Anadolu'nun uçsuz bucaksız tarihî coğrafyasında, ecdadımızın izinde keşiflere devam ediyoruz. Evliyalar diyarı olan Tarsus’tayız. Haziran ayının sonlarına doğru bir akşam üzeri kara yoluyla Hatay’dan Adana’ya geldim. Geceyi, Adana’da bir arkadaşın evinde geçirdim. Adana’da kavurucu bir sıcak vardı. Bu sıcakta uyumak ne mümkün!
Cuma namazını Tarsus’ta kılmaya niyetlendiğimiz için öğle olmadan yola çıktık. Cuma namazına az bir süre kala Tarsus şehir merkezine vardık. Salgın günlerinde camiler kapalı olduğu için Cuma namazını eda edebilmek maksadıyla itfaiye yanındaki pazar yerine geçtik. Yaklaşık 300 kişi Cuma namazı için toplanmıştı. Namaza gelenler kontrollü bir şekilde içeriye alındı. Cuma namazının sünneti kılındıktan sonra Cuma hutbesi okunmaya başlandı. Hutbenin konusu; "Yuvalarımızın Kur’an ile aydınlanması" idi. Hutbede Kur’an-ı Kerim okumanın ve öğrenmenin önemine değinildi. Yaz kuran kurslarının salgından dolayı televizyon veya internet ortamından yapılacağı duyuruldu. Bu duruma çocuklar adına çok üzüldüm. O yüz yüze, samimi, güzel atmosferden uzak eğitim alacaklardı. Cuma namazından çıktıktan sonra bir süre bu civarda dinlendik. Sonrasında istikametimiz Tarsus’taki tarihi yapıların olduğu Camii Nur Mahallesi oldu. Araçla yirmi dakikada tarihi mekânların olduğu bölgeye ulaşabildik. Yol kenarlarındaki tabelalar tarihi yapıları gösteriyordu. Tabelaları takip edip tarihi yapılara ulaşıyoruz. Tabii buraya gelince içimizi ayrı bir heyecan kaplıyor.
Bilal-i Habeşi Mescidi
Burada ilk karşılaştığımız yapı Bilal-i Habeşi Mescidi oldu. Mescit, düzgün kesme taştan yapılmış. Dikdörtgen formludur. Kuzey cephesi üç gözlü ve sivri kemerlidir. Ortadaki kemerin sağında ve solunda birer sütun vardır. Yapının harem mekânı kapalı olduğundan içeri giremiyoruz. Rivayetlere göre Peygamber Efendimizin (s.a.v.) baş müezzini Hz. Bilal-i Habeşi (r.a.) bu mescidin banisidir ve burada namaz kıldırmıştır. Mescitten bedestene doğru yürümeye başlıyoruz. Bu civarda çok güzel yemek yapan lokantalar vardır. Aç olmadığımız için bir şey yiyemeden yolumuza devam ediyoruz.
Kırk Kaşık Bedesteni
Tarihi Kırk Kaşık Bedesteni’ndeyiz. Bedesten, Ramazanoğulları döneminden kalma bir yapıdır. 16. yüzyılda Ramazanoğlu İbrahim Bey tarafından yaptırılmıştır. Bedesten geçmişte çok farklı ürünlerin satıldığı dükkânlardan oluşmuş. Kapısındaki kaşık sembolünden dolayı “Kırk Kaşık” ismini aldığı söylenir. Yapının bir diğer adı da "Beyaz Medrese"dir. Bedesten, geçmişte aşevi ve medrese olarak da kullanılmıştır. Mekânın orta kısmı beş kubbe ile örtülmüştür. Doğu, batı ve kuzey cephelerinde giriş kapıları mevcuttur. Doğu ve batı kapıları iki girişlidir. Araştırmamıza rağmen yapıda herhangi bir kitabe izine rastlayamadık. Geçmişte medrese olarak da kullanılan bu yapının kitabesinin olmamasına üzüldüm. Muhtemelen ya kırılmıştır ya da bir yerlere kaldırılmıştır. Bedestenin inşasında düzgün kesme taş kullanılmıştır. Bu tarihi yapı Tarsus Belediyesi tarafından 2006 yılında onarılmıştır.
Bedestenin avlulu kısmında yirmi civarında dükkân vardır. Bu dükkânlar yöre sakinlerine kiralanmıştır. Dükkânlarda ahşap, bakır, gümüş ve dokuma ürünleri satılır. Ayrıca burada yöresel damak lezzetlerini bulabilirsiniz. Bedestenin doğu kapısı tarafında, mekânın en serin yerinde Tarsuslu amcalar vardır. Ağaçların altında çaylarını yudumlayıp muhabbet ettiklerine şahit oluyoruz.
Tarsus Ulu Cami
Ulu Cami Tarsus’un önemli bir simgesidir. Cami civarı çok hareketlidir. Salgın günlerinde olsak da cami avlusunda çok sayıda ziyaretçi ve yöre halkı bulunuyor. Bu insanların kimi çay içerken kimisi de muhabbet ediyor. Biz de sıcaktan iyice bunalınca bulduğumuz ilk gölgelikte soluklanıyoruz. Çay ocağından bir çay ile bir şişe su alıyoruz. Ücretleri de uygun. Çay bir lira, şişe soğuk su bir lira. Bu mevsimde bir liraya soğuk su bulmak bile güzel.
Cami, 987-1579 yılında İbrahim Bey tarafından yaptırılmıştır, enine dikdörtgen planlıdır. Planı ve mimarisiyle olarak Adana Ulu Cami’ye benzer. Harim mekân, mihraba paralel neflerden oluşur. Mabedin inşasında düzgün kesme taş ve moloz taşlar kullanılmıştır. Uzaktan iki minareli olarak gözükür. Yapının kuzey kapısına geldiğimde durumun böyle olmadığını fark ediyoruz. Dikkatli baktığımızda kuzeydoğu köşedeki dikitin saat kulesi olduğunu görüyoruz. Saat kulesinin gövdesi, sekizgendir. Kule, 1890 yılında Kaymakam Ziya Bey tarafından yaptırılmıştır.
Abidevi taç kapı; Selçuklu Taç kapıları formunda yapılmıştır. Kapı dışarıya ve yukarıya taşıntı yapmıştır. Kapının genel yüzeylerinde beyaz sivri kemerler ve kitabe çevresinde siyah mermer kullanılmıştır. Sivri kemerin içinde dairevi bir yazı kuşağı vardır. Onun altındaki kitabe, iki kutucuk içine alınmıştır. Kapı form yönüyle Selçuklu kapılarına benzese de kullanılan malzemeler yönüyle Osmanlı dönemi taç kapılarını da anımsatır.
Anadolu’da bu tarzdaki camiler pek azdır. Camiye, kuzey cephedeki taç kapıdan giriş yapılır. Avlu kısmı; üç yönden revaklarla çevrilmiştir. Revaklar sivri kemerli, sütunlu ve beyaz mermerden yapılmıştır. Tüm sütunların alt ve üst kısımlarında bilezikler vardır. Revakların tamamı on altı kubbeyle örtülmüştür. Kubbelerin üstüne kırmızı tuğla vardır. Harim mekâna giriş, beş tane ahşap kapıdan sağlanır.
Avludaki şadırvan ise 1900’lü yılların başlarında yapılmıştır. Caminin kuzeybatı köşesinde tek şerefeli minaresi sekizgen gövdelidir. Minarenin kaide kısmında beş satırlık bir kitabe vardır. Bu kitabe beyaza boyanmıştır, yazıları okunamamaktadır. Caminin doğu kısmında Halife Harun Reşit’in oğlu Halife Memun’un mezarı vardır. Hazreti Şit ve Lokman peygamberlerin makamları da bu kısımdadır.
Mihrap ve minber süslemeleriyle yapının tümü, güzide özelliklere sahiptir. Mermerden yapılan mihrabın üst kısmında taç bir alınlık vardır. Mihrap yanlardan sütunlar ile sınırlandırılmıştır. Mihrabın mukarnasları ve çevresi altın yaldızlı şekillerle bezenmiştir. Mihrap nişinin içine Kur’an-ı Kerim’den ayet-i kerimeler yazılmıştır. Mihrapta kullanılan kaliteli mermer malzeme ve işçiliğinin güzelliği hakikaten insanı çok etkiler. Minberin taç kapısı, korkuluk kısmı ve köşk kısmı iyi bezenmiştir. Cami mihrap ve minberini daha fazla anlatamıyorum. “Sanat zevki olan herkesin mutlaka bu sanat işçiliğini görmesi gerekir” diye düşünüyorum. Caminin avlusunda çok sayıda kırık sütunlar, lahitler ve devşirme malzemeler vardır. Tarsus'tan aktaracağım bilgiler ve gözlemler elbette bu kadarla sınırlı değil. Danyal Peygamber Kabri, Yedi Uyurlar ve diyar izlenimlerimizi inşallah başka bir yazıda paylaşmayı düşünüyorum. O zamana kadar kalın sağlıcakla...
Faruk Azmi