Geçen hafta Yalova’daydım. Şair abimiz Kâmil Eşfak Berki’nin nazik davetleri ve mihmandarlığıyla Yalova’yı yakından temaşa etme fırsatı buldum. Daha önceleri Yalova’nın içinden gelip geçmiştim fakat bu kadar yakından tanıma imkânı bulamamıştım.
Kâmil Eşfak Berki ağabeyimizin rahmetli babası ağır ceza hâkimi Saadeddin Berki tarafından yaptırılan ve etrafında bambu ağaçlarının ve heybetli ağaçların olduğu evinde resmen bir tarihi soluklandım. Osmanlı’dan bu zamana uzanan bir ulema ailesinin ferdi olan Kâmil Bey, gerçekten bu durumu en vakarlı haliyle temsil ediyor. Bence Mecelleyi hazırlayan Hukuk âlimi Ali Himmet Berki’nin bu münevver torunu Yalovalılar için gerçekten bir övünç kaynağıdır. İsmi Yalova’da bir caddeye bir okula veya bir kültür merkezine verilebilir. Önemli olan insanların kıymetini yaşarken bilmek değil midir?
Armutlu Yarımadası'nın kuzey kıyısı ile Samanlı Dağları'nın kuzey eteklerine kurulmuş olan Yalova, gerçekten ilginç bir şehir. Ülkemizin her yerinden gelen insanlar burada toplanmış ve huzur içinde yaşıyorlar. Ayrıca Balkanlar’dan gelen Evlad-ı Fatihan’ların yer tuttuğu bu ilimizin eski ismi Yalakabad; bu isim sulak yer anlamına geliyor. Son yüz yıl içinde üstünden bir Yunan mezalimi ve bir deprem felaketi geçmiş. Buna rağmen “yıkılmadım, ayaktayım” diyen bir şehir.
Yalova’da, İstanbul, İznik ve Bursa’dan beslenen bir şehir kültürü, henüz tam anlamıyla ortaya çıkmasa da kendini hissettiriyor. Şehirlerin kentlere evirildiği dönemlerde Yalova’nın kentten bir şehre yani Medine’ye evrileceğini düşünüyorum. Anadolu ruhunun Balkan ruhuyla buluştuğu bu şehir, Marmara Bölgesi’nin en naif ve güzel şehirlerinin başında geliyor. Yalova’nın bir şehir ruhu oluşturup Yalovalılığı yeniden inşa etmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bir tarafında Marmara Denizi bir tarafında Samanlı Dağları ve arada kalan bereketli ova, Yalova’yı bir bolluk ve bereket şehri kılmış. Köylerin birer şehir gibi olduğu Yalova’da Arap nüfusun fazlalığı dikkat çekiyor. Bilhassa Çınarcık Araplar için turizm anlamında önemli bir cazibe merkezi olmuş durumdu.
Yalova’da uzun yıllardır göremediğim okul arkadaşım Pınar Hanım’ı ziyaret ettim. Kendisi dünyanın tüm pozitif enerjilerini üzerinde toplamış ve kendini ilmi anlamda durmadan geliştiren birisi. Değerli misafirperverliği için kendisine buradan teşekkür ediyorum.
Ayrıca bu ziyarette İsan Kutluay ve Hacer Göçmen Hanımefendi ile tanışmanın mutluluğu içindeyim. İsan Hanım, rikkatli bir kalem olarak dikkatleri üzerine çekiyor. Yüzünde hüzünlü bir coğrafyanın sevinçle boyanmış, tebessümlerini gizlerken gözlerinden bütün mazlumlar için dökülen gözyaşları süzülüyor. İsan Hanım’ın kaleminin edebiyat dünyasında ilerde kendinden daha çok söz ettirecek bir kalem olacağını şimdiden söyleyebilirim. Hacer Hanım ise dertli ve hakikat ehli bir insan olarak varlığıyla hakikat namına şehre bir anlam katıyor. Ayrıca Yalova’da şair Ziya Karatekin Bey’le telefonla görüştük kendisinin hastası olduğu için bir araya gelemedik. Belki bir rüzgâr eser ve Kâmil Bey’in istediği gibi biz Yalova’ya kalıcı mihman oluruz ve bir araya geliriz. Kaderde varsa niye olmasın.
Kâmil Bey’le Yalova’da dolaşmak gerçekten çok güzel oldu. Şehrin yürüyen ve canlı bir tarihi gibiydi. Her sokağın her binanın bir anısı ve hikayesi onda duruyordu. Tüm tavırlarıyla Yalova’nın yaşayan insan hazinesiydi. Kendisiyle Yalova’nın kitapçılarını sahaflarını kıyı kahvelerini dolaşmak benim için eşsiz bir tecrübe oldu. Son tahlilde Yalova’daki güzel yürekli dostlarımıza selam ediyorum. Kâmil Eşfak Berki abimizin kıymetli eşi Ayşe ablamıza da kıymetli misafirliği ve öksüz yüreğime göstermiş olduğu anne şefkati için canı gönülden teşekkür ediyorum. Ve yazımı Yalova için yazmış olduğum bir şiirle tamamlıyorum.
Yalova şehrengizi
Bulutlar sessiz harfler gibi dizilmiş tahtalara
Yağmuru çağırıyor akşam vapurları
Denizin dudağında adı konmamış sözler
Bozuk paralar misali dökülüyor ceplerinden
Sanki evlerin gölgesine yapışmış saatler
Akrebin önünden hatıralar geçiyor
Akasya ağaçlarının pembeliğinde
Zamanı bir su gibi yudum yudum içiyor
Yol sancıları bürünmüş simsiyah saçlarına
Depremlerle yıkanmış suskunluğun aynaları
Sabah meltemleriyle yankılanır yüzü
Zembereği kurulmuş eşiksiz ovalarda
İliklenmiş umutlar bir mermi yatağında
Güneşi sayıklar yazgısı toprakların
Gecenin nabzı atar suların damarında
Duyulur ızdırabı dökülen yaprakların
Kulağında okunan ilk ezanın sesi var
Buseler konduruyor martıların alnına
Yorgun atlar geçiyor düşlerin sokağından
Her akşam çığlık çığlık kuşlar konar dalına
Yalova'nın gözleri bir yeşil bir mavidir
Göz kırpsa akşam olur suların rüyasında
Bir hüznün sahilinde topraktan bir gemidir
İçli bir türkü olur sükutun darasında
Mehmet Baş