Yaklaşık 15 yıldır Eyüp Sultan’da ikamet ediyorum. Cumartesi ve Pazar günlerim mütemadiyen Eyüp Sultan Camii çevresinde geçer. Yıllardan beridir bu katıksız Osmanlı semtini yakından tanımaya çalışır, incelemelerde bulunurum. Tekkelerini, türbelerini, irili ufaklı camilerini, çeşmelerini ve 280.000 metrekarelik bir alana yayılmış mezarlıklarını bir kenara bırakalım, her sokağının bir hikâyesi, her santiminin bir derinliği ve manası vardır. Gerek ülkemizin muhtelif bölgelerinden gerekse dünyanın pek çok farklı noktasından bu tarihi mekâna ziyaretçi gelir. Tabi bu ziyaretin asıl amacı, Eyüp Sultan Hazretleri'dir. Ancak buraya geldikten sonra adeta kendilerini bir açık hava müzesinde hissederler. Bu açık hava müzesinin en göze çarpan yapıları ise hiç şüphesiz görkemli türbelerdir. Farklı yüzyıllarda inşa edilen bu yapılar mimarisi ve heybetiyle hakikaten insanı ister istemez büyülüyor ve kendisine çekiyor. Belki yapının cüssesi ile yatan kişi arasında bir bağ kuruyoruz ve ona ulviyet yüklüyoruz. "Türbesi bu kadar büyük olduğuna göre burada yatan zat da faziletli, ulu bir kişi olmalıdır" diyoruz. Acaba gerçekten de böyle mi?!
Alman şair ve edebiyatçısı Heinrich Heine bir yazısında, “Her mezar taşının altında bir dünya tarihi yatar” der. Hakikaten de bu böyledir. Türbelerde yatan insanların ne kadar ulu, ne kadar salih insanlar olduğunu bilemeyiz. Ancak her birinin ilginç ve bildiklerimizden çok farklı hikâyelerinin olduğunu söyleyebiliriz. Mesela Şekerpare Kadın Türbesi’ni örnek alalım. Türbesi Eyüp Sultan’dadır. Şekerpare Kadın kendisi için ikbal yıllarında yaptırmıştır. Ancak adı bir takım yolsuzluklara karıştığı için Etiyopya-Mısır dolaylarında bir kaleye sürgüne gönderilmiş ve orada vefat etmiştir. Nerede gömüldüğü hatta mezarının olup olmadığı dahi belli değildir. Halihazırda burada iki farklı insan gömülüdür. Bir başka örneğimiz Mirmiran Mehmed Ağa Türbesi’dir. Sikke ayarlarının düşürülmesi gerekçe gösterilerek yeniçeriler tarafından kellesi alınmıştır. Görünürde Mehmed Ağa’nın kasti bir suçu yoktur. Lakin padişah bu yargısız infaza engel olamamıştır. Örnekler böyle uzayıp gidiyor.
Damadı Ertuğrul Firkateyni’nin komutanı idi
Evet, yine bir türbe başında ve farklı bir hayat hikâyesi ile karşı karşıyayız. Türbe, günahıyla sevabıyla 23 yıl Bahriye Nazırlığı yapmış Hasan Hüsnü Paşa'ya aittir. Paşa, Bozcaadalı Patrona Hüseyin Paşa'nın oğludur. 1832 yılında İstanbul'da doğdu. 1842 yılında kaydolduğu Deniz Harp Okulu'ndan 1849'da teğmen olarak mezun oldu. Gemi süvariliklerinde bulundu, 1877 yılında Osmanlı-Rus savaşı sırasında Karadeniz'de filo komutanı olarak görev yaptı. Şûra-yı Bahriye Reisi olduktan sonra müşir (mareşal) rütbesiyle Rasim Paşa’nın yerine Bahriye Nazırı oldu. 12 Ocak 1881 ve 03 Aralık 1882 tarihleri olmak üzere Sultan II. Abdülhamid döneminde iki defa Bahriye Nazırlığı yapmıştır. İkinci defa getirildiği görevden 27 Temmuz 1903 tarihindeki vefatı ile ayrılmıştı. Bahriye Nazırlığı görevinde en uzun süre (23 yıl) bulunmuş kişidir.
Mehmet Nermi Haskan'ın verdiği bilgilere göre Hasan Hüsnü Paşa'nın oğlu Amiral Mehmed Rüştü Bozcalı, II. Abdülhamid'in Dâhiliye Nazırı Memduh Paşa'nın kızı Zeliha Handan ile evlenmiş, bu evlilikten meşhur ressam Sabiha Bozcalı dünyaya gelmiştir. 1890 yılında, Japonya açıklarında fırtınaya yakalanarak, kayalıklara çarpıp batan Ertuğrul Firkateyni’nin komutanı Osman Paşa ise Hasan Hüsnü Paşa'nın damadıdır. Bilindiği üzere bu elim kazadan 609 mürettebattan sadece 69 denizci kurtulabilmiş, Osman Paşa da bu faciada şehid olmuştu.
Şeyhülislam Çivizade Mehmet Efendi’nin kabri yok olmu
Hasan Hüsnü Paşa'nın türbesi Eyüp Sultan’da, eski ismiyle Boyacı Sokak, yeni ismiyle Sultan Reşat Caddesi üzerinde ve kendi adını taşıyan kütüphanesinin tam karşısındadır. Kütüphane bahçesi günümüzde nargile-kafe olarak faaliyet gösteriyor. Paşa'nın türbesi, Kaptan Paşa Türbesi olarak da bilinir. Türbenin sağ tarafında, Posta ve Telgraf Nazırı İzzet Efendi'nin, sol tarafında ise Hasan Hüsnü Paşa'nın gelini Hatice Canan Hanım'ın nefis hat yazıları ile tezyin edilmiş türbeleri bulunur. Canan Hanım, Bahriye Nazırı Hasan Hüsnü Paşa’nın oğlu Mustafa Süreyya Bey’in ikinci eşidir. Türbenin arka kısmında, Canan Hanım’ın kabrine ait bir mermer kitabe bulunur. Kitabede, Canan Hanım’ın 23 yaşında iken öldüğü de yazılıdır. Ölüm tarihi 12 Şubat 1907’dir.
Daha önce, bu kabrin yerinde Şeyhülislam Çivizade Mehmet Efendi’nin ve Şeyhülislam Şerifzade Mehmet Molla Efendi’nin aile sofaları bulunuyormuş. Bu türbe yapılırken Çivizade Mehmet Efendi’nin kabri yok olmuş. Yine Mehmet Nermi Haskan’ın verdiği bilgilere göre buradaki mezar taşları arka kısımdaki bir kuyuya doldurulmuştur. Yaptığımız incelemeler neticesinde Şeyhülislam Şerifzade Mehmet Molla Efendi ve mahdumunun mezar taşını Canan Hanım türbesi civarında tespit ettik. Ancak Şeyhülislam Çivizade’ye dair bir iz bulamadık.
Eyüp Sultan'da medfun tek padişah olan Sultan V. Mehmed Reşad'ın türbesi ve günümüzde Görme Engelliler Kütüphanesi olarak hizmet veren Hüsrev Paşa Tekkesi de Hasan Hüsnü Paşa Türbesi’nin bulunduğu bu sokaktadır. Daha önce tekke olarak yaptırılan türbenin cephesi tamamen mermer kaplıdır. Gayet sade bir görünümü vardır. Kitabesi yoktur. Ana kapıdan girilince sağ taraftaki kubbeli odada Hasan Hüsnü Paşa'nın sandukası ve oğlu Amiral Mehmed Rüştü Bozcalı’nın lahit mezarı vardır. Dış kapının sol tarafındaki kubbeli türbe odasında ise paşanın eşi ve diğer çocukları medfundur. Mekânın içerisinde bir kütüphane ve bir de mescid bulunmaktadır. Bazı kaynaklarda mescid-tevhidhane bölümünün bir zamanlar Sadiyye dervişleri için ayrıldığı belirtilir. Mekân 1998 yılında İstanbul Büyük Şehir Belediyesi'nce restorasyona alınarak ihya edilmiştir.
Muazzam serveti paylaşılamıyor
23 yıl Bahriye Nazırlığı’nda bulunan Hasan Hüsnü Paşa hakkında olumlu, olumsuz pek çok iddia vardır. İbrahim Alâeddin Gövsa’nın bildirdiğine göre; zamanında gemilerin çürüdüğü, denizciliğin gerilediği, kendisinin birçok suiistimallerde bulunduğu şeklinde eleştirilere uğramıştır. Hatta bu eleştiriler sonucunda bazı fıkralar bile oluşturulmuş. Anlatıların, isnatların ne derece doğru olup olmadığını bilemiyoruz. Ancak rivayetlere göre Hasan Hüsnü Paşa’nın vefat ettiğinde ardı sıra bıraktığı hakikaten hatırı sayılır, muazzam bir serveti vardır. Bütün bu servet oğluna kalmış, hiç çocuğu olmayan oğlu ölünce de servet gelini Zeynep Ovyar’a, o da vefat edince miras Hazine'ye devredilmiştir!
Rivayetlere göre Zeynep Ovyar, Jak Kamhi'nin eşi Tüli Kamhi'nin teyzesidir. İlber Ortaylı da bir yazısında Tüli Kamhi'nin soyca Bahriye Nazırı Hasan Hüsnü Paşa’dan geldiğini belirtir. Evet, değeri milyar dolarla ölçülen servetinhazineye devrinden sonra mesele kapanmamıştır. Hasan Hüsnü Paşa’nın varisçisi olduklarını iddia edenlerin mirastan pay almak için geçmişte pek çok girişimleri olmuştur. Bunlar arasında Tüli Kamhi de vardır. Karmaşık sayılabilecek muhtelif davalara konu olan miras talepleri kamuoyunda da geniş bir şekilde yer aldı. Günümüzde bunlara sürekli bir yenisi daha ekleniyor. Bu minvalde İstanbul’un Anadolu yakasındaki arazi davası ilginç bir örnek oluşturur. Alemdağ, Sultanbeyli, Kurtköy, Paşaköyü, Büyükbakkalköy ve Samandıra'yı kapsayan, içinde Emirli ile Ömerli Barajı'nın da bulunduğu 125 milyon metrekarelik arazinin kendilerine ait olduğunu iddia eden 165 kişi geçtiğimiz yıllarda yargıya gitti! Sonucunu merakla bekliyoruz…
İstanbul Deniz Müzesi onun eseri
Eleştirilere hedef olmakla beraber, bıraktığı servete göre devede kulak misali de olsa Paşa’nın Eyüp Sultan başta olmak üzere, muhtelif yerlerde bazı hayır eserleri vardır. Eyüp Sultan'da, sahile yakın bir konumda bulunan ve Kaptan Paşa Camii olarak bilinen yapı 1900’lü yıllarda Hasan Hüsnü Paşa tarafından yeniden inşa edilmiştir. Önünde bir de çeşmesi vardır. Cami esasen 16. yüzyılda Gürcü asıllı Mahmut Ağa tarafından minbersiz ve minaresiz yapılmıştır. Kadıköy Hasan Paşa Camii ve çeşmesi, Kasımpaşa Yeldeğirmeni Cami, Trabzon Akkısa Camii ve Refahiye Camii de Hasan Hüsnü Paşa’nın eserleri arasında gösterilir.
Denizcilik tarihimiz açısından önemli addedebileceğimiz bazı yeni uygulamaların Hasan Hüsnü Paşa zamanında hayata geçirildiğini de ifade etmekte yarar var. Mesela İstanbul Deniz Müzesi, II. Abdülhamit’in emriyle, Hasan Hüsnü Paşa tarafından kurulmuş ve 31 Ağustos 1897 tarihinde halka açılmıştır. Murat Hatip'in bildirdiğine göre günümüzde Deniz Kuvvetleri Dergisi adı ile yayın hayatına devam eden “Ceride-i Bahriyye” ve “Mecmua-i Fünun-u Bahriyye” adında iki dergi Hasan Hüsnü Paşa’nın, II. Abdülhamid nezdindeki girişimleri ile yayın hayatına başlamıştır. İlk sayıları 26 Haziran 1889 tarihlidir. (13 Haziran 1305) Bunların yanı sıra paşanın Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi’nde "Hasan Hüsnü Paşa Koleksiyonu" da bulunmaktadır.
Nidayi Sevim
Sayın Nidayi Sevim Büyük dedemiz hakkında okuduğum yazılalardan gerçeğe en yakınını okumaktan mutlu oldum. Kaleminize sağlık. Hasan Hüsnü Paşanın ilk eşi Sabiha hanımdan , biri kız 5 'i erkek olmak üzere 6 çocuğu vardır. İlk çocuğu Hamide Engindeniz hanımdır . Eşlerinden Osman Paşa , Ertuğrul Fırkateyninin şehit komutanıdır. son eşi Galatasaray Lisesinde ve Maltepe askeri lisesinde Fransızca öğretmenliği yapan Esat Hami Bey annemizin babasıdır. 05322555054