Çemberlitaş’tan geçerken tarihî bir binanın duvarına asılmış bir şiir ve mûsıkî haberi gözüme ilişti. Niyâzî Mısrî Hazretleri anılacaktı. Programın muhteviyatına baktım. Dr. Turgut Betin'in bir sohbet vereceği, Elif Ömürlü Uyar'ın solistliğinde, saz heyetinde Lâle Akay Umul, Gül Güldaş, Sibel Yel'in yer aldığı bir konserin gerçekleştirileceği yazıyordu. Program çarşamba günü İstanbul Fetih Cemiyeti’nde gerçekleşecekti. Derken, kapıdan içeri girdim.
Burası Kara Mustafa Paşa Medresesi’ydi. Önce Fatih Medreselerinde olan cemiyet, 1961 yılında buraya taşınmıştı. İstanbul Fetih Cemiyeti, 1950’de İstanbul’un Fethi’nin 500. yılını ve müteakip fetih yıllarını kutlamak için Bakanlar Kurulu’nun kararıyla kurulmuştu. Kamu yararına olan derneklerden biriydi. Aynı zamanda İstanbullu iş adamları, sanat ve ticaret erbabı, ilim ve kültüre emek veren kişilerinin de destek olduğu, kurduğu bir cemiyetti.
Çocuklarımız Yahya Kemal’i tanımalı
Cemiyet 4 enstitüden oluşuyor. Birinci enstitü Yahya Kemal Enstitüsü ve Müzesi. Yahya Kemal’in eserlerinin tüm te’lif hakları İstanbul Fetih Cemiyeti’ne verilmiş. Cemiyet hakkında mimar İbrahim Aydın Yüksel Bey ve kimya mühendisi Alper Kahraman Bey bilgi sundu. 48 yıldır cemiyette bulunan İbrahim Aydın Bey, Yahya Kemal’in edebiyatımız ve hayatımızdaki önemine değindi: “Yahya Kemal’in Kendi Gök Kubbemiz ve Eski Şiirin Rüzgâriyle isimli iki şiir kitabı çok önemli.” “Önemini sizden dinleyebilir miyiz?” “Yahya Kemal’in Kendi Gök Kubbemiz kitabı bu çağda Türk edebiyatına verilen yeni bir soluk ve tarzdır. Eski Şiirin Rüzgâriyle ise klasik tarzda, Divan edebiyatına has kurallarla yazılan şiirlerdir. Çocuklarımız Yahya Kemal’i tanımalı. Onu tanımak, bu milletin iç dünyasını tanımaktır. Yahya Kemal bunu lisana getirmiştir.” Yahya Kemal’in müzesi, medresenin Sıbyan Mektebi’nde yer alıyor. O gün kendisinin şu mısraları sohbetimize konuk oldu: “Çok insan anlayamaz eski mûsıkîmizden/ Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden”
Cemiyetin ikinci enstitüsü ise İstanbul Enstitüsü. Burası cemiyetin bütün kitap çalışmalarının yapıldığı yer. Yılda 1-2 araştırma kitabı hazırlanıp yayınlanıyor. En son hazırlanan eser ise Yemen ve San’a Tarihi kitabı imiş.
Cemiyetin üçüncü enstitüsü Mûsıkî Enstitüsü. Cemiyet, burada araştırmaya dönük çalışmalar yapıyor. Şu sıralar ayda bir konserler düzenlenmekte. Bu konserlerde her defasında bir önemli şair veya mutasavvıfın hayatı anlatılıp varsa besteleri icra ediliyor. Niyâzî Mısrî’nin programı da onlardan biriymiş.
Cemiyetin dördüncü enstitüsü Tarihi Türk Okçuluğu Enstitüsü. Okçulukla alakalı yayına dönük çalışmaların yapıldığı bir enstitü bu. “Türk Okçuluğu’nun İhyâsı” isimli eser, bu enstitünün yayınladığı bir eser. Enstitü, bunun gibi birçok çalışmayı da yayına hazırlamaktaymış. Onlardan biri 1093 ile 1322 arasında yazılan bir risale. Mimar İbrahim Aydın Yüksel Bey, “30 sene önce okçulukla ilgili konferanslar verirdik. Kimseler bilmez ve ilgilenmezdi. 10 senedir okçulukla ilgili gelişmeler yaşanıyor.’” diyerek sevincini dile getirdi.
Cemiyet olarak gayelerinin İstanbul ve Osmanlı ile ilgili millî, dinî, tüm kültürüyle, tarihiyle, folklorüyle yayınlar ve faaliyetler hazırlamak olduğunu belirten İbrahim Aydın Yüksel Bey’e ve Alper Kahraman Bey’e sunmuş oldukları bilgilerden dolayı teşekkür edip, inşallah yine geleceğimi belirterek veda ettim.
Özge Sena Bigeç ziyaret etti