Caminin bânisi olan Şemsi Ahmet Paşa, Osmanlı Devleti’ndeki önemli isimlerden birisidir. Soyu baba tarafından İsfendiyaroğulları Beyliğine, anne tarafından Sultan II. Bayezid’e dayanmaktadır. Devletin en önemli eğitim kurumu olan Enderun Mektebi’nde eğitim alan Şemsi Ahmet Paşa, Şam valiliği ve Rumeli Beylerbeyliği dışında vefatına kadar sadrazamlık görevinde bulunmuştur.
Osmanlı Devleti’nde yüksek mevkilerde olan kişiler sadaka-i cariye olarak hayırlı bir amel niyetiyle camiler, imarethaneler inşa ettirirlerdi. Bu kişiler arasında Sokullu Mehmet Paşa, Şemsi Ahmet Paşa gibi önemli şahsiyetler de bulunmaktadır.
Şemsi Ahmet Paşa ile Sokullu Mehmet Paşa aynı idealleri olan aynı dönemde yaşamış iki mühim devlet adamıdır. Sadrazamlık idealine aralarında ilk erişen Sokullu Mehmet Paşa için eşi bir cami yaptırır. Şemsi Ahmet Paşa caminin çok güzel olduğunu ancak camiye kuşların çok pislediğini söyler. Şemsi Paşa’nın bu yorumu titizliği veya kuş fobisi sebebiyle yaptığı söylenir. Sokullu Mehmet Paşa “Gökyüzüne açık olan her mekân, kuşlardan nasibini alır.” yanıtıyla bu ufak atışmayı noktalar.
Sonraki yıllarda Şemsi Ahmet Paşa, Mimar Sinan’dan, kendi adına bir cami yapmasını ister ancak bir şartı vardır. Bu camiye hiçbir şekilde kuş konmasını istemez. Mimar Sinan bu isteğe şaşırsa da hazırlıklara başlar. İlk olarak yapması gereken inşa edilecek cami için bir mevki seçmektir. Bunun için de kuşların semasında uçamayacağı bir alan hesabı yapmalıdır. Uzun uğraşları sonucu yaptığı hesaplarında istediği sonuca ulaşmış; kuzey ve güney rüzgârlarının kesiştiği noktada, kuşların bu rüzgâra karşı uçamadığını fark etmiştir. Haliç’in karşısına, üç denizin birleştiği alana tekabül eden İstanbul Boğazının Marmara’ya açılan kapısı olan Üsküdar kıyıları, yapılacak caminin arazisi olmak için en uygun yerdir. Lakin hesaplanan alan denize çok yakın olduğu için zemini sağlam değildir. Mimar Sinan, Şemsi Ahmet Paşa’ya durumu açıklamış ancak Paşa, caminin yerini uygun bularak devam etmesini istemiştir. Mimar Sinan, yeniden uzun hesaplara girişmiş ve araziyi sağlamlaştırmak için çözüm aramıştır.
Herkesçe malum olan Mimar Sinan’ın hendese becerisi, bu probleme de yanıt bulmuş ve cami arazisini, denizin altından döşenen sütunlarla güçlendirmiştir. Zeminin kayma ihtimali üzerine de camiyi tamamlarken mihrabının iki yanına dikey taş sütunlar koymuştur. Eğer bu taşlar kesintisiz dönüyorsa zemin sağlam, dönemiyorsa da caminin güçlendirme ihtiyacı var demektir. Cami arazisiyle ilgili bir diğer sorun da kötü havalarda avluya dolabilecek deniz sularıdır. Deniz kıyısında olduğu için fırtına, lodos gibi durumlarda meydana gelebilecek bu taşkın durumunu önlemek için Mimar Sinan, cami avlusunda yere ufak rögarlar açmıştır. Böylelikle sular tekrar denize karışacaktır. Sinan’ın eserleri arasında tek örnek olan bu işleme “Su deşarj rögarı” adı verilmektedir.[1]
Kuşkonmaz Camii, Sinan’ın yaptığı en küçük cami olmasına rağmen derin hendese ve mimarlık bilgisi kullandığı için yapımı uzun yıllar almıştır. Mimar Sinan, caminin yanı sıra bir medrese ve bir türbeden oluşan küçük bir külliye inşa etmiştir.[2] Şemsi Ahmet Paşa, adına yaptırdığı caminin son hâlini göremeden 1580 yılında İstanbul’da vefat emiştir.
Devlet görevleri yanında şair olan Ahmet Paşa, Arapçada “Güneş” anlamına gelen “Şemsi” mahlasını kullanmıştır. Mimar Sinan cami külliyesini semavi ışık imgeleriyle bezemiş, kubbenin tezyinatını “Allah, göklerin ve yerin nurudur. O’nun nurunun misali, içinde kandil bulunan bir kandilliktir. Kandil bir cam içerisindedir; cam inciyi andıran bir yıldızdır; (bu kandil) doğuya da batıya da ait olmayan, yağı neredeyse ateş dokunmasa bile ışık veren mübarek bir zeytin ağacından yakılır. (Bu) Nur üstüne nurdur. Allah, nuruna dilediğini kavuşturur. Allah insanlar için misaller veriyor, Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir.” mealindeki Nur Suresi 35. ayeti ile kubbe eteğini ise Ayete’l-Kürsi olarak bildiğimiz Bakara Suresi 255. ayet ile yapmıştır. Böylelikle Mimar Sinan, Şemsi Ahmet Paşa’ya hürmetini göstermiştir.
Cami girişindeki kapı kemerinde Ulvi’ye ait şu mısralar ile Şemsi Ahmet Paşa’ya dualar edilmiştir:
“Şemsi Paşa eyledi bu cami’i bünyâd çün
Umarız kim ola merhûmun yeri Dârü’s-Selâm
Ulviyâ hatıf görünce dedi kim târihini
Secdegâh olsun Habib’in ümmetine bu makam”
Günümüze kadar gelen bu cami, yapı çalışmalarına uğrasa da güçlü bir şekilde çağlara meydan okuyarak varlığını sürdürmektedir.
Rümeysa İnan
Kastamonu Üniversitesi • İLAHİYAT