Dostun evi avm’lerdir, gökdelenler yapmaya geldim

"Dünya tarihinin parlayan yıldızı Selçukluların Anadolu’yu yurt edinme süreci, hem mimari hem de sanat felsefesi penceresinden birçok çalışmaya konu olacak bir zenginliğe sahiptir." Onur Çelik yazdı.

Dostun evi avm’lerdir, gökdelenler yapmaya geldim

Yara kalbimizdeyse kanı her yerden akar.

Kıyamet belki toptan bir yok oluş değil, bazen yavaş bazen hızlı ilerleyen bir çürümenin sonuç ifadesidir. Milletlerin veya medeniyetlerin birer birer tarih sahnesinden çekilmesiyle kıyamet sürecinin tamamlanacağı söylenebilir. Nitekim medeniyet kuran milletlerin, çeşitli nedenlerle çöküşü, o millet için kıyamet etkisinde sonuçlar doğurabilir. İslâm medeniyetine mensup olan Türk milleti, her ne kadar yeni bir medeniyet tasavvuru inşa etme potansiyeline sahip olsa da uzunca bir süredir siyasetten hukuka, eğitimden mimariye birçok açıdan çeşitli krizlerle uğraşmaktadır. Hâliyle bu krizlerin yansımasını hayatımızın her alanında görmekteyiz.

Sağlıklı bir eğitim sistemimizin olmayışı, şehirlerimizin katledilişi, din yaşantımızdaki kırılganlıklar, hem İslâmi hassasiyete sahip olduğunu söyleyen kesimlerin hem çağdaşlık adına karakterimizle uyuşmayan bir yapı ortaya koymak isteyen kesimlerin eşit seviyedeki taassuplarıyla toplumu bölmesi, ortak bir paydada buluşmaktan ziyade farklılıklarımızın ısrarla dile getirilerek ters bir etkiyle bilinçaltımızda kutuplaşmaya yol açması gibi çeşitli olgular, sorunlarımızın nedeni değil zihin dünyamızdaki karışıklıkların bir sonucudur. Bunun en çarpıcı örneğini, belki bilim-kurgu filmlerinde karşılaşabileceğimiz tanrı-evlerimizde görebiliriz. Müteahhitlerin fark edemeyeceği ama esasen kalbimizin üstüne dökülen betonlar yahut ruhlarımızı parçalayarak inşa edilen gökdelenler yüzünden insanlarımız derin boşluklara itilmiyor; aksine, sorunlu zihinlerimiz yüzünden böyle katliamlara maruz kalıyoruz.

Şehircilik üzerinden geçmişe doğru yol aldığımızda, bir toprak parçasının nasıl vatan hâline getirildiğinin cevaplarına kolaylıkla ulaşabiliriz. Dünya tarihinin parlayan yıldızı Selçukluların Anadolu’yu yurt edinme süreci, hem mimari hem sanat felsefesi penceresinden birçok çalışmaya konu olacak bir zenginliğe sahiptir. Onların bütün varlığıyla secde hâlinde oluşu; inşa ettikleri cami, hamam, medrese, darüşşifa gibi bir şehri meydana getiren unsurların tamamında sarsıcı şekilde hissediliyor. İnsanın Allah’a en çok yaklaştığı anın secde olduğu düşünüldüğünde, Selçukluların nasıl bir zihin yapısıyla hareket ettiğini zorlanmadan anlayabiliriz. Yurt yapma ve devlet kurma iradesindeki bu sağlam yapı sayesindedir ki bunca badireye rağmen hâlâ “Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır” diyebiliyoruz.

Selçuk’un torunlarının bugünkü hâli ise on ikinci ve on üçüncü yüzyılın karanlık günlerini mumla aratmaktadır. Kanı akmayan bir yaraya, doktorsuz bir hastaneye benzeyen ve çaresinin nerede olduğunu bilmediği sancılar içinde kıvranan milletimiz, kendisine bir Hacı Bektaş nefesi, bir Mevlâna tebessümü, bir Yûnus müjdesi verilmesini beklemektedir. İslâm ahlâkının şehirleşme ve sanat üzerinden bir felsefesi kabul edebileceğimiz Selçuklu mimarisi, Moğol’u ve Haçlı’yı atsız pusatsız mağlup etmenin yollarını bize göstermektedir. Gökdelenleri, Allah’sız şehirleri, plazaları, hapishane havasındaki konutları da çağımızın Moğol’u ve Haçlı’sı kabul edersek asıl evimiz olan gönlümüzde yeniden ikamet edebiliriz.

Onur ÇELİK

YORUM EKLE

banner36