attan Düşen Ali Ağa” ve yakınlarının aile sofasına ilişti.
Burada birkaç mezar taşı vardır. Daha ilk bakışta fotoğrafta gördüğüm “Zevki Kadın Namazgâh-Kıble Taşı”nın karşımda durduğunu anladım. Biraz da güvenlik görevlilerinden çekinerek etrafı çalılıklarla çevrili hazireye girdim. Hızlı bir şekilde yazılarını okudum. Ahmet Bilgin Turnalı’nın rivayet ettiği: “Sahibü’l-hayrat Sultan Osman Efendimizin üçüncü kadını Zevki Kadın’ın İskender Dede’yi ihyâsıdır…” ibaresi ve (Sene: H.1182 M.1768-1769) tarihi buradaki metinle örtüşüyordu. Mihrabın ortasında salınan kandil motifinin yeri belli fakat belirgin değildir. Namazgâh-Kıble Taşı’nın birkaç açıdan fotoğrafını da çekerek hızlı bir şekilde alandan uzaklaştım.
Evet, Namazgâh-Kıble Taşı daha evvelki yerinden kaldırılarak buradaki bir mezarın kırık taşının yerine monte edilmiş. Sonradan beton yapıştırıcı ile monte edildiği hemen fark ediliyor. Bunu anlamak için mezar taşı tipolojisini ve Osmanlıcayı az da olsa bilmek gerekiyor. Zira tesislerin internet sitesinde mekânın tarihi anlatılırken bu taştan “Zevki Kadın’ın mezar taşı” diye söz edilmiş. Görüldüğü gibi hiçbir alakası yok. Buraya sonradan iliştirilen bu taşın “Zevki Kadın Namazgâh-Kıble Taşı” olduğu şüpheye yer bırakmayacak kadar açıktır.
Bundan sonra görev Vakıflar Genel Müdürlüğü, Kültür Bakanlığı ve Eyüp Belediyesi’ne düşüyor. Namazgâhın gerçek yerinin tespit edilerek buradaki Namazgâh-Kıble Taşı’nın olması gereken yere nakledilmesi gerekiyor.
Yazısı ile bize ilham veren ve bu kıymetli tarihi vesikanın ortaya çıkmasına vesile olan Ahmet Bilgin Turnalı üstadımıza teşekkürü bir borç biliriz…
Nidayi Sevim