Daha önce birçok ülkeyi görmek nasip oldu, fakat Bosna’nın diğerlerinden farkı daha seyahat fikri ortaya çıktığında üzerimizde farklı bir heyecan oluşturmasıydı.
Gitmeyi düşündüğümüz yer “bizden” bir yerdi. Daha önce okuduklarımızdan ve dinlediklerimizden öğrendiğimiz buydu ve tabi ki bizden bir yere gitmek diğerlerinden farklıydı. Farkı daha ilk dakikalarda uçağa bindiğimizde hissetmeye başladık. İHH İnsani Yardım Vakfı’nın misafirleri olarak Türkiye’ye gelen ve ülkelerine dönmek üzere uçakta bulunan Bosnalı kardeşlerimizle karşılaştık. Muhabbet ortamı oluşturduk, sohbet ettik. Kardeşlerin İstanbul’a karşı besledikleri engin duyguları dinlediğimizde duygulandık. İçlerinden çok güzel Türkçe konuşan bir kardeşimizle Osmanlıyı, Türkiye’yi, İstanbul’u konuştuk. Türkiye’ye karşı besledikleri muhabbeti ve inançlarına olan bağlılıklarını heyecanla dinledik. Bütün arkadaşlar çok etkilendik bu sohbetten ve heyecanımız daha da artarak indik Saraybosna Havalimanı’na.
Saraybosna
Bizi karşılayan kardeşlerimizle otelimize doğru yola çıktık. Kısa bir istirahatten sonra Saraybosna’nın merkezinde bulunan Kovaçi Şehitliğine doğru çevirdik rotamızı, ilk ziyaretimizi büyük komutan Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç’e yapmalıydık ve öyle yaptık. Savaş öncesi çocuk parkı olarak kullanılan Kovaçi Şehitliği savaş sonrası beyazlar içinde şehitlik olmuş Aliya ve yol arkadaşlarının mezarı burada bulunuyor. Aliya ölmeden önce “Her fani gibi ben de öleceğim. Mezarıma anıt yapmayın, öldüğümde Osmanlı askerleriyle, Bosna şehitleriyle yan yana yatmak istiyorum” vasiyetinde bulunmuş Bu vasiyet üzerine mütevazı bir hayat yaşayan Bilge Kral’ın istirahatgahı da mütevazı bir mimariyle inşa edilmiş. Bilge Kral’ın kabri hilal şeklindeki havuzun ortasında bir yıldızı simgeliyor. Ve bu havuzdan diğer mezarlara akan sular, altından ırmaklar akan cennetleri andırıyor. Dualarımızı okuduktan sonra helallik istiyor ve Gazi Hüsrev Begova Camii'ne yöneliyoruz.
1531’de Gazi Hüsrev Bey tarafından yaptırılan camii aynı isimle anılıyor. Namazlarımızı eda ettikten sonra Saraybosna’nın kalbine yani Başçarşı’ya gezintiye çıktık. Çok sade bir sunumla ikram edilen çevapi (sanırım kebaptan geliyor) yedik.
Başçarşı’da gezerken kendinizi zaman tünelinde gibi hissediyorsunuz. Osmanlı’dan geriye kalan ve savaşın tüm kirli yüzüne rağmen çok fazla bozulmadan bugüne kadar gelen nadide eserlerinden bir tanesi Başçarşı. Her yanınız tarihi güzelliklerle dolu burada. Saat kulesi, camisi, medresesi, sebili ve tarihi hanlarıyla huzur dolu bir yer. Hanların en meşhur olanı ise Moriça Han. 1540 tarihinde Gazi Hüsrev Bey tarafından yaptırılan han 1690 yılında yanmış ve tekrar onarılarak bugünlere kadar gelmiş. Yolunuz Bosna’ya düştüğünde Moriça Han’da şöyle bir dinlenmeden, kahve içmeden ve hatta Begova Çorbası’ndan tatmadan dönmeyin.
Moriça Han’ın üst katında Aliya’ları yetiştiren ve halen Aliya’nın dostları tarafından yönetilen Mladi Müslümani (Genç Müslümanlar) Derneği var. Oraya hasbihal için çıkıyoruz, kardeşlerimizle kucaklaşıyoruz. Kurban organizasyonu için Almanya’dan, Belçika’dan ve Avusturya’dan gelen Avrupa Milli Görüş Teşkilatı’nın saygıdeğer temsilcileriyle karşılaşıyoruz. Biz İstanbul’u anlatırken Avrupa’daki çalışmalar hakkında bilgi alıyoruz. Hoş muhabbet sonrası hayır dua ve temennilerle ayrılıyoruz.
Tüm Balkanlar’da olduğu gibi Saraybosna’da da tekke kültürü oldukça yaygın. Özellikle savaş sonrası, insanlar manevi susuzluklarını buralardan giderir olmuşlar. Bu ortamlardan birine davet edildik, davete icabet ettik. Güzel bir zikir ortamında Boşnak kardeşlerimizle muhabbet imkanı bulduk. Bize gösterdikleri ilgi ve alaka karşında duygulandık.
Poçitel
Zümrüt renkli Neretva Nehri boyunca Mostar’a ulaşmak için yola koyulduk. ‘Bosna’nın her hali güzel’ demişti bir dostum. Diğer hallerini göremedik. Biz gittiğimizde kar vardı ve o da çok yakışmıştı Bosna’ya.
Saraybosna’dan çıktığınızda 110 km sonra Mostar’a varıyorsunuz. Mostar’ın yakınında bulunan Poçitel Köyü ise Mostar’ı 18 km geçtikten sonra. Biz de Mostar’ı geçip Poçitel’den başlamanın uygun olacağını düşünüyor ve öyle yapıyoruz.
Poçitel bir Osmanlı köyü. Kalesiyle, çatıları kayrak taşından yapılmış evleriyle, dar ve taştan sokaklarıyla, hamamıyla, kervansarayıyla bambaşka bir dünya. Eskiye ait birçok şey aynı haliyle muhafaza edilmiş. Etkilenmemek mümkün değil. Mevsim kış olduğundan sessiz sedasız her yer. Camiye, Şişman İbrahim Paşa Camii’ne doğru yürüyoruz ve avluda ‘Esselamu Aleyküm’ ile İmam Efendi’nin eşi karşılıyor bizi ufak bir sohbet ortamı buluyoruz, ikram edilen nar sularımızdan alıp kaleye doğru devam ediyoruz. En zirveden Poçitel’e bakmanın ayrı bir güzellik olduğunu görüyoruz. Çok güzel bir köy ve karşısında muhteşem Neretva nehri... Kısa bir istirahatten sonra Blagay’a doğru yola çıkıyoruz.
Blagay ve Buna
Blagay, Mostar'a komşu küçük bir kasaba, Mostar’a uzaklığı sadece 12 kilometre. Buraya Sarı Saltuk Tekye (Tekke) ve Buna Nehri’nin çıkış kaynağını görmek için gidiyoruz. Tekkeye vardığımızda Buna Nehri’nin coşkulu akışı, suların âhenkli şırıltısı karşılıyor bizi. Mevsim kış olduğundan, zakkum ağaçlarının beyaz ve pembe çiçeklerini göremiyoruz. Tekkenin sırtını dayadığı devasa dağ ayrı bir hava katıyor Blagay’a. Tekke, Buna Nehri’nin kaynağının yanı başında kurulu. Burası Avrupa'nın en büyük kaynağı. Kaynaktan 1 saniyede 43 bin litre su çıktığını duvarda yazılı panodan öğreniyoruz. Su yer yüzüne çıkmadan 19,5 kilometre yeraltında akıyor. 7 kilometreden sonra Neretva Nehri’ne karışıyor.
Asıl adı Sarı Saltuk Tekkesi olan bu mekan Blagay kasabasına yakın olması sebebiyle Blagay Tekkesi olarak da biliniyor. Mimari olarak diğerlerine benzeyen tekkenin hikayesi de Balkanlar’da anlatılan onlarca tekkenin hikayesinden farklı değil. Osmanlı henüz buralara gelmeden, 1466’da bir Anadolu dervişi buralara kadar gelmiş ve Buna Irmağı’nın çıkış kaynağı olan mağaranın yanına postunu sermiş ve çevredeki insanların gönlünü fethetmiş Osmanlı’dan önce. Tekkeyi ilk olarak 16. yüzyılda Bektaşilerin kurduğu söyleniyor. 19. yüzyılda Kadirilere ev sahipliği yapan tekkenin bugünkü sakinleri Nakşibendiler. Bıçakla kesilmiş izlenimi veren bir dağ yamacının eteğindeki tekkede yaşayanlar, yüzlerce yıl bölgeye manevi güç katmışlar. Bölgenin maddi susuzluğu Buna Nehri’yle, manevi susuzluğu da Blagay Tekkesi’yle giderilmiş. Üç katlı ahşap binadan oluşan tekkenin bir bölümünde dervişler hayatlarını devam ettirmişler, bir bölümüne de dünya hayatından geçenler defnedilmiş. Blagay Tekkesi’nde insan, dünya ve ahiretin, tekkeyle türbe arasındaki kapıdan geçiliverecek kadar yakın olduğu hissine kapılıyor. Tam bu sırada yağan yağmur Buna Nehri’ni ve tekkeyi bir başka güzel kılıyor.
Bütün arkadaşlarımızın ortak keyif aldığı mekandan ayrılmak istemesek de Mostar’ın bizi beklediğini düşünüyor, Buna Nehri’nin soğuk suyundan içip ayrılıyoruz. Ve kısa bir yolculuktan sonra Mostar’dayız.
Mostar
Neretva Nehri’nin kıyısında yer alan Mostar, Bosna-Hersek Cumhuriyeti’nin 4. büyük şehri. 105.000 nüfuslu şehir, Bosna-Hersek'teki savaş sırasında büyük zarar görmüş. Şehre ismini veren ünlü Mostar Köprüsü Hırvatlar tarafından yıkılmış. Savaş sırasında şehrin etnik yapısı tamamen değişmiş. Müslümanlar Mostar'ın doğusunda, Hırvatlar batısında yaşamaya başlamış. Sırpların çoğu ise şehirden ayrılmış.
Savaştan sonra şehirde zarar gören binalar tamir, tarihi eserler restore edilmiş. UNESCO ve dünya bankasının fonuyla ER-BU adlı bir Türk şirketi tarafından aslına uygun olarak yeniden inşa edilmiş. Ve işte biz şimdi o yeniden inşa edilen Mostar’ı görecek olmanın heyecanı içindeyiz. Hava yağmurlu. Hiç aldırış etmiyoruz yağmura ve kısa bir yürüyüşün ardından köprü tüm ihtişamıyla karşımızda. Mimar Sinan’ın talebesi Mimar Hayrettin tarafından 1566 yılında yapılan köprü Neretva Nehri’nden 24 metre yüksekte. Eni 4 metre olan köprünün karşıdan karşıya uzunluğu ise 30 metre. Köprü 456 kalıp taşla inşa edilmiş ve zamanının en gelişmiş teknolojisi kullanılmış. Köprü yapımı bittikten sonra şehre adını vermiş. Rehberimizin anlattığına göre Mostar Köprüsü, cesur sporcular tarafından yıllarca bir atlama platformu olarak kullanılmış ve hatta geleneğe göre şehrin erkekleri, nişanlılarına cesaretlerini ispatlamak için düğün öncesinde köprüden atlarlarmış. Tüm bu bilgileri yağmur altında Mostar Köprüsü’nün üstünde ve Neretva’yı seyrederek dinledikten sonra Koski Mehmet Paşa Camii, Karagöz Camii, Türk Evi ve Muslibegoviç Evi’ne uğruyor, Mostar’dan ayrılıyoruz.
Travnik
Travnik’e doğru yola koyulmadan önce Saraybosna’da görmemiz gereken iki noktayı daha ziyaret ediyoruz. Biri tünel, diğeri Vrelo Bosna. Tabi ki birinci nokta çok önemli. Savaş sırasında Saraybosna’ya hayat veren tünel. Yokluğun ve sefaletin içinde olmasına karşın yardımların ulaşmadığı Saraybosna’ya o dönemde 67 yaşlarında olan yaşlı bir teyzenin evinin içinden açılan bu tünelden havaalanına ulaşılıyor ve gelen yardımlar buradan Saraybosnalı Müslümanlara ulaşıyor. Bu tünel sayesinde savaş, Müslümanların lehine dönüyor. İşte buna izin veren teyze bugün 80 yaşında. Tüneli görmeye gittiğimizde onu da ziyaret ettik, elini öptük, dua istedik.
Diğer durağımız Vrelo Bosna. Vrelo Bosna güzel bir park. Cezbeden tarafı ise Bosna Nehri’nin bu parkın içinden geçiyor olması yada parkın Bosna Nehri’nin çıkış kaynağına kurulmuş olması da diyebiliriz.
Doğrusu Bosna ile ilgili okuduğumuz duyduğumuz çok şeyi teyit etmiş olduk bu seyahatimizde. Fakat Bosna’nın bir su ülkesi olduğunu oraya gittiğimde öğrendim. Neretva’sı, Drina’sı, Buna’sı ve Bosna Nehri’yle tam bir sular ülkesi Bosna. Ülkenin hangi tarafına gitseniz mutlaka bir su şırıltısı sizi takip ediyor. Bu iki noktayı da gördükten sonra yolumuza devam ediyoruz.
Saraybosna’ya 90 km uzaklıkta bulunan Travnik’e “Vezirler Şehri” deniyor. Bunun sebebi de Osmanlı’ya onlarca vezir yetiştirmiş olması. Biz de Vezirler Şehri gezintimize kaleden şehre bakarak başlamak istiyoruz. Kaleyi kapalı gördüğümüzde üzülüyoruz. Tam o sırada kalenin anahtarlarıyla Sakıp Amca yetişiyor imdadımıza. Hemen en zirvesine çıkıyoruz kalenin. Sadrazamlar ve Vezirler Şehri’ni tüm bizdenliğiyle seyreyliyoruz. Travnik’i meşhur tarihi kalesinden seyretmenin apayrı bir tadı var.
Travnik’e giderseniz “şehrin fotoğrafını kaleden çekin” tavsiyelerine kulak veriyoruz. Fotoğraflarımızı çektikten sonra Alaca Camii’ne doğru yola çıkıyoruz. Alaca Camii daha önce Makedonya Kalkandelen’de gördüğümüz Alaca Camii’nin bir benzeri. Cemaatle namazımızı eda ettikten sonra caminin imam-hatibi Hafız Cemal Hoca’yla tanışma fırsatı buluyoruz. Tam bir Osmanlı hayranı olduğunu anlattıklarından anlıyoruz. Neşe dolu bir insan. Kısa sohbetimizde bizi keyiflendirdi, Allah (c.c) ondan razı olsun.
Travnik’e kadar gitmişken, 22 Ağustos 1992'de Bosna savaşında, İlyaş cephesinde şehid düşen Türkiyeli mücahid Selami Yurdan kardeşimizin kabrini ziyaret etmeden gelemezdik ziyaret ettik dualar okuduk şehidimizin kabri başında.
Ve Elçi İbrahim Paşa Medresesi’ne geçiyoruz. Çok nezih bir ortam. İmam-hatip lisesi statüsünde eğitim veriyor. Hali hazırda 200 öğrenci eğitim görüyor ve şuan itibariyle Bosna’nın en büyük İslami eğitim veren kurumları içerisinde 3. sırada gösteriliyor. Geniş avlusunda Cuma namazları eda ediliyor. Eğitim gören çocuklara da eğitim veren hocalara da hiçbir kısıtlama getirilmiyor. Medreseden ayrıldıktan sonra Travnik sokaklarında ufak bir gezinti yapıp Lutvina Kahve’de kahvelerimizi yudumluyor ve Travnik’ten ayrılıyoruz.
Srebrenitsa,
Bosna-Hersek'in doğusunda, Bosna-Hersek ile Sırbistan sınırında bulunan bir kasaba Srebrenitsa. 1990 yılına kadar Müslümanların hakim olduğu şehirde bugün nüfusun yarısından fazlasını Sırplar oluşturuyor.
Çünkü Sırplar bu bölgede inanılması güç bir katliam yapmışlar. Srebrenitsa’da yaşayan Müslümanların çok büyük bir kısmını hunharca ve canice katletmişler, ocaklarını söndürmüşler, tüm dünyanın gözünün içine baka baka. Vicdanı olanın dayanması gerçekten zor bir durum bu. Tüyleriniz diken diken oluyor Srebrenitsa Şehitliği’ne girdiğinizde. Duanıza nereden başlayacağınızı bilemiyorsunuz, yüreğinizin kanadığını hissediyorsunuz. Bosna seyahatine anlam kazandıran bir nokta Srebrenitsa. Kadın, erkek, yaşlı, çocuk demeden bir neslin yok ediliş gerçeğini görüyorsunuz. Anlatılanlar karşısında kanınız donuyor. Sadece baka kalıyorsunuz mezar taşlarına. “Onlar size asla dost olmazlar” Ayet-i Kerimesi’nin tecellisini görüyorsunuz Srebrenitsa’da. 2008 yılı itibariyle katliama uğramış ve tespit edilmiş 8372 kabir var şehitlikte. Ve hala devam eden çalışmalar var ve bu sayı bitmek bilmiyor. Siz siz olsun yolunuz Bosna’ya düştüğünde Srebrenitsa’ya mutlaka uğrayın. Şehitlerimize dua edin, onlardan helallik isteyin.
Fotoğraf Galerisi için: //www.dunyabizim.com/gallery.php?id=89
Emrah Engin gezdi, gördü, yazdı.
Güzel bir BOSNA yazısı olmuş kardeşim, ellerine sağlık. Gezmiş görmüş gibi oldum...