Sih dininin kutsal mekanına ev sahipliği yapıyor

'Pakistan tarafına nazaran hemen ilk seferde daha canlı geldi bana burası.' Yusuf Sami Kamadan, Hindistan'daki ilk durağı Amritsar şehrine ve Altın Tapınak'a dair yazdı.

Sih dininin kutsal mekanına ev sahipliği yapıyor

Pakistan’daki günlerimi tamamlayarak artık Hindistan’a geçme zamanım gelmişti. Lahor’da bir gece kalmış ve kaldığım günün ertesi sabahı, Wagah Sınır Kapısı’na gitmiştim. Burası şehir merkezinden yaklaşık 30 km. uzaklıkta bulunuyor. Zannederim, Pakistan ve Hindistan arasındaki en popüler sınır kapısı da burası. Sınırdan geçiş saatinin iyi belirlenmesi gerekiyor, çünkü sınır belli saatler arasında açık oluyor. Sabah erkenden giderek pasaport işlemlerimi tamamlayıp Hindistan topraklarına ayak bastım. Sınır geçiş noktasını yürüyerek geçtim.

Sınırda aynı zamanda her gün Hindistan ve Pakistan askerleri ortak bir seremoni gerçekleştiriyor. İkindi sonrası bir araya gelen Hint ve Pakistan askerleri yaklaşık yarım saatlik bir gösteri yapıyorlar. Hem Hindistan tarafından hem de Pakistan tarafından birçok insan, özellikle de turistler bu seremoniyi seyretmeye geliyorlar. Ben öğlen saatlerinde sınırdan geçtiğim için, bu seremoniyi seyretme imkanım olmadı. Çok da merak etmiyordum açıkçası. Gitmem gereken yerler vardı ve çok da fazla zamanım yoktu. Sadece oradan yürüyerek geçerken iki tarafın askerlerinin akşamki seremoni için alıştırma yaptıklarını gördüm. Bu şekilde yürüyerek nihayet Hindistan topraklarına girdim. Adeta bir anda havası değişti bulunduğum ortamın.

Holi Festivalinde yüzü gözü boyalı insanlar

Yüksek seste çalan müziğin sesini daha Pakistan tarafından almaya başlamıştım. Sınırdan geçince gümbür gümbür çalan müziğe bir de dans eden elleri yüzleri boyalı Hintliler dâhil olmuş oldu. Anlaşılan seyahatin bu kısmı epey keyifli geçecek dedim içimden. Pakistan tarafına nazaran hemen ilk seferde daha canlı geldi bana burası. Hindistan’a girdiğim gün Holi Festivali’nin ikinci, yani son günüydü. Çalan müzikle dans eden insanların açıklaması da buydu. Holi Festivali Hintliler için önemli festival. Menşeini Hinduizm’den alan Holi, zamanla başta Güney Asya ülkeleri olmak üzere birçok ülkeye de yayılmış. “Holi” ismini Hindu Mitolojisi’nde dişi şeytan “Holika”dan alıyormuş. Meşhur Hindu tanrılarından Vişnu’nun da yardımıyla Holika yakılarak öldürülmüş. Holika’nın bu öldürülme hikayesi iyinin kötüye olan zaferi olarak yorumlanmış ve bu sebebten dolayı Holi Festivali kutlanır olmuş.

Festival, kutlamaların bir gece öncesinden Holika’nın yakılmasını temsilen bir seremoniyle başlıyor ve ertesi iki gün boyunca ülke genelinde dans ve müzik şölenleri yapılıyor. Bu festivalin en bâriz özelliği de sarı, yeşil, mavi, kırmızı gibi birçok rengin kullanılıyor olması. Boyalarla vücutlarını rengarenk yapmış insanlar gördüm. Toplu kutlamalarda birbirine boyalar atmak da kutlamanın bir parçasıymış. Pasaport kontrolü için durduğum polis bürosunda yüzü gözü boyalı adamlardan biri, polisin yüzüne boya tozu sürmek için epey diretmişti. Polis de gülmeyle karışık geri çevirmişti ama sonunda baş edemeyeceğini anlamış olmalı ki sürmesine izin vermişti. Bu şekilde keyifli bir başlangıç yapmış oldum Hindistan’ta.

Sih dininin kutsal mekanına ev sahipliği yapıyor

Sınırın hemen ötesinde Atari denilen bir yerleşim yeri bulunuyor. İlk durağım Amritsar idi. Amritsar buradan 30 km. uzaklıkta bulunduğu için bir araba tutmam gerekti. Bu şekilde Sih bir şoförle anlaşarak Amritsar yoluna düştüm. Yolu seyrederken, bir yandan da Hindistan’da olduğuma hâlâ inanamıyordum. “Vay be!” dedim, “Hindistan’ı göreceğimi düşünmezdim. Şükür nasip edene..” Amritsar’da çok da fazla zaman geçirmemi gerektirecek, en azından bir geceden fazla kalmamı gerektirecek çok da fazla bir şey yoktu. Erken bir saatte orada olduğum için, görülecek şeylerin tamamını bir güne sığdırabileceğimi düşündüm.

Amritsar şehir merkezinin yaklaşık 8 km. uzağında, Lahor – Amritsar anayolunun kenarında bulunan 1892 yılında İngilizler tarafından yaptırılan devâsâ Khalsa Koleji, Amritsar’da gördüğüm ilk yer oldu. Arabayı da bir müddet kenara çekerek incelemiş oldum burayı. Sebebini açıkçası bilemiyorum ama İngilizler Pencap Bölgesi’nde ciddi eğitim kurumları kurmuş. Yine Pencap Bölgesi’nde bulunan Lahor’da da Pencap Üniversitesi bulunuyordu, Lahor yazımda bundan bahsetmiştim. Nihayet Amritsar’a vardım. Hemen, daha Pakistan’dayken rezervasyonunu yaptığım 'guest-house’uma geçtim. Zira sırt çantam gerçekten de ağırdı. Kameramın tripotu da dahil olmak üzere gereksiz ağırlıklar yüklendiğimi yola çıktıktan sonra farketmiştim. Çantalarımı bıraktıktan ve fotoğraf makinem, biraz para, atıştırmalık birşeyler de alarak direkt çok da uzakta olmayan Altın Tapınak’a yöneldim. Yaklaşık 1 km.’lik yürümenin ardından kendimi devâsa bir kompleksin karşısında buldum.

Burası, “Altın Tapınak” ismiyle anılmakla beraber, aslında Altın Tapınak kocaman bu kompleksteki yapılardan sadece birini oluşturuyor. Ve tabi en önemlisini... “Âb-ı Hayat Havuzu” anlamına gelen “Amrit Sarovar” adlı gölcüğün ortasında, altından inşâ edilmiş bir yapı Altın Tapınak. Gölün ışıltısı, altının çekiciliğiyle beraber etkileyici bir görüntü oluşturuyor. Altın Tapınak Sih dininin kutsal yeri. Yıllarca üniversitede Sih dini hakkında okumuş olmakla beraber, buraya gelmeden önce o okuduklarımın şahsım adına çok da bir şey ifade etmediğini itiraf etmeliyim. Bir kez daha seyahat ve okuma arasındaki temasın kuvvetli olması gerektiğine inandım. Hindistan’ı görmeden Hint Altkıtası da açıkçası benim için çok da bir şey ifade etmezdi. Ama artık öyle değil... Dolayısıyla “okuyan mı yoksa gezen mi daha çok bilir” paradoksuna, bende insiyâkî gelişen “Okuduğu yer hakkında seyahat yapan, seyahat yaptığı yerle alakalı da okuyan kişi daha çok bilir” cevabını vermiş olayım.

Sihizm nasıl doğdu?

Amritsar’ın en önemli özelliği dediğim gibi buranın Sih dininin kutsal mekanına ev sahipliği yapıyor oluşu. Altın Tapınak kompleksini de anlatmadan evvel kısaca Sih Dini hakkında bildiklerimi aktarmanın hem okuyucu hem de bildiklerimi toparlamak bâbında bana faydası olacağına inanıyorum. Sihizm, Hindular’ın çok tanrılı ve putperest inanışlarına, kast sistemine ve Brahmanlar’ın aşırılığa varan uygulamalarına karşı bir tepki olarak XV. yüzyılın sonlarında Hindistan’ın kuzeybatısındaki Pencap bölgesinde Guru Nanak Dev (1469-1538) tarafından kurulmuş bir din. Sihizm’in İslam inancından etkilendiği ifade edilir. Sihizm’in kurucusu Guru Nanak’ın, kendi hayatı ve düşünceleri üzerinde etki bırakan XV. yüzyıl sûfî düşünürü Kabir’le görüştüğü söylenir. Nanak’ın gayesi de yeni bir din ortaya koymaktan ziyâde, dinler arasında uzlaşma sağlayarak toplumsal ve ahlâkî bir ıslahat meydana getirmekmiş. Hindû’nun iyi bir Hindû, müslümanın da iyi bir müslüman olması gerektiğine inanan Nanak’ın başlattığı, dürüstlük, hoşgörü, sevgi, barış ve alçak gönüllülük ilkeleri üzerine kurulu bir öğreti...

Başlangıçta farklı ırk ve kastlardan insanların bir araya gelmesiyle oluşan dinî cemaat zaman içinde kendilerine Sih (Pencap dilinde çırak demek) adı verilen bir topluluğa dönüşmüş ve Sihizm bu şekilde ortaya çıkmış. Sihizm, Tanrı anlayışı bakımından İslâm’a yakın bir din. Kumar oynamamak, zina yapmamak, içki içmemek gibi amelî konularda da benzerlik olmakla beraber, tenâsühe inanmak gibi birçok noktada da farklılık arzediyor. Sihizm’deki önemli prensiplerden biri de “Guru İnancı”. Sihizm’de toplam 11 tane guru bulunuyor. İlk guru olan Guru Nanak ile son guru olarak inanılan kutsal kitap Guru Granth Sahip dışında kalan 9 gurunun Guru Nanak’un ruhundan parça taşıdığına inanılıyor ve bir Sih’in edebî kurtuluşa ermesi için bunların tamamına inanması gerekiyor.

Az önce bahsettiğim gibi Sihizm’de Guru Granth Sahip adında bir de kutsal kitap bulunuyor. Toplam 1430 sayfadan oluşan bu kutsal kitap, guruların manzûmelerinden başka, içinde müslüman sûfîler de olan başka din mensuplarının deyişlerini de içeriyor. Onuncu guru Gobind Singh kitaba son şeklini vermiş ve kendisinden sonra yeni bir guru gelmeyeceğini bildirerek Guru Granth Sahib’i sonuncu ve ebedî olarak yaşayan guru ilân etmiş. Yine Guru Gobind Singh, 1699’da Khalsa teşkilâtını kurarak barışçı bir ülküsü olan Sih dininin askerî bir görünüm almasını sağlamış. Bu da tabi Sihler’i millî bir kimliğe büründürmüş. Sihlerin başlarına sardıkları sarık tarzı bir şey onların karakteristik özelliğini oluşturuyor. Saçlarını bu bir çeşit sarık içinde saklıyorlar. Böylece kısaca Sihizm’den bahsettikten sonra Sihizm’in kutsal mekanı Altın Tapınak’a geçebilirim.

Altın Tapınak’ın cazibesi

Dediğim gibi burası birçok birimden oluşan devâsa bir kompleks. 1577 yılında dördüncü guru Râm Dâs tarafından, Bâbürlü Sultanı Ekber’in (1556 -1605) kendisine verdiği topraklar üzerinde, Sihler’in yıkanıp günahlarından arınmaları için yapımına başlanan mukaddes havuz, on yıl sonra oğlu Arjun zamanında, ortasına inşa ettirdiği tapınakla birlikte tamamlanmış. Burada kısa bir parantez açarak Sihlere gösterilen bu müsâmahanın Ekber Şah’ın Dîn-i İlâhî’yi benimsemekle alakalı olduğunu söylemek yerinde olacaktır. Bilindiği gibi Ekber Şah İslamiyet, Hıristiyanlık, Zerdüştilik, Hinduizm, Budizm gibi çeşitli din ve inanç sistemlerinin meziyet olarak kabul ettiği prensiplerini birleştirerek Din-i İlahi adıyla yeni bir din kurmuştu. Kısmen birleştirici olmakla beraber ciddi ayrılıklara da yol açmıştı. Meşhur İmam-ı Rabbânî muhalif bir tavır sergilemiş ve “İsbâtü'n-nübüvve”sini bu fikre reddiye amacıyla kaleme almış. Bu eserinin girişinde, üstü kapalı olarak “zamanımızdaki bir zalim” olarak bahsettiği Ekber Şah’ı ulemâya zulmetmek, “Hindistan’da İslâm’ın en büyük şiarlarından biri olan” inek kesmeyi yasaklamak, müslümanlara ait camileri ve mezarları mahvetmek ve kâfirlerin mâbed ve bayramlarını onurlandırmakla suçlamıştır. Belki de o dönemin bu siyasi havası dolayısıyla Altın Tapınak’ın temel atma töreninde de Hintli sûfî ve Kâdirî şeyhi Miyân Mîr de yer almış. Konuyu daha da fazla dağıtmadan devam edeyim.

İşte önceleri Râmdâspûr (Râm Dâs’ın şehri) adı verilen bu kasaba sonradan havuzun adıyla anılarak bugünkü Amritsar şehrinin çekirdeğini oluşturmuş. Pencap’ın Afgan Hükümdarı Ahmed Şah Dürrânî tarafından fethedilerek oğlu Timur Şah’ın yönetimine verilmesinden sonra, ortasındaki tapınağın içine yerleştirilen barut fıçılarıyla havaya uçurulması ve enkazının havuza doldurulması suretiyle tahrip edilmiş. Bir daha ihya edilmemesi için kalıntılarının Sihler’ce necis sayılan sığır kanıyla da kirletilmesine rağmen tapınak bağımsız Sih devletinin kurulmasından (1764) iki yıl sonra eski temelleri üzerinde tekrar inşa edilmiş, daha sonra da Ranjit Singh tarafından her biri 400 kg. ağırlığında olan altın levhalarla kaplattırılmış ve böylece günümüzdeki yapı meydana çıkmış.

Mâbedin dört tarafında, Sih Dini’nin bütün dinlere açık ve hoşgörülü olduğunu remzeden 4 kapı bulunuyor. Ben ana kapıdan giriş yaptım. Buraya girmenin bazı kuralları bulunuyor. Kafaya bone bağlanarak kapatılması, ayakkabı ve çorapların çıkartılarak kapının girişinde bulunan ayak havuzunun içinden yürüyerek geçmek gerekiyor. Ben de böyle yapıp içeriye girdim. Ortasında Altın Tapınak’ın bulunduğu gölün etrafını çevreleyen mermerden genişçe bir yürüme yolu bulunuyor. Burada göle giren ve günahlarından arındıklarına inananlardan başka, Altın Tapınak’ı öylece seyreden veya göle nâzır kutsal kitap Guru Granth Sahib’i okuyanlara rastladım sıkça. Fotoğraf çekmek de Altın Tapınak’ın içi hariç her yerde serbestti. Açıkçası hiç yabancılık çekmedim de orada. Temelinde alçakgönüllülük olan bu dinde fotoğraf çekme ricalarım da geri çevrilmemiş oldu tabii olarak. Müzik eşliğinde kutsal kitap Guru Granth Sahib’den okunan parçalar mâbedin duvarlarında yankılanıyordu. Üzerimdekilerin rahatlığı, ayaklarımın altındaki mermerin hoşluk veren serinliği, gölün ışıltısı, Altın Tapınak’ın cazibesi bu güzel müzikle birleşince kimi zaman kendimi alamıyor ve yürürken dans ettiğimi hissediyordum. Herşeyden sıyrılıp bambaşka bir dünyada olmanın umarsız sarhoşluğunu tattım bir an...

Günlük 60.000 ile 80.000 hacının yemek yediği yer

Mâbedde en çok önem verilen hususu kutsal kitaba olan saygı oluşturuyor. Sihler, Guru Granth Sahib’e bir insan guruya davranır gibi saygıyla davranıyorlar. Her sabah kutsal kitap Guru Granth Sahib, “ebedî taht” anlamına gelen Akal Takhat adlı yapıdan Altın Tapınak’a saygıyla götürülüyor ve akşam da aynı şekliyle yine Akal Takhat’taki yerine getiriliyor. Mâbed içinde göze çarpan yapılardan biri de iki minâresiyle sanki cami imajı veren, gelmesi muhtemel saldırılara karşı inşâ edilmiş bir savunma yapısı olan Ramgarhia Bunga... Minârelerinin tıpkı cami minâresi gibi olması hakikaten ilginç. Lahor’da Pâdişâhî Camii’nin yanında bir sih mâbedi vardı. Acaba burada da bir cami mi var diye düşündüm ama aslında buranın bir kale olduğunu öğrenmiş oldum.

Altın Tapınak’taki şahsım adına belki de en renkli yer Guru Ka Langar idi. Burası günlük 60.000 ile 80.000 hacının yemek yediği bir yer. Girenler ve çıkanlar hiç ama hiç eksik olmuyor. Mâbedin toplam ziyaretçi sayısı zaten 100.000. Buraya gelen hacılar veya turistler yemek yiyorlar ve herhangi bir ücret ödemiyorlar. Gönüllülük esasına dayalı herkes bir şekilde işin ucundan tutuyor. Ben boynumda fotoğraf makinem her yere girip çıktım. Kadınıyla, erkeğiyle, çocuğuyla bir yanda dağ gibi soğanları kesenler, bir yanda devâsa kazanlarda yemek karıştıranlar, yemek yapanlar, bulaşık yıkayanlar... Muhteşem bir işbirliği ile herkes çalışıyordu. Ben de oradan oraya geçerek fotoğraf çekiyordum. Bir yere gelip, artık daha fazla gitmemem gerektiğini düşündüğüm bir sırada, yaşlı bir Sih gelerek kulağıma eğildi ve “Çekinme, hepimiz eşitiz, kimsenin kimseye üstünlüğü yok” şeklinde bazı ifadelerle beni teşvik etti. Bir şey yemek için de ısrar ettiler ama tok olduğumu söyleyerek kibarca geri çevirdim.

Sihlerle Hindûlar rekabet halinde

Mâbed içinde bir de Sih Müzesi yer alıyor. Bâbür, İngiliz ve Hindûlar tarafından yapıldığı iddia edilen zulümler yağlı boya tablolarla anlatılıyor. Özellikle Bâbürlü sultanlarından Evrengzîb zamanı yoğun işleniyor tablolarda. Sihler, bağımsızlık iddiasında bulundukları 1980’lerde karşılarında Hindistan’ı bulmuşlar. Bu dönemde silah deposu haline getirdikleri Altın Tapınak hükümet tarafından askerî operasyonla boşaltılmış ve çarpışmalar sırasında 554 Sih militanı ölmüş. Bu da 5 ay sonra Başbakan Indira Gandhi’nin, Sih suikastçıların yaylım ateşi ile öldürülmesi neticesini doğurmuş.

Sihlerle Hindûların iyi ilişkiler içinde olmaktan ziyâde bir rekâbet halinde olduklarını söylemek daha da yerinde olacaktır. Amritsar’da Hindûlar’ın Altın Tapınak’a nazîre olarak inşa ettikleri Durgiana Tapınağı bu tezi kuvvetlendirir mâhiyettedir.

Amritsar’da İngilizler tarafından yapılan ve tarihe Amritsar Katliamı olarak geçen, 379 kişinin hayatını kaybettiği büyük bir katliam var. Jallianwala Bagh’da gerçekleşen bu katliamın olduğu yere gittim. Duvarlarında hâlâ mermilerin bulunduğu bu yerde, bu acıyı unutmamak için bir de anıt bulunuyordu. İşte bu müze de bunları içeriyordu. Resimler... Tablolar... Fotoğraflar... Amritsar’da zamanımın büyük bir kısmını bu şekilde Altın Tapınak’ta geçirdim. Bunun dışında sokaklarında dolaştım, Jallianwala Bagh’da vakit geçirdim.

Eşyalarımı bıraktığım 'guest-house’dan bahsetmiştim. Birçok milletten insanın olduğu güzel bir yerdi. Tek olumsuz tarafı kadın erkek karışık olmasıydı. Orada tanıştığım insanlar oldu. Gece yarısı vaktine kadar aynen benim gibi seyahat eden insanlarla sohbet ettim. Gece orada kalmadım tabi. Zamanım çok da geniş olmadığı için vaktimi dikkatli kullanmam gerekiyordu. Bir sonraki durağım Amritsar’a 465 km. uzaklıkta olan başkent Delhi idi. Yapılması en uygun hareketin gece yola çıkmak ve geceyi yolda geçirerek, sabah namazı vakti Delhi’ye varmak olduğuna inandım ve böyle de yaptım. Amritsar sayfasını da bu şekilde kapatarak, bir sonraki durağım Delhi yoluna revân oldum.

Haberin fotogalerisi için tıklayınız: //www.dunyabizim.com/?aType=fotohaber&FotoID=9156 

 

Yusuf Sami Kamadan yazdı

YORUM EKLE