İstanbul çeşmeleri direniyor ama bu gidişle başaramayacaklar

Sadullah Yıldız, adım adım gezerek tuttuğu notlardan hareketle, yok olmaya direnen İstanbul çeşmelerinin akıbetini yazmaya devam ediyor.

İstanbul çeşmeleri direniyor ama bu gidişle başaramayacaklar

Geze geze İstanbul’un çeşmelerini bulup en son manzaralarıyla yayınladığımız bu derlemede daha önce altmış beş metinde yüzlerce çeşmeyi yazdık.

O çeşmelerden bazıları aradan geçen birkaç senenin ardından oldukça değişti. İyileşenler olduğu gibi fotoğraflardaki hâline rahmet okutacak kadar kötüye giden de var. Genel manzara içinse vaziyetin nasıl olduğu konusunda söz söyleyen hiç kimse çok iyi şeylerden bahsetmiyor. Gerçi İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Nisan ayında restorasyonunu tamamlatıp sergi için hizmete aldığı Sultanahmet’teki Şerefiye Sarnıcı için şu günlerde, Ekim ayında astığı reklam afişlerinde tanıtım için her ne kadar “bir tarihî değerimizi daha…” türünden cümleler kuruyorsa da… şehrin tarih envanteri ve kültür hazinesinin genel vaziyeti pek iyi değil.

Şerefiye Sarnıcı’nın eli yüzü düzgün hâle getirilip binlerce yıllık geçmişi olan İstanbul’un tarihinin üzerinde net olarak okunabileceği bir bakımla insan içine çıkarılması elbette çok değerli bir gayret; ancak sözünü ettiğimiz genel manzarada bunun katkısı yüzdelik orana, tek haneli rakamla bile yansıyor mu emin değilim. Buradaki başka bir sorun da Şerefiye Sarnıcı’nın gün yüzüne çıkarılması, sonraki adımda da sürekli koruma-bakım işlemleriyle zinde tutulmasına layık olduğu tespitinin İBB tarafından nasıl yapıldığıdır.

Saliha Sultan Sebil-Çeşmesi neden daha değerli olmasın? Ya da yanı başındaki Galata surlarının son kalıntısı?

Büyüleyici bir detay zengini

Elbette buradaki temas noktası iki örneğin Şerefiye Sarnıcı’ndan daha değerli olup olmadığı üzerine yoğunlaşmıyor. Ama sarnıcın ilgiye mazhar olabilirken bu ikisinin olamaması ya da alelusul olması ne ile alakalıdır sorusunu sormak da gayet doğal biçimde kendiliğinden akla gelmiyor değil. Cevabın içinde turistik fayda getirebiliyor olmalarıyla ilgili bir şeyler bulunduğunu düşünmemek elde değil –en azından şimdiye dek yaşayıp gördüğümüz kısımdan çıkarılabilen derslerin ışığında- bunun aksi bir soğukkanlılıktan fersah fersah uzağız.

Saliha Sultan Sebil-Çeşmesi ile Galata surlarının son kalıntıları yanından bu satırları kaleme almadan bir gün önce geçtim; birinde önceki gün, diğerinde henüz sönmemiş hâlde ateş yakılmıştı. Saliha Sultan Sebili insanın uzun süre bakmayıp nazar değdirmekten korkacağı güzellikte bir 18. yüzyıl eseridir ki, yapıldığı devirde ondan hacim olarak çok daha büyük nice eserden daha mutantan, alımlı, büyüleyici ve detay zenginidir. Yakın zamanlarda restorasyon geçirmiş, adeta dalga geçilircesine hemen ertesinde dibinde ateş yakılmıştı ve sebilin içine açılan ahşap kapı bu yangından karardı. Bugün hâlâ böylece görülebilir ve kurnaları evsizlere ev, zengin motiflerle süslü taş yüzeyi ısınacaklar için en elverişli ateş-gâh olmaya devam ediyor.

Tabii ki bunun marjinal bir örnek olduğu şeklinde itirazların yükselmesi de muhtemel olmakla beraber, böyle bir çıkışı ciddiye almaya gerek olmayacak kadar fazla çeşmeyi hâl-i pürmelâli ile seyrettim ve yayınladım da. Bunun nedenleri üzerinde de geçmişte etüt edip değerlendirmeler serdetmeye çalışmıştık.

İlk çeşme Kasımpaşa sırtlarından

Konunun bu boyutunu şimdilik bırakıp bir sefere daha heybemizde biriken çeşmelerle yola revan oluyoruz.

İlk çeşmeyi Kasımpaşa sırtlarında, Aynalı Çeşme Sokak ile Sururi Çeşme Sokak kesişiminde göreceğiz. (1) Kaldırım çalışmasından dolayı teknesinin bir kısmı yol altında kalmış çeşme, ilk yapılışı 1561 tarihine kadar uzanan Sururi Mescidi’nin bulunduğu eğimli arazinin yol altındaki taş duvarı dibinde yapılmış. Çeşmenin tarihiyle ilgili malumat edinebileceğimiz bir kitabesi bulunmuyor. Geçtiğimiz yüzyıl içinde derneği kurulan ve mescidi onarımdan geçiren cemaat o sıralar belki bu çeşmenin bakımını üstlenmiştir.

Ancak şimdiki görüntüsü itibariyle atıl ve metruk bir izlenim bırakıyor. Lülesi kırılmış ve sonradan eklendiği belli kurnasının içi betonla doldurulmuş. Bu köşe başında gürül gürül akan ve serinletmek için hazır bekleyen, kışın da muhtemel su ihtiyacına cevap verecek bir çeşme nasıl olurdu?

Hâlâ heyecan veren bir hatıra

Fatih’te, Hırka-i Şerif Mahallesi’ndeki Muhtesip İskender Camii ise Sultan II. Mehmed devrinden günümüze, ilk hâliyle ulaşmamış olsa da, o devirden bir zatın emeğiyle vakfedilmiş olması yönünden hâlâ heyecan vermeyi sürdüren bir hatıra. Caminin yanındaki otoparkın girişinde, duvarla beraber boyanmış zeminde esasen bir çeşme bulunduğunu anlamak içinse özel dikkat gerekiyor. (2)

Kabakulak Sokak üzerindeki bu çeşmenin alnı sıvayla kapatılmış. Anlaşıldığına göre bundan önce de mantolama yapılmış. Bu mantolamanın hemen arkasındaki, otopark içinde kalan bir yapıyla ilgisi de mümkün olmakla beraber, çeşmenin çatısıymış gibi üzerinden sarkması nedeniyle onun parçalarından biriyle alakadar olması ihtimal dışı değil.

Çeşmelerle ilgili gayet yaygın bir sorun olarak parke döşemenin ayna taşını yarısından yuttuğu ve musluğunu kaybetmiş bu çeşme de farkındalık oluşturulması gereken kıymetlerimizden sadece bir tanesi.

Meydanı seyreden bir çeşme

Yakın zamanda bazı bölümleri restorasyondan çıkan, cami ve diğer bazı kısımlarda ise hâlâ tamiratı süren Bayazıd Camii’nin otobüs duraklarının bulunduğu meydanı seyreden hazire duvarında bir çeşmesi var. (3) Restorasyondan yeni çıkmış olmasına rağmen çeşmenin uzun yıllardır ihmal edildiği ve yakınlarda herhangi bir onarım geçirmediğini söylemek için uzman olmaya gerek yok gibi bir harabiyeti var. Zira çeşmenin önündeki iskele kaldırıldıktan hemen sonraki günlerde çektiğimiz bu fotoğrafta (4) görülebileceği üzere niş boyunca herhangi bir tamir ışıltısı görülmediği kolaylıkla iddia edilebilir.

Kitabesi olmayıp rumî motiflerden ve sakfında bir sıra mukarnastan ibaret süslemeli çeşme için eldeki tek ipucu Enbiya suresinin 30. ayetinin yazıldığı kitabesinin altında ufacık kazınmış 1212 (1798) tarihidir.

Kocamustafapaşa’daki Hacı Kadın Çeşmesi Sokak’ta, üzerinde yeni harflerle onarım tarihi yazılı bir çeşme var, ancak Su Vakfı’nın sitesindeki, suyunun akar durumda olduğu notu haricinde elimizde bilgi yok. İSKİ’nin Tarihî Çeşmeler eseri de bu kadar malumatla iktifa ediyor. Musluğu koparılmış durumda ve iki yanlarda zarif tas yuvaları bulunuyor. (5)

Sıradaki göreceklerimiz ise duvar çeşmeleri türüyle beraber en sık rastlayabileceğimiz türde su hayratları olan tekneler. Bunlardan birini, restorasyonu geçtiğimiz aylarda biten Sultan I. Ahmed türbesi girişinde, sağda görebiliriz. Anlaşılan üç musluk yeri yapılmış ancak yalnızca birini muhafaza ettiği görülen bu teknenin (6) yanında onun aksine, hacminin nispeten küçüklüğüne rağmen olanca süsünü kuşanmış başka bir kutucuk duruyor. (7)

Servi ağacı ve yaprak motifleri, iki yanlarda da rozet tezyinatı olan küçük teknenin musluğu ne yazık ki yerinde değil. Hâlbuki manzarayı tamamlayan bir pozisyonda durduğu yokluğunda daha bariz şekilde belli oluyor.

Beş musluklu tekne

Çarşıkapı’daki Sinan Paşa Medresesi 1918’de yangınzedelerin sığınağı olup Cumhuriyet devrinden sonra uzun süre resmî ve özel müesseseler tarafından kullanılarak el değiştiren bir darülhadis. 90’ların sonunda kısmen Balkan Türkleri Dayanışma ve Kültür Derneği tarafından ve avlusuyla bazı hücreleri kahvehane olarak kullanılıyor. En son ayyaşlara mekân olup haziresi tahribata uğradıktan sonra da günümüzde temiz hâlde bir vakıf tarafından kullanılmakta, sebil de dinî metinler için satış yeri olarak istihdam edilmektedir.

Medresenin içindeki avluda, hücrelerde ders çalışan talebeleri seyreden bu beş musluklu tekne (8) elbette medrese hakkında daha fazla hikâye biliyordur. Yakınlarda tamirat geçirmiş olduğunu belli eden bazı izler üzerinde seçilebiliyor. Nitekim (2012’de olması lazım) TGRT’deki bir Ramazan programında bu medreseyi dolaşan kameranın gösterdiği feci manzaralarla beraber çeşmenin de oldukça kötü durumda olduğu görülebiliyordu.

Bu yazı için biriken çeşmelerimiz arasında iki de kuyu bulunuyor. (9-10)

1745’te, Sultan III. Ahmed ve I. Mahmud’un en yakınında vazifeli Darüssaade Ağası Beşir Ağa’nın Cağaloğlu’ndaki külliyesi 2010’da son restorasyonundan çıkmıştı. İlk çeşme bu külliyenin medresesinden. İkincisi ise Aziz Mahmud Hüdayi türbesinin girişinde yer alıyor. Bunun dikkat çekici başka bir tarafı ise tepesinde lafza-i celal yazılı bir alem taşıyor olmasıdır. Buradaki caminin çeşmelerini Beşir Ağa’nınkileri zincir yazılarımızın önceki halkalarında ele almış olduğumuzdan tekrar açmıyoruz.

Sadullah Yıldız

YORUM EKLE