İnsan bir beldede bulunduğu ilk seferde, mekânı tek bir veçhesiyle tanımlama hatasına düşmemek için o beldenin hem ana caddelerini hem de arka sokaklarını müşahede etmelidir. Bir beldenin dilinden anlamak bu şekilde mümkün olabilir. Afrika, ana caddelerin en kısa ve ara sokakların en uzun olduğu yerdir belki de. Aynı beldenin insanları, karşı karşıya geldiklerinde neredeyse birbirlerini tanımalarını engelleyen farklı maddi alanlarda varlıklarını sürdürürler.
Burkina Faso’ya indiğimizde havaalanını takiben kısa bir süre ülkenin ana caddelerinde seyrediyoruz. Ana caddeler boyunca özgünlükten yoksun yapıları ve Batılı popüler kültürün sığ hallerini görmek mümkün. Başkent Ouagadougou yüzyıllar önce yeni bir kabile tarafından teslim alındığında, şehre verilen “Wogodogo” yani "insanların şeref ve saygı sahibi oldukları yer" ismi dahi bu diyara nev-i şahsına münhasır bir mekân niteliği kazandırırken, servet sahiplerinin oluşturduğu bugünkü ana caddelerde ne özgün bir mimari ne de özgün bir hayatı görmek zor.
Niyetimiz üzere, bayramı icra etmek için Wogodogo’nun ara sokaklarına ilerliyoruz. Bölgede önemli bir sivil toplum kuruluşu olan Organisation pour Le Secourse Humanitaire OSEH yetkilileri ile bir araya geliyoruz. Gün ağarırken OSEH’in merkez binasına yaklaştığımızda “herhalde puslu bir Afrika sabahına denk geldik” diye geçiyor içimden. Binanın bulunduğu sokağa girdiğimizde, yolun iki tarafında kurulmuş tek katlı, küçük evlerin ve dükkânların ahalilerinin, önlerindeki toprak yolda öbekler halinde çöplerini yakmakta olduklarını görüyoruz. Yaklaşan bayram için bir hazırlık var sokakta.
Aracın araçsallaştıramadığı muhteva
Elbette Afrika, dünya üzerindeki yaşayan, orijinal kültürlerin hâlâ en bol olduğu yer. Günlük hayat pratikleri, modern toplumlardan beklenemeyecek düzeyde özgün bir muhtevaya sahip. Yolculuğumuz sırasında Fas’tan kalkan uçağımız Burkina Faso’ya ulaşmadan önce Nijer’de bir aktarma yaptı. Afrika’nın içlerine doğru indiğinizde direkt uçuşları bulmakta zorlanıyorsunuz.
Uçak Nijer’in başkenti Niamey’e indiğinde Nijer yolcuları uçaktan inmeye başlıyorlar. Nijerli teyzeler uçağın koridorlarında yürürlerken Afrika kadınının eşyasını kafasının üzerine yerleştirerek taşıma kültürüne bir kez daha tanık oluyoruz. Bir kadının büyükçe bir çantasını, diğerininse tam da Afrika kadınını andığınızda aklınıza ilk gelen o rengârenk bohçasını kafasının üzerinde taşıyarak uçaktan inişini seyrediyorum. Uçak günümüz vasıtalarının en modern, en teknolojik olanlarından. Ancak Nijerli teyzelerin muhtevasında değişen bir şey yok gibi. Hani Kanadalı ünlü iletişim kuramcısı McLuhan’ın “Araç Mesajdır” tezinde ileri sürdüğü, “araç taşıdığı içeriği, muhtevayı değiştirir; içerik araca dönüşür” söylemi vardı ya, Afrika kadını bu türden araçsallaşmış bir iletişimi kabul etmiyor hâlâ.
Bayram sabahı hızlıca yola koyuluyoruz. Bayram namazı için Ouagadougou’ya 110 km uzaklıktaki Yako şehrine ulaşıyoruz. Namazın kılınacağı büyük düzlükte bayram vaazı sürüyor. Alan, ön tarafında erkekler ve arka tarafında kadınlar yer almak üzere büyük oranda dolmuş durumda. İnsanlar namaz anına kadar alanın yan girişlerinden cemaate katılmaya devam ediyorlar. Konuk bir hatibin İngilizce olarak yaptığı vaaz bölgesel dile çevriliyor. Namaz alanının dışından tekbir sesleri duyuluyor. Dışarı baktığımda büyük bir grubun alana yaklaşmakta olduğunu görüyorum. Önde yürüyen ve çevredeki insanların kendisine ihtimam gösterdikleri kişi bayram namazını kıldıracak olan imam. Grubun içeri geçmesiyle birlikte imam yerini alıyor. Biz ise siyah tenli kardeşlerimizle beyaz tenlerimizi birleştiren sıkı bir saf kuruyor, mutlu insanlar diyarı Burkina Faso’da ümmet kuşağına iştirak ediyoruz.
Namaz sonrasında alanın hemen dışında küçük bir bayram pazarı oluşuyor. Sadaka verip ecir satın alanlarla, dinar verip bayram şekerlemeleri satın alanların oluşturdukları küçük bir bayram pazarı. Alışveriş güler yüzle, sohbet ve muhabbet eşliğinde sürüp gidiyor.
Bayram yolculuğu hakikat yolculuğumuz olsun
Yolculuk bizde bayramın en mühim metaforu. Yürüyüşü bir keşif yolculuğuna dönüştürmek, kainat ve insandaki hikmetlere gözümüzü ve gönlümüzü açmak en büyük niyetimiz. Bu maksatla, müminlerin bayramlaşmasına, kucaklaşmasına aracı olmak üzere yola koyuluyoruz. Asfalt yol üzerinde kısa bir süre seyretmemizin ardından hendeklerle dolu toprak yolda kimi zaman 20-30 km’ye kadar düşen süratlerle yolumuza devam ediyoruz. Şimdi dostlarımızın uzun zamandır gelişimizi bekledikleri Latodin bölgesindeyiz. Yolculuktaki en büyük hikmet işte burada. Allah’ın kulları kendileri için dilediklerini kardeşleri için de dilediler. Kurbanlarımızı Allah’ın adı ile kesiyoruz, insanlığın selameti yönündeki salih niyetlerimizi Rabbimize ulaştırıyoruz.
Ulaştığımız bu ilk bölgede bayramlaşıp, kısa bir sohbette bulunmak üzere belediye başkanına konuk oluyoruz. Bizi ağırlayan heyette belediye başkanı Djiguomde Yoyo’nun yanı sıra Sağlık Bakanı Boro Assimi ve askeri birlikler muhafızı Millogn Daouola yer alıyor. Hava sıcaklığının oldukça yüksek olduğu bir günde bize sundukları soğuk su en lezzetli bayram şekerlerinden daha kıymetli hale geliyor. Belediye başkanı ve ev sahiplerinin tümü, yalnızca bayram vesilesiyle ülkelerine gelmiş olmamızdan çok mutlu olduklarını ifade ettiler. Boro Assimi, Türkiye ile ikili ilişkiler ve nitelikli bir dostluk geliştirmek istediklerini ifade etti. İktisadî ve sosyal alanda oluşacak ilk fırsatta Türkiye’ye giderek işbirlikleri geliştirme niyetinde olduklarını aktaran Bakan, herkesin kendinden bir şeyler katmasıyla oluşan gönüllü birlikteliklerin insanlığın hayrı için çok önemli olduğunu söyledi. Muhafız Millogn Daouola’dan aldığımız bilgiler ise Burkina Faso’da güvenlik problemlerinin olmadığı yönünde. Muhafız, ülkede ender rastlanan bir asayiş sorunu olarak açlıkla karşı karşıya bulunan bazı insanların küçükbaş hayvan hırsızlıklarını ifade ediyor. Sohbetimizin sonunda birbirimizin irtibat bilgilerini alarak ev sahiplerimizin yanlarından ayrılıyoruz.
Fransız kanallarında Afrika özel yayını: Sömürgecilik yadigârı filmler
Yüzümüzü kuzeye dönüyoruz. Burkina Faso’daki mülteci kamplarında yaşayan Malili göçmen kardeşlerimize doğru yol alıyoruz. Yol üzerindeki yerleşim yerlerinde geniş alanlarda toplanan insanları ve bayram kutlamalarını görüyoruz. Kurban bayramı vesilesiyle dükkânların, işyerlerinin birçoğu kapalı. İkindi vakitlerinde yemek yiyebileceğimiz bir yer aradığımızda açık bir lokanta ya da benzeri bir yer bulamıyoruz.
Gözümüze çarpan bir otelin içine girip bize yemek hazırlayıp hazırlayamayacaklarını soracağız. Bizi bir beyaz adam karşılıyor. Görünüşünden bir Fransız olduğu anlaşılıyor. Bize tavuk pişirmeleri konusunda anlaşıyoruz. Lobide koltuklara çöküp dinleniyoruz. Televizyonda Fransızların Almanya ile olan emperyal çekişmelerinden esinlenen ve Almanlara güzellemeler yapan “Les Morfalous” (Açgözlü) adlı film oynuyor. Filmi gösteren Fransız cine+ kanalı. Film, II. Dünya Savaşı esnasında bir Fransız lejyonunun “Fransız Tunusu”ndaki El Ksour şehrinde bir bankada bulunan altı milyon Frank değerindeki altın külçelerini güvende olmaları için Fransız Hükümeti’ne götürme macerasını işliyor. Fransız lejyonu tahrip edilmiş El Ksour şehrine girdiğinde açgözlü bir Alman pilotunun saldırısına uğrar. Sağ kalan kahraman Fransız askerleri ünlü aktör Jean Paul Belmondo’nun da üstün gayretiyle “Tunus’taki Fransız altınlarını” kurtarırlar.
Malum artık harpler büyük oranda dijital yöntemlerle sürdürülüyor. Cine+ kanalı ve bulunduğumuz otelin beyaz şefi kendi misyonlarının iktidarı altındaki bir Afrika imajını üreterek, böyle bir imgeyi besleyerek kendi paylarına düşen savaşı veriyorlar. Bir sanat olan, düşünce ve estetik duyumlar imal eden sinemanın Batının önde gelen propaganda araçlarından biri olması acı verici bir durum. Sinemayı şeyleştirenleri geride bırakarak, filmin özgün bir sanat ve felsefe formu olduğunu söyleyecek evrensel algının oluşturulması; Afrika’daki Batı taşeronluğunun son bulması ve yerel düşünce ve kültürün Afrika’daki medeniyet kurumlarına dönüşmesi ile eş zamanlı olarak gerçekleşmelidir. Mütevazı katkılarımızı, Afrika’nın kendi kültür ve sanatının, iktisadî ve siyasi düşüncesinin kıta medeniyetini oluşturacak şekilde kurumsallaşması maksadıyla örgütlemeliyiz.
Burkina Faso’daki Malili mültecilerle birlikteyiz
Büyük bir kısmı toprak yolda süren iki-iki buçuk saatlik bir yolculuğun ardından Malili mültecilerin yaşadıkları kamplara ulaşıyoruz. Mali’de 22 Mart 2012 tarihinde gerçekleşen askeri darbenin ardından yaşanan siyasi belirsizlik devam ediyor. Asker, asiler ve kuzeyde özerk bir bölge oluşturma çabasında olan Selefi Ansar Dine örgütü (Turekler) Mali’deki siyasi belirsizliğin paydaşları. 200-250 bin kadar insanın Senagal, Nijer ve Burkina Faso’da mülteci olmak zorunda kaldıklarını öğreniyoruz. Mali’de adil bir hükümetin oluşması ve muhacir kardeşlerimiz yurtlarına dönmeleri yönündeki dualarımızı mülteci kampında görüştüğümüz dostlarımızla paylaşıyoruz. Çadırlarda ikamet etmek zorunda kalan ailelere halleşirken güneşin batmış olduğunu fark ediyorum. Biz taksimatla meşgulken ufukta görülen bir grup akşam namazı için çoktan kıbleye yönelmiş.
Mülteci kampından ayrılma vaktinin geldiğini yakınımızdaki askeri araçtan gelen korna sesleri ile anlıyoruz. Kısa bir misafirlik, küçük bir sohbet. Kampta yerleşik olan dostlarımızın yavaş akan zamanlarında hükümetin müsaade ettiği süre bitmeden önce yapılacak yardımları yapmaya çalışıyoruz hızlıca. Ardından başkente dönmek için yola çıkıyoruz. Oldukça sert bir yolculuk oluyor gece karanlığında. Yolun yarısını henüz geride bırakmışken aracımızın tekerleklerinden birinin patladığını fark ediyoruz. Yedek lastiğin bu yollarda ne kadar önemli olduğu çok açık. Arabamızdan inip patlayan tekerleği değiştiriyoruz. Bulunduğumuz noktadan itibaren yeniden asfalt yola çıktığımızda kalan yolu arabanın içinde sallanmaksızın kat ediyoruz. Sürekli kapanıp açılan gözlerim aracımızın düz yolda seyretmeye başlamasıyla birlikte yolculuğumuz bitinceye kadar tatlı bir uyku için kapanıyor.
Böyle hızlı ve vücudun yorgun düştüğü mübarek mevsimlerde küçük dinlenmeler büyük kuvvetler olarak dönüyor insana. Yeni güne Ouagadougou’daki Zeyd Bin Sabit Okulu’nda başlıyoruz. Burası başkentteki bayramlaşma merkezimiz. Öğlenden sonra yapacağımız bayramlaşma için hazırlıklar yapıyoruz. Çalışmalarımızı tamamladıktan sonra kurban ibadetimizi gerçekleştirmek üzere şehirdeki mezbahaneye doğru ilerliyoruz. Yol üzerinde Baskui barajının yanından geçiyoruz. Şehrin balık deposunu oluşturan baraj aynı zamanda tarım alanlarının sulanmasında da önemli bir kaynak durumunda. Kurban bayramı için Türkiye’den Burkina Faso’ya gelen sivil toplum kuruluşlarımızın temsilcileri ile de burada görüşüp bayramlaşıyoruz. Salih niyetlerimizi rabbimize yollayıp kurbanlarımızı kesiyoruz.
Mescidler medrese oluyor
Dinlenmek üzere Tampui mahallesinde 2008 yılında yapılan İHH vakfiyesi Mehmet Öğretmen Mescidi’ne gidiyoruz. Mescide bir medresenin de eklenmekte olduğunu görüyoruz. Mescidin hemen yanındaki medresenin ve aynı avlunun diğer bir köşesinde ise büyük bir abdesthanenin inşası sürüyor. Bahçedeki karatahta üzerinde Tekasür suresi yazılı. Çevresindeki küçük talebelerle sohbet edip bayramlaşıyoruz. Allah kardeşlerimize hayırlı ilim nasip etsin.
Mehmet Öğretmen Mescidi’nin ardından yine bu kez de Ferah-Der Mescid-i Aksa Camii’ni ziyaret ediyoruz. İki yıl önce yapılan caminin özellikle Cuma namazlarında, çevresinde yaşayan yaklaşık 2000 insan için yeterli büyüklükte olmadığını öğreniyoruz. Caminin arkasındaki düzlüğe direkler dikilerek üzerleri saclarla kaplanmış ve içeri sığmayan cemaat için ek bir alan oluşturulmuş. Bu alanın zeminine ise henüz beton dökülememiş ve yağmurun etki etmeyeceği bir alan oluşturulamamış. Öğlen vaktinin girmesiyle namazımızı kılıyoruz. Vaktimiz oldukça daraldığı için ajandamıza not ettiğimiz önemli kişilerin ve mekânların tümünü ziyaret edemeden Zeyd Bin Sabit Okulu’na dönüyoruz.
Burkina Faso: Afrika sinemasının merkezlerinden biri
Burkina Faso’da gidemediğimiz o kadar çok yer; düşüncesinden, sanatından istifade edemediğimiz o kadar çok insan var ki. Afrika’nın en nitelikli film festivallerinden Ouagadougou Pan-Afrikan Film Festivali (FESPACO), Burkina Faso’da bulunduğumuz şu günlerde yapılıyor olsaydı ne güzel olurdu. Afrika’da 20. yüzyılın ikinci yarısında oldukça yoğunlaşan bağımsızlık hareketlerine paralel olarak yetişen bağımsızlık sinemasını takiben birçok Afrika ülkesi kendi özgün diliyle bir sinema geleneği oluşturmuş durumda.
1969’dan bu yana Afrika’daki nitelikli filmlerin vitrini olan FESPACO, Burkina Faso devletinin de katkılarıyla dünyanın prestijli film festivallerinden biri haline geldi. Festivalin ödüllü yönetmenlerinden Idrissa Ouedraogo’nun “Poko” ve “Tilaï” filmleri Burkina Faso sinemasına giriş için izlenecek iki iyi film. Afrika bağımsızlık sinemasının genel niteliklerine bakmak içinse ülkemizde yapılan bir çalışmaya bakılabilir. Yusuf Ziya Gökçek’in 2011 yılında yazdığı “Postkolonyal Afrika Sineması” başlıklı tezi bu konuda -YÖK Tez Merkezi’nden temin edilebilecek- iyi bir kaynak.
Zeyd Bin Sabit Okulu’na geri döndüğümüzde Burkina Faso’ya getirdiğimiz kurban hediyelerimizi takdim edeceğimiz en değerli dostlarımızla buluşuyoruz. Zeyd Bin Sabit Okulu’nun bahçesi ve sınıfları birbirleriyle oyunlar oynayan güzel çocuklarla dolu. Balonlarımız ve şekerlemelerimizle biz de oyun halkasına katılıyoruz. Ekibimizin ak saçlı elçileri Ahmet ve Ali Rıza ağabeyler patlayan balonların yerlerine sürekli yenilerini şişirerek bu güzel oyunları sürdürüyorlar. Akşama doğru tüm şekerler yenildiğinde ve oyunlar bittiğinde bilmediğimiz bir zamanda yeniden buluşmak üzere yetim kardeşlerimizle vedalaşıyoruz.
Tüm dünyaya hikmetli bir Afrika günü
Hayatın bir maratona döndüğü, her şeyin hızlıca yaşanıp hızlıca unutulduğu modern kentlerin ana caddelerindeki tempolu günleri Afrika’nın ara sokaklarına taşıdığımız için üzgünüm. Üzerimizdeki emaneti emin bir şekilde muhataplarına teslim etmek için hızla hareket etmek gerekiyordu. Burkina Faso’dan bir şey diliyorum bütün dünya için: Hayatı, parçalarını birbiri ile yarıştırmadan hikmetleriyle yaşayacağımız bir Afrika günü.
H. Ramazan Yılmaz yazdı