İki şehir, iki ırmak, iki tarihi köprü

Günümüzde yapılan binalara baktığımızda beton soğukluğu karşılıyor bizi. Tarihi eser hüviyetindeki yapıların her birinde ise ince bir işçilik hemen kendisini hissettiriyor. Mustafa Uçurum, Hıdırlık ve Beş Köprü’den yola çıkarak geçmişten günümüze köprüleri yazdı.

İki şehir, iki ırmak, iki tarihi köprü

Köprüler yaptırdım gelip geçmeye

Çeşmeler yaptırdım suyun içmeye karam

Kavli karar ettim alıp kaçmaya

Boşa kostaklanma kostak değilsin karam

En sevdiğim türkülerden biridir bu. Hele de TRT sanatçıları söylerse bu türküyü, o zaman daha bir keyifle dinlenebilir. Köprülerin hayatımızdaki yeri önemli. Şehrin orta yerinden bir ırmak geçiyorsa o zaman köprüler kaçınılmaz şehir süslerinden biri olur. Evet, süstür köprü. Elbette ulaşımı sağlar ama aynı zamanda da bir süstür. Bunu daha iyi anlamak için ecdadımızın yaptığı köprülere bakmak yeterli. Binbir çeşit nakış ve süslerle bezenmiş, büyüklü küçüklü gözleri bulunan köprüler yüzyıllara meydan okuyarak hâlâ şehirlerin süsü olmayı sürdürüyor.

Bir de Karadeniz’in sarp dağlarının, ormanlarının içinde derelerin üstünde yer alan köprüler var. Genelde yöre insanının kendi imkânlarıyla yaptığı tahta köprüler, estetik olarak belki güzel bir görünüme sahip olsa da bağlı olduğu iplerin insanlar geçerken sallanması, adım attıkça tahtaların yerinden oynaması yöre halkı için olağan gelse de yabancılar için bir korku filminden farksızdır.

Köprüden geçmek, bir suyun akışına kendini kaptırmak güzeldir. Elbette ırmakların üzerinden geçerken bu keyfi almak pek mümkün değil. Kısadır ırmakların köprüleri. Ancak boğaz köprüsü gibi uzun süren köprü yolculukları insana bu keyfi verebilir. Boğazdan geçerken İstanbul’un güzelliğine kendini kaptırarak yapılan bir yolculuk özellikle İstanbul’a Anadolu’dan gelen yolcular için bir çeşit hoş geldin merasimi gibi olmakta. Şimdi üç köprü var İstanbul’un iki yakasını bir araya getiren. Hepsi de bu şehrin farklı köşelerini temaşa eylememizi sağlayan köprüler bunlar.

Mimar Sinan’ın eserleri arasında köprülerin yeri çok ayrıdır. Her biri birbirinden güzel köprülerle donatmıştır Mimar Sinan dört bir köşeyi. Bosna dediğimizde aklımıza elbette Mostar gelir. Mimar Sinan’ın çırağı olan Mimar Hayrettin tarafından yapılan bu köprü Bosna savaşında yıkılmış olsa da Türkiye tarafından aslına uygun olarak yapılıp Bosnalıların hizmetine sunuldu.

Hıdırlık Köprüsü

Benim hayatımda iki şehir var. Tokat ve Adapazarı. Birinde Yeşilırmak birinde Sakarya nehri esenlik sunuyor şehre. İki şehir, iki ırmak, iki köprü.  Birinci köprüm Yeşilırmak üzerinde Tokat’ın iki yakasını 1250 yılından bu yana bir araya getiren Hıdırlık Köprüsü.

Yeşilırmak’ın eşsiz güzellikteki köprüsü Hıdırlık; sadece Tokat için değil Türk tarihi açısından da önemli bir eser. Selçukludan günümüze ulaşan köprüler içinde kitabesi olan tek köprü. Kitabesinde II. Gıyaseddin Keyhüsrev’den sonra tahta üç oğlu birlikte geçiyor. Hıdırlık Köprüsü bu üç kardeş zamanında yapılıyor ve kitabede üç kardeşin adı da geçiyor.

1250 yılından bu yana Yeşilırmak’ın üstünde bir kemer gibi duran köprü, küçük onarımların dışında aslına uygun olarak şehre hizmet etmeye devam ediyor. Daha önceleri araç trafiğine de açık olan köprü, 2013 yılından bu yana sadece yayalara ayrılmış durumda. Köprüde durup Yeşilırmak’ı izlemek, ağır ağır Karadeniz’e doğru yol alan ırmağa bakarak denize selam göndermek de büyük bir huzur kaynağı.

Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde de geçer Hıdırlık Köprüsü.  “Köprünün yanındaki Hıdırlık çayırı yüzyıllardır Tokat’ın mesiresidir. Cümle halk, haneleri ve yakınlarıyla gelip sefa eder.”

Köprünün çevresi şimdi Tokat için tekrar cazibe merkezi haline geldi. Tokat Kanal Projesi ile köprünün iki yanına yapılan yeni alanlar tarih öncesinin mesire alanlarını canlandırır nitelikte. Özellikle akşam serinliğinde Yeşilırmak’ta kayık sefası yapanlar, semaverde kaynayan çaylarını yudumlayanlar, köprünün üstünde ırmakta rengârenk ışıldayan suların eşliğinde bu anları ölümsüzleştirmek isteyenler şehrin canlı bir fotoğrafını sunuyor.  Bütün bu güzellikler Yeşilırmak ve Hıdırlık Köprüsü’nün buluşmasıyla meydana gelen nadide anlar.

Hep Karşıyaka’da oturdum ben. Şehir merkezine yürüyecek gideceğim her zaman yolumu Hıdırlık Köprüsü’ne uğratmaya gayret ettim. Şimdi çok köprü var ırmağın üzerinde ama hiçbiri de Hıdırlık Köprüsü’nün yerini tutamaz. Onda tarih var, görkem ve yüzyılların Tokat’ına şahitlik var.

Beş Köprü

İkinci köprüm Beş Köprü. Adapazarı’nda bulunan bu köprü günümüzde aktif olarak kullanılmasa da tarihi değer olarak dünya kültür tarihinde çok önemli bir yere sahip.

Doğu Roma döneminden kalma en görkemli yapılardan biri olan köprünün gerçek adı
Justinianos (Jüstinyan) Köprüsü. 559 yılında yapımına başlanan köprü 562 yılında tamamlanmış. Kireç taşından yapılan köprünün taşları çok uzak yerlerden getirilmiş. Sakarya Nehri’nin eski yatağının  köprünün bulunduğu yerden geçtiği söylenir.

Marmara’ya kolay geçişin sağlanması için  Justinianos tarafından yaptırılan köprünün inşaatı ile Justinianos’un özel olarak ilgilendiği de kayıtlarda geçmekte.

Köprünün üzerinde bulunan kitabede şu ifadeler yer alıyor: “Şimdi, taşkın suları bu sütunların arasından geçen ey Sangarios (Sakarya) Nehri; sen de artık bir hükümdarın eliyle onun kulu olmuş onun istediği gibi akıyorsun, tıpkı mağrur Hespera ve Med Halkları ve tüm Barbar yığınlar gibi. Bir zamanlar gemilere başkaldıran, bir zamanlar dindirilemeyen sen, şimdi geçit vermez taşların vurduğu prangaların arasındasın.”

Yıllar onu yıpratmış olsa da altından şimdi coşkun sular akmasa da aradan geçen uzun senelere rağmen ben buradayım diyen bir heybeti var Beş Köprü’nün.

Estetik şehrin ruhudur

Günümüzde herhangi bir yapıyı ortaya çıkarmak çok da güç değil. İmkânlar eski ile kıyaslanamayacak bir seviyede. Geçmişin sıkıntılı imkânları ile yapılan birbirinden görkemli yapılar ve konumuz olan köprüler bugün bile hayranlıkla izleniyor.

Artık her şeye faydacı bir bakış açısı ile bakıldığından olsa gerek sadece karşıya geçme amacına hizmet eden köprüler yapılıyor. Bol demir, bol beton ve soğuk bir seyahat… Bir eser inşa ederken şehir estetiğini ve insanlara vereceği huzuru da göz ardı etmemek gerek. Ecdat bunu yaptığı her eserde ince bir işçilikle sağlamış. Günümüzün soğuk yüzünden yapılar da payını aldı ne yazık ki.

Mustafa Uçurum

YORUM EKLE
YORUMLAR
Yakup Gür
Yakup Gür - 5 yıl Önce

Mustafa hocam, tebrik ederim. Güzel bir yazı olmuş. Zevk alarak okudum. Yüreğine ve kalemine sağlık...

banner36