Yolculuk kendini aramaktır, kendin ile hesaplaşmaktır bazen de. Biz de kendimizi aramak için yola düştük bu sefer. Ama insan ne zaman yola düşse içinde, önce ayakları ona izin vermiyor, direniyor adeta ama yol hayra çıkıyorsa da geri dönmek istemiyor insan. Bu sefer yolumuz Kastamonu’ya düşüyor. Belki de Hz. Pir Şeyh Şaban Veli Hazretleri bize bir davetiye gönderdi. Kastamonu’dan geçerken onu ziyaret etmeden olmazdı.
Sadece Kastamonu'da değil, ülkemizin her yerinde, Anadolumuzun her köşesinde bizleri mutlaka Allah dostları karşılıyor. Bu eşsiz lezzetler için de Yaradan’a ne kadar şükretsek az diye düşünüyorum. Hepsi bir kenara Kastamonu’da Şeyh Şaban Veli bir yana. Çünkü Şeyh Şaban Hazretleri ilim talebi için küçük yaşlarda taşradan çıkıyor. Ve gördüğü bir rüya üzerine memleketine geri dönüyor. Oldukça zor kararlar aldığı küçük yaşlarında kendisine bir hayat düsturu ediniyor ve her işin hayırlı olmasını Cenab-ı Hakk’tan niyaz ediyor. Şeyh Şaban Hazretleri için bir işin hayırlı olmasından daha tatlı bir iş olamaz.
Hayırsever ve varlıklı bir hanım evlat edindi
Şaban-ı Veli hazretleri, Kastamonu’nun Taşköprü ilçesinin Gökçeağaç bucağına bağlı Çakırçayı köyünün Cimdar mahallesinde dünyaya gelmiş. Doğum tarihi konusunda herhangi net bir bilgi olmamakla birlikte halk arasında 1497 yılında doğduğu söylenmekte. Ancak tekrar etmekte fayda var, bu tarih kesin bir tarih değildir.
Hz. Pir'in anne ve babasını çok küçük yaşlarda kaybettiği söylenmektedir. Böyle bir dönemde kendilerini hayırsever bir hanımefendi evlat edinmiş ve Hz. Pir’i de kendi öz evladı gibi sevmiştir. Bu hanımefendinin Hz. Pir’e yaşı icab gerekli tahsili yaptırmasından, hatta onu İstanbul’a kadar göndermesinden, onun oldukça varlıklı bir hanım olduğu da tahminler arasında yer almakta. Daha sonraki dönemlerde Hz. Pir hayatında bu hanımefendiden fazla söz etmemektedir. Bu durum da, Hz. Pir İstanbul’da iken bu hanımefendinin vefat ettiği kanaatini bizlerde uyandırmaktadır.
Dergahın taşı Mekke’ye, suyu da Zemzem’e benzetiliyor
Hz. Pir Dergahı’na giderken Kastamonu’nun tarih kokan sokaklarından, eski evlerinden geçtik. Huzura geldiğimizde ise yola çıkmış olduğumuz için bir kez daha şükrettik. Çünkü bizi Hz. Pir’in şu sözü karşıladı: “ Gelişiniz güle güle, gidişiniz güle güle, her işiniz güle güle olsun.”
Bir gönül ehlinin makamına erdiğimiz için kendimizi mesajı alanlardan olduğumuzu düşünüyorduk. Hz. Pir Şeyh Şaban Veli Hazretleri’nin etrafı duvarlar ile çevrili dergahının avlusuna giriyoruz. Avlunun içerisinde türbe ve ayrı bina olarak da bir dergah bulunuyor. Tabi burada Hz. Pir’e yarenlik eden büyüklerimizin de kabristanları mevcut. İlginçtir ki avluda bulunan bir çeşmede uzun kuyruklar oluşuyor. Yanımda Kastamonu eşrafından bir abiye soruyorum, “Abi suyun hikmeti nedir?” diye. O da bildiklerini benimle paylaşıyor. Ve diyor ki, “Bizlere de büyüklerimiz, hocalarımız, rehberlerimiz anlatmıştı. Buradaki efsaneye göre bu civarda Hz. Pir’in, şeyhliğinin varlığını kabul edemeyenler kendi aralarında evliyalığın bu kadar kolay olmadığını, Hz. Pir’in bir mucizesini halen göremediklerini kulaktan kulağa söyleyip dururlarmış. Bu dedikodu sonunda Hz. Pir’in kulağına gitmiş. Bunu duyan Hz. Pir, müritlerini ve talebelerini etrafına toplayarak asasını tekkenin yaslı olduğu kayanın dibine vurmuş, vurduktan sonra buradan su çıkmaya başlamış. Suyun tadına bakan Hz. Pir, mürit ve talebeleri suyun tadını ve kokusunu zemzeme benzetmişler. Ve hayrete düşmüşler.” Hatta bu suya “Ebi zemzem” dediklerini ekledi abimiz.
Tabi bunun yanında asa suyu hakkında şöyle bir rivayet olduğu da söyleniyor. Nuh Tufanı sırasında Cebrail (a.s.) Kabe civarından birkaç avuç toprak alarak dünyanın dört ayrı yerine bu toprağı atmıştır. Bu yerlerden birisi de Hz. Pir dergahının bulunduğu civardadır. Nitekim Kastamonu bölgesinin de taşlık yapısı Mekke kayalıklarına benzediğinden dolayı Asa Suyu’nun tadı ve kokusu da zemzem ile aynıdır. Bundan dolayı dergahın taşı Mekke’ye, suyu da Zemzem’e benzetilir.
Biz de Asa Suyu’nun tadına bakıp çeşmenin yanındaki merdivenlerden yukarı çıkmaya başlıyoruz. Başımızı kaldırdığımız an bizleri bugün hâlâ ilk günkü haliyle dergah evleri karşılıyor. Bu yörelerin evlerini az çok tahmin edersiniz. Kastamonu yöresine ait ahşap konakların bütün güzelliğine sahip olan bu evlerde Hz. Pir’e ait özel eşyalar sergilenmekte. Hz. Pir, Halveti tarikatının Şabaniyye kolunun kurucusu olduğundan buradaki eşyalar tekkenin ihvanı tarafından titizlikle korunuyor. Dergah evinde Hz. Pir’in bir insanın ancak sığabileceği bir hücresi var. Burayı ziyaret ederken uzun uzun tefekkür etmeniz gerekebilir.
Pir Şaban-ı Velî Hazretleri'nin irşadı o dereceyi bulur ki...
Ziyaretimize devam ederken rehber beyefendi de bizlere anektodlar aktarmaya devam ediyor. Eğer Kastamonu’yu, özellikle de Hz. Pir’in makamını ziyaret edeceksiniz ya önceden bilgi toplamanız ya da bir rehber eşliğinde ziyaret etmeniz sizler için daha iyi olacaktır. Çünkü avlu, dergah, türbenin bir çok yaşanmış kıymetli hikayesi mevcut. Hz. Pir’in hücre olarak tanımladığı odayı geçtikten sonra rehber bizlere anlatmaya devam ediyor.
Hz. Pir'in buradaki ilimlerle de yetinmeyerek İstanbul’a gittiğinden bahsetmiştik. Tabi burada derslerini ve ezberlerini en iyi şekilde yaptığından bahsetmeye bile gerek yok. Hal itibariyle de Hz. Pir bir çok kişiyi geride bırakacak kadar azimli birisi. İstanbul’daki eğitimini başarıyla bitirdikten sonra Hz. Pir icazetnamesini alır. İcazetnamesini aldığı gün müderrislerden birisi ondan İstanbul’da kalmasını rica eder. Hz. Pir bu sorunun cevabı için bir müddet süre ister. O günün gecesinde istihareye yatar ve Cenab-ı Hakk’tan hayırlısı olması yönünde dua eder. O gece istiharesinde bir ses duyar. O ses Hz. Pir’e şöyle der: “Sılaya dön, sana kurtuluş oradadır.” Hz. Pir bunu manen bir işaret olarak kabul eder ve hocaları ile helalleşerek memleketine dönmeye karar verir.
Pir Şaban-ı Velî Hazretleri, Kastamonu'ya gelişinin ilk zamanları, Seyyid Sünnetî Mescidi yakınlarındaki Cemaleddin Camii avlusuna iner. Bir süre burada münzevî bir hayat geçirir. Seyyid Sünnetî Mescidi'nde bulunan halvethanelerin birinde erbaine niyet eder ve erbaini tamamlar. Onun kemalatının farkına varan halk, Hz. Pir'in sohbetlerine iştirak eder. Ancak o tarihlerde mescidin şehrin dışında bulunması nedeniyle Şaban Efendi'yi Honsalar Mahallesi'ndeki Honsalar Camii'ne davet ederler. Şaban Efendi, bu camide va'z ve nasihat ve irşad ile meşgul olur. Daha sonra çıkan yangında Honsalar Camii yanar. Camiyi yeniden yaptırmak isteyen dervişlere Şaban Efendi izin vermeyerek, “Bu yanıkta bir hikmet vardır” buyurur.
Yangının ardından Şaban Efendi, Hisarardı Seyyid Sünnetî Mescidi'ne yakın bir eve taşınır ve irşat görevini Seyyid Sünneti Hazretleri'nin yaptırdığı dergâhta devam eder. Pir Şaban-ı Velî Hazretleri'nin irşadı o dereceyi bulur ki, dâr-ı bekaya erinceye kadar üç yüz atmış halife yetiştirir.
Günümüze baktığımız zaman, Hz. Pir ‘in hayatı gerçek anlamda bizlere rehberlik eder. Yaşamından vefatına kadar geçen sürede ilmin peşini hiç bırakmamış. Tabiri yerindeyse hadis-i şerif’te buyrulduğu gibi ilim Çin’de de olsa gidip almayı kendine hayat düsturu edinmiştir. Bunların yanı sıra üzerinde yaşadığımız bu güzel yurdumuzda üretilen ve sonraki nesillere bırakılan yani bizlere bırakılan ilim, fikir ve irfan mirasının canlı bir örneğidir Hz. Pir makamı. Sadece Hz. Pir için söylemek biraz eksik kalabilir, Anadolumuz’un dört bir yanında bulunan evliyalar bugün yaşadığımız çoğu problemin çözümünde de bizlere önemli fikirler verebilir. Sadece bir gezi olarak değil derinlemesine tefekkür ile yapacağımız Hz. Pir makamını ziyaretle, son birkaç yüzyıldır hepimizin de çok yakından bildiği “gönlümüzü Batıya çevirme” tavrı, kendi mirasımızın daha çok farkında olma tavrına dönüşebilir.
Hem gönül dünyamız, hem de düşüncelerimiz anlamında güzel bir ziyaret olması temennisiyle…
Furkan Çimen
Çok güzel. Allah nasip etti de bilmeden gittim Allah yolumu düşürdü, gül kokuyor resmen çok maneviyatlı biryer Allah tekrarları nasip etsin gitmek isteyenlerede tez vakitte nasip etsin