Yanya ile irtibatımızın kalmaması normal mi?

İsmet Baba Tekkesi’ni ziyaret ederken yolumuz Yanya’ya dair kitaplara düştü.

Yanya ile irtibatımızın kalmaması normal mi?

 

Fatih ilçesinin Çarşamba Mahallesi'nde İsmailağa Kuran Kursu'nu geçip, Kırmızı Kilise'ye doğru inerken hemen sağda İsmet Baba Tekkesi isimli bir tekke var. Şu an cami olarak kullanılan tekkenin bahçesinde eskiden şeyhlerin ikamet ettiği bir de ev var.Yanya

Türkiye'nin önde gelen cemaatlerinden birisinin silsilesinde yer alan ve tekkeye de ismini veren İsmet Baba'nın kim olduğunu merak ettik. Merakımız bizi şu an Yunanistan sınırlarında kalan Yanya kenti hakkında malumat edinmeye sevketti ve karşımıza Guy Chantepleure'nin Kuşatılmış Kent Yanya isimli eseri çıktı.

Dedim ben yanyavi kıldım figanı/ Çü bilmem şiir ile efsah lisanı

Yanya 'da katiplik vazifesi ile meşgulken gördüğü zuhurat üzere Mekke'ye doğru yola çıkan İsmet Baba, Mevlana Halid Bağdadi (ks)'nin hulefasından Abdullah Mekki (ks)'ye intisap eder ve kısa zamanda seyr-i sülukunu tamamlar. Ardından Yanya'ya döner, ancak kısa bir süre sonra Edirne'ye gider ve Sultan Camii'nde irşad vazifesini ifa etmeye başlar. Dönemin padişahı Abdülmecit tarafından İstanbul'a davet edilerek önce Koca Mustafa Paşa'da, ardından da bugün ismiyle mezkur tekkede postnişinlik yapar.

1872'de Hakk'a yürüyen Büyük Şeyh Efendi'nin halifesi olarak yerine Halil Nurullah Zağravi (ks), daha sonra da Ali Rıza Bezzaz (ks) geçer. Tekkeler kapatıldığı sırada postnişinlik vazifesini yerine getiren isim Ali Haydar Ahıskavi (ks)'dir.

İsmet Baba'nın gördüğü zuhuratı ve eserin vücuda geliş hikmetini anlattığı Risale-i Kudsiye'de şu beyitler yer almaktadır: “Dediler Türki olsun hem lisanı/ Dahi bir vezn ile olsun beyanı/ Dedim ben yanyavi kıldım fiğanı/ Çü bilmem şiir ile efsah lisanı/ Kabalıkla gerek Hakka gidelim/ Cemali ba-kemali seyredelim.”

Eserde Yanyalı olup şiir yazmayı, fasih Türkçeyi bilmediğini ifade etmesine karşın emr-i ilahi ile Mekke yollarına düşer, hilafet almasının ardından 1872'ye kadar irşad vazifesini yerine getirerek, başta Sultan Abdülmecit olmak üzere çok gönüllere tesir eder.

Yanya

Vatanımın kollarıma ve bacaklarıma ihtiyacı vardı, ben de verdim

İsmet Baba'ya niyaz ettikten sonra Yanya'nın neresi olduğu ve ne zaman elimizden çıktığına dair malumat edinmek istedim. İsmet Baba gibi büyük bir gönül erini yetiştiren kentin ehemmiyeti haiz bir yer olduğunu düşünerek, kitapları karşıtırmaya başladım. 1910'larda Fransa'nın Yanya Konsolosluğu'nu yapan Edgar Dussap'ın eşi Guy Chantepleure'nin Kuşatılmış Kent Yanya isimli eseri elime geçti.

Esat Paşa'nın karargahıYazarın Ekim 1912 ile Mart 1913 ayları arasında aralıklarla tuttuğu günlüklerinden oluşan bu kitap şiirsel üslubu bir yana, okura olayları roman tadında tüm gerçekliği ve çıplaklığıyla sunuyor. O dönemde Batılılar tarafından yazılan eserlere nazaran oldukça tarafsız olan eser savaşın yıkıcılığını, açlığı, sefaleti taraflar arasında ayrım yapmadan anlatıyor. Diğer kalelerin düşmesinden ötürü İstanbul’a bağlantının kesilmesine karşın Esat Paşa tarafından kahramanca yürütülen müdafaada, Osmanlı askerlerinin açlıklarını bastırmak için çamurlara bulanmış lahana yapraklarını yediklerini, günlerce ekmeksiz ve susuz savaştıklarını ve tüm olumsuzluklara karşın ne kadar da mütevekkil olduklarını hem müteessir bir halde hem de hayranlıkla dile getiriyor:

“ Anadolular soğuğa, mahrumiyete, en kötü acılara kahramanca bir tevekkülle tahammül ediyorlar. Biri, bir kolunu ve iki bacağını yitirmiş. Bedeni zavallı bir kütük, içler acısı bir paçavradan farksızdı. Sadece şöyle diyordu: ' Vatanımın bacaklarıma ve kollarıma ihtiyacı vardı, ben de verdim.'”

Kitabın 102. sayfasından sonrasını okuyamadım

Osmanlı komutanlarının her ziyaretlerinde, savaş koşullarında olmalarına rağmen kendilerine karşı oldukça misafirperver davranıp, yokluk içindeyken bile en lezzetli tütün ve kahvelerinden ikram ettiklerini söyleyen yazar, Müslüman halka ve askerlere karşı hayranlığını gizlemiyor. Ancak Fransız Devrimi'nin yarattığı ulusçuluk seline kapılmış bir Fransız olarak tüm uluslar gibi Yunanların da hürriyet sahibi olmaları gerektiğinden dem vuruyor. Her ne kadar açık açık Rumların baskı altında olduğunu söylemese bile büyük bir Helen İmparatorluğu'nun hayalini kurduklarını ve bu imparatorluğa sahip olmalarının da hakları olduğunu söylüyor.Yanya

Kitabın 102. sayfasına gelindiğinde ise yazarın bahsettiği Yunan hürriyeti vücuda geliyor ve Yanya düşüyor. Savaşın hengamesi yüzünden bir mezara bile gömülemeyerek naaşları ortalıkta kalan binlerce şehidin bu şehir uğruna verdiği mücadeleden sonra Yunan ordusu başındaki Prens Constantin muzaffer bir edayla şehre giriyor. Yazar, kitabın sonraki sayfalarında Rumların mutluluğunu ve sevinç gösterilerini anlattığı için okuyamadım.

Bir iki yerde gözüme çarptığı kadarıyla Müslümanlara eman verildiği ve bazı hocaların ve Türklerin Prens Constantin için dua ettikleri yazılıydı. Oysa kitabın mütercimi ve aslen Yanyalı bir aileye mensup olan Fazıl Bülent Kocamemi'ye ait Yanya'nın Gözyaşları isimli eserde aynı şeyler söylenmiyor. Yazarın söylediği gibi savaşın ardından hemen bir barış rüzgarı tüm yaşanmışlıkları alıp götürmüyor. Velhasılı 6 Mart 1913 günü, Osmanlı'nın hâkimiyetinde yaklaşık 500 sene kalan bu güzel şehir avuçlarımızın arasından kayıp gidiyor.

Niçin bu şehirlerle olan alakamız kesilmiş?

Cumhuriyet'in kurulması ve Misak-ı Milli sınırları dâhilinde yer alan bir Türkiye ile yola devam edilmesinin ardından toplumsal zihin haritamızda önemli yerler işgal eden Balkan şehirleriyle olan alakamız kesilmiş. Kemalizmin senelerce yaptığı Türkçülük propogandasına karşın, Milli Eğitim Bakanlığı’nın hazırladığı müfredatlarda bu şehirlerin isimleri ancak fethedildiği ve kaybedildiği dönemlerde anılıyor. Oysa devlet ve gönül ricalinden çok önemli isimlerin yetiştiği bu toprakların daha fazla hatırlanması ve topluma bir şekilde iz bırakmış o şehirlerin insanlarının tanıtılması gerekmez mi? Osmanlı'nın 500 sene kadar hâkimiyetinde tuttuğu ve uğruna yüzbinlerce şehidin verildiği bu memleketler bu derece mi önemsizdir?

Bu şehirlerle kültürel ve tarihsel bağlarımızın yeniden tesis edilmesi temennisiyle, Yanya'nın güzel insanlarından ve gönül ehlinden olan Mustafa İsmet Garibullah El Yanyevi El Nakşibendi El Halidi El Müceddidi (ks)'yi tekrar hatırlıyor ve himmetini dileniyoruz. Vesselam…

Yanya kale içi

Yusuf Selman İnanç haber verdi

YORUM EKLE
YORUMLAR
Selma Oğuş Karakule
Selma Oğuş Karakule - 6 yıl Önce

Annem ve ailesi 1924 mubadelesi ile zorunlu göçe tabi olmuşlar ve Istanbul Pendiğe iskan edilmişler.Lozan mubadilleri Vakfının gezileri kapsamında üç kez Yanya ya gittik.Kaleiçi fevkalade güzel restore rdilmiş O smanlı mimarisine ait evleri ve de tam tepede yer alan Aslan Bey ve Fethiye camiileri ile çok etkileyici aöa aynı zamanda hüzün verici..Şahane Pamvotis gölünün ortasındaki adada da Tepedelenli Mehmet Ali Paşanın evi ve bir müze var.Görmeğe değer bir kent...