“Ey yârânlar ilim andım/ Nereden geldiğim bildim/ Gönüldenmiş benim yolum/ Hidayet eyleye Allâh” Üftade Hazretleri'nin ifadesiyle bizim yolumuz gönülden geçiyor, bu gönül yolunun adı muhabbettir. İsimleri farklı farklı olsa da yolların genel adıdır, muhabbet.
Her Bursa seyahatimde olduğu gibi Ulu Cami'ye yakın bir yerde konaklıyorum. Sabah namazını Ulu Cami'de kılmaz isem bu yolculuk eksik kalır. İkindi vakti sonrası ulaştığım Bursa'da yol yorgunluğunu attıktan sonra Emir Sultan Camii'nde yatsı namazı kılmak için yola çıktım. Kadim Bursa'yı yürüyerek gezmek mümkündür. Etrafa bakına bakına her an yeni bir ayrıntı görme umuduyla sokaklarda yürümeyi seviyorum. Ulu Cami'ye, sabah görüşmek üzere, selam vererek Setbaşı Köprüsü’ne doğru yürüdüm. Lise yıllarım bu caddelerde geçtiği için hatıralar ara ara yokluyor. Uludağ'ın kar suları coşkun akıyor. Setbaşı’nda biraz su sesi dinleyip yola devam ediyorum. Yeşil Cami ve Türbesi, hemen yanlarında külliyenin parçası medrese, şimdi müze olarak kullanılıyor, hepsi kadim şehir geleneğimizin süsleridir. Biraz daha yürüdüğümüzde mezarlık içinden geçerek Emir Sultan Külliyesi'ne ulaşırız.
İstanbul'da Eyüp Sultan muhiti ne ise Bursa'da Emir Sultan aynı ruhu temsil eder. Çınarların gölgesinde günün kapanış çayını yudumlarken tarih film şeridi gibi kafamdan geçiyor. Emir Sultan'ın Bursa'ya gelişi, Sultan Yıldırım Bayezid'e damat oluşu, Ulu Cami inşaatında sultanı uyarması, Somuncu Baba'yı (nam-ı diğer Hamid Hamidüddin Aksarayi Hazretlerini) Ulu Cami açılışında ifşa etmesi... Büyüklerin huzurunda tefekkür etmek belki bizi büyütmez; fakat talip isek bize yol ve hedef gösterir. Elhamdülillah.
Ahilik geleneği kuruduğu için çarşı sabah vakti uykuda
Sabah namazı Bursa Ulu Camii her zaman olduğu gibi muhteşemdi. İlk safın vav harfi önündeki kısmı Hızır ile karşılaşırım ümidiyle erkenden dolmuş. Benim lise yıllarından beri mekânım ortadaki üstü açık şadırvanın sağ bölmesi. Bu dünyadaki temsili cennet bahçelerinden birinin o havuzun kenarı olduğunu düşünüyorum. Hızır Hazretleri ile şimdiye kadar birebir tanışmak nasip olmadı; fakat orada Huzur Hazretlerini tanıdım. Elhamdulillah. Namaz bitiyor, kalabalık çekiliyor, dervişler de kalb evine çekiliyor. İşrak vakti Huzur Hazretleri ile vedalaşıp camiden çıkıyorum. Ulu Cami çevresinde kadim şehir geleneğine uygun olarak Kapalı Çarşı var; fakat ahilik geleneği kuruduğu için çarşı sabah vakti uykuda. Daha iki yıl öncesi bu vakitler daha hareketliydi. Son ahiler de hızla aramızdan çekiliyor mu veya zamana ayak uyduruyorlar mı? Yoksa tatil günü mü?
Tahtakale’de bir çorbacı buluyorum. Çorbanın yanına zeytinyağına gömülmüş zeytin tabağı getiren bir çorbacı: İşte bu ahi; eli, sofrası, gönlü açık. İkramı bol olan esnaf ahilik geleneğinden besleniyor demektir. Rabbim bol kazanç ve hayırlı müşteri versin. Amin. Ona bu dua yeter, ah bir bilseydiniz?
Kadim Bursa araçla gezilmez
Üftade Hazretleri'ne gideceğim; fakat önce bu topraklara İslam sancağını diken yiğitlere liderlik yapan iki büyük adamı ziyaret etmeliyim. Tophane'de sırlı Osman Gazi ve Orhan Gazi bizi bekliyor, gençler buraya gelmeli, iyiliğe liderlik etmiş güzel adamların kahramanlık öyküsünü anlamalı. Kolay bozuluyoruz; fakat bu topraklar kolay yurt olmadı. Kahramanların yanına yürürken alperen Okçu Baba'ya da selam veriyorum. Kadim Bursa araçla gezilmez. Böyle adım adım, selam vere vere yürünerek menzile gidilir. Biraz yoğrulacağız ki cihad ehlinin tırnağı kadar olalım. Onlar buraları ne şartlarda fethetti, biz ziyaret ederken üşeniyoruz. Aramızdaki farkı anlamak için bu küçük tefekkür bile yeterlidir.
Ağır adımlarla Uludağ eteklerinde yükseliyoruz. Fetihten önce Keşiş Dağı; fetihten sonra erenler/evliyalar otağı, ulular meskeni Uludağ. Üftade Hazretlerinin türbesi surların hemen dibinde; fakat tekke için bir süre yukarılara tırmanmak gerekir. Kadı Mahmud’u Aziz Mahmud Hüdayi yapan o yolculuk misali zor yokuş, sabırla çıkmaya talip olanların yoludur, atımızın ayağı/ aracımızın tekeri takılacak bu yolda. Daha önceki Bursa yazımızda tekkeden bahsetmiştim. Sesi güzel Mehmed Efendi müezzinlik karşılığı para alınca rüyada uyarı alır ve artık ben Üftade oldum der. Aslında bu düşüş bir yükselişin habercisidir. Emir Sultan'dan sonra Bursa'nın manevi önderliğini üstlenmiş, Somuncu Baba ile Anadolu'ya gelen Horasan ruhu Aziz Mahmud Hüdayi ile İstanbul'a göndermiş. Aynı yoldan gelen Osman Fazlı Atpazari ile İstanbul'u, İsmail Hakkı Bursevi ve soyundan gelenlerle Bursa'yı boş bırakmamış. İnsan yetiştirdiği iyi adamlar ile bilinir. Birçok menakıbı var; fakat bana göre en büyük kerameti Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri'dir.
“Gönüldenmiş benim yolum”
Kaynaklardan Üftade Hazretlerinin Bursa Araplar mahallesinde 1490 veya 1495 tarihinde doğduğunu, 1580 yılında Emir Sultan Camii hatipliği yaparken vefat ettiğini öğreniyoruz. Son nefesine kadar farklı camilerde görev yapmış, bu görevleri için rüyasına istinaden para almadan el emeği ile geçinmiştir. Asıl adı Mehmed, lakabı Muhyiddin'dir. Bayrami yola Hızır Dede vesilesiyle girmiştir. Hızır Dede'nin kabri Üftade Tekkesi’ne yakın, yol kenarındadır. Hızır Dede'nin hocası Akbıyık Sultan, Hacı Bayram Veli'nin önde gelen halifelerindendir, kabri çok bilinmez, Bursa Ulu Camii karşısında Maksem caddesi istikametinde solda bulunan adıyla anılan cadde üzerindedir. Akbıyık Sultan, Akşemseddin gibi İstanbul'un fethinde bulunan gazi erenlerdendir. Hayatı da ibretliktir. Hacı Bayram Veli ticarete meylini görünce hepsi birlikte zor gider diyerek uyarır; fakat o bu zor görevi başarır.
Arzu Meral tarafından yayına hazırlanan ve Revak Kitabevi'nden çıkan Divan-ı Hazret-i Üftade kitabında manevi büyüğümüzü en iyi anlatan şiir hangisidir diye taradım. Hepsi birbirinden güzel, bir kısmı ilahi olmuş mısralar deryasından birini seçtim.
Ey yârânlar ilim andım
Nereden geldiğim bildim
Gönüldenmiş benim yolum
Hidayet eyleye Allâh
Gönüldür kapusu anın
Açılsa şad olur cânın
Ki toprak olmadan tenin
Hidayet eyleye Allah
Gidevüz ol yolu tutup
Süluk edenlere yetüp
Kamu varlıkları satup
Hidayet eyleye Allah
Erişevüz erenlere
Hakikate erenlere
Hakk'a gönül verenlere
Hidayet eyleye Allah
Kanatlar bite uçmağa
Yedi deryayı geçmeğe
Eyü yavuzu seçmeğe
Hidayet eyleye Allah
Gelüp gitmek tamam ola
Gönül matlubunu bula
Kamu dostlar ile bile
Hidayet eyleye Allah
Garip Üftade bî- çâre
Ki hicriyle yürek yâre
Cihanda şöyle âvâre
Hidayet eyleye Allah
“Nasıl âlim olunur” sorusunun cevabı
İznik yazımızda şehri temsil eden iki büyük seçtik; biri Eşrefoğlu Rumi diğeri Davud el Kayseri idi. Şehirler insan ile güzelleşir, insan şehir ile güzelleşir. Yani çift taraflı imar söz konusudur. Daha çok bu tarz yazılarda tercih edilen bir şehir ve bir insan olur. Benim tercihim akli ve manevi çift kanatı temsil kabiliyeti olan iki isim seçmek oldu. Bursa'dan Üftade Hazretleri'nin yanına ikinci isim olarak Molla Fenari'yi seçtim. İstikametimiz yolumuz üzerindeki erenlere, tarihi eserlere selam vere vere yine Uludağ’ın eteklerinde sırlanmış Molla Fenari Hazretleri'nin kabri. Molla Fenari Caddesinde Molla Fenari Camii bahçesinde üstü açık mütevazi bir kabirde Fatihalar ile onu selamlıyorum. Yürümek isteyenlere Molla Fenari Caddesi ne geniş bir yoldur.
Molla Fenari (1350-1431), Davud el Kayseri (1262-1350) ekolünün devamcısı, ilk şeyhülislam, yöneticilik yanında medreseyi ve talebe yetiştirmeyi terk etmeyen bir âlim. Tevafuk Kayseri'nin ölüm tarihi Fenari'nin doğum tarihidir. Dostlar, yeryüzü boş kalmaz. Fenari'nin hayatında nasıl âlim olunur sorusunun cevabını buluyoruz. Peki, böyle bir âlimin hakkında çok mu eser var? Adına kürsüler mi kurulmuş, üniversiteler mi yapılmış? Hayır, onu yeterince tanımıyoruz? Hakkında yeterince çalışma yok. Somuncu Baba vesilesiyle tamamladığı Fatiha tefsiri ile meşhur. Ama ne tefsir, bütün ilimlerin damıtılmış hali. Her satırı yeni bir ufuk. Diğer eserleri yeterince tanınmıyor. Söylemek istediği her şeyi söyledi mi? Tüm birikimini ortaya koyabildi mi? Bir talebenin aklına ve gönlüne kitabını yazdı mı? Bunları ancak talebe silsilesi takip edilerek anlaşılabilir. Padişahın şahitliğini kabul etmemesi, ilim için çıktığı yolculuklar beni çok etkiledi.
Bu yazıyla hem şehre hem güzel insanlarına dikkat çekmek istiyorum. Bir ilim ehli yazıyı okur, Molla Fenari'nin çevrilmemiş bir eserini günümüz insanın idrakine sunar. Bir üniversite bu iyi adamlar adına enstitü açar. Kütüphanelerini, eserlerini, kaynaklarını toplar yeni Molla Fenariler, Üftadeler yetişmesine vesile olur inşallah.
Hakkı Aydın tarafından hazırlanan "İslam Hukuku ve Molla Fenarî" adlı kitap İşaret Yayınları’ndan çıkmış. Kitap girişte fıkıh usûlünü tanıtıyor; birinci bölümde Fenari'nin yaşadığı asra dair umumi malumat verdikten sonra hayatı, hocaları (Alauddin el Esved, el Aksarayi, el Bâbertî, Saferşah, eş Şeyh Abdurrahman b. Ali, eş Şeyh Hamid el Aksarayi) seyahatleri, tasavufi-ilmi-ahlaki yönü, talebeleri (el Kafiyeci, İbn-i Hacer el Askalani, eş Şeyh el Hüseyin el Buhari, Yakup el Asfar, Yakup Esved, Muhammed b. Armağan) eserleri; ikinci bölümde eserlerine dair bilgiler var.
Tefsir âlimi Ali Akpınar Hoca'nın Nasihat Yayınları’ndan çıkan "Molla Fenari'nin Fatiha Tefsiri" kitabı büyük âlimin ilmi derinliğini anlamaya yeter. Molla Fenari’nin 63 yaşında bütün ilmi birikimini bu çalışmaya yansıttığını okudukça idrak ediyoruz. Eserin müellifinden de, onun eserlerini, hayatını günümüz insanın istifadesine sunanlardan da Rabbim sonsuz razı olsun. Amin.
Anadolu'da böyle kitapçılar çoktur
Bursa yolculuğumuzu üç bölüme ayırmak mümkün: İlk olarak Emir Sultan ziyareti, ikinci yolculuğumuz Molla Fenari Hazretleri ve Üftade Hazretleri ziyaretleri ki seyahatimizin asıl amacı da bu idi, üçüncü bölüm İznik yolculuğu devamı sayılabilecek Numaniye Dergahı yolculuğu ve ilk gençlik çağımda ağız tadımın verildiği camiyi arayışım.
Kozahan ve Emirhan'a uğramadan, bahçelerinde çay içmeden Bursa yolculuğu tamam olmaz. Her gelişte yeni bir han bulmak da mümkün. Ben Emirhan'ı seviyorum, Bursa'nın ilk hanı olmasının, mütevazı yapısının, içinde bulunan kitapçıların bu sevgide etkisi büyüktür. Özellikle tanışıklığımız eskiye dayanan Gaye Kitabevi ve sahibi Mehmet Kuzidadaş, ilim ocağı olma özelliğini sürdürüyor. O beni unutabilir, ben onu aldığım kitaplara baktıkça hatırlıyorum. Baskısı olmayan kaynak kitapları fotokopi çoğaltmasından, okuyucu ile birebir ilgilenmesinden, sahaflık özelliği taşımasından hatırlıyorum. Anadolu'da böyle kitapçılar çoktur. Dağıtım şirketlerinin tekeline boyu yetmeyen dergiler taşraya onlar eliyle ulaşır. Bir dergi o güzide ocakları yazmış mıdır? Bence yazsa iyi olur. Konya’daki Hüner Yayınevi’ni, Trabzon’daki, Ra Kitabevi’ni...
Numaniye normalde bir tekke
Kapalıçarşı’dan Şehreküstü (Şehre küsmeyen mi kaldı.) istikametini takip edip Çatalfırın civarına geliyorum. Bir tekkenin izini süreceğim, yıllarca yanından geçip bihaber olduğum tekkeyi bulma niyetindeyim. İznik araştırmalarım sırasında Eşrefoğlu Rumi'nin Mehmed Safiyyuddin Erhan isminde yaşayan bir torunu olduğunu öğrendim. Numaniye Vakfı’nda çalışmalarını sürdürüyormuş. Numaniye normalde bir tekke, resmi olarak tekkeler hâlâ kapalı olduğu için vakıf olarak yoluna devam ediyor. Tekkenin tabelası yok, biraz zorlansam da sonunda kapısını buluyorum. Ziline heyecanla bastım, belki yüzyıllık hasretle bir karşılık bulurum diyerek tekkenin kapısını çaldım; fakat tekkeler hâlâ sessiz. Kimse kapıyı açmadı. Tekke kendi haline terk edilmiş bir görüntü verdi.
Son yıllarda Bursa Büyükşehir Belediyesi birçok eseri ihya etti. Seyyid Usul Dergahı gibi kültür merkezleri oluşturdu. İnşallah Numaniye Tekkesi de aynı şekilde -özellikle ruhu bozulmadan- imar edilir. Mehmed Safiyyuddin Erhan Beyefendi burada yola talip olanlara vesile olur. Sitemizde de birkaç habere konu olmuş Safiyyuddin Efendi'nin;internet ortamında röportajına, videolarına ve hakkında bazı yazılara ulaşmak mümkün. Değerlerimiz konusunda gayretli, Rabbim cümlesinden razı olsun. Amin.
Şehirlerde broşürlere, tabelalara, tanıtımlara aldanmayalım
Bursa yolculuğumun sonunda lise yıllarımda, 1991 civarı, on yedi yaşlarımda ağzıma bal çalınan camiyi bulmak için eski yaşadığım mahalleme gidiyorum. Altıparmak Caddesi ile Darmstad Caddesi arasındaki muhit. Hoca Hasan Camii’ni buldum, restore edilmiş. Eski halini fotoğraflardan aradım, bulamadım. Büyükler “o muhabbet bir kere verilir” derler. Hayat o ağız tadı peşinde tamam olur. Piri Sır Hocam da her daim ağız tadından dem vurur. Evet dostlar, ağız tadımız daim olsun, son nefeste o tad ile ruhumuz çıksın. Amin.
İznik, Bursa ve sırada Mudanya var. Mudanya için ayrı bir yazı yazmaya fırsatım olmayabilir. Kısaca şunu belirteyim, Mudanya boş değil. Eski camileri, hamamları, konakları ile imzalanmış bir liman şehri. Peki, bu yönü tanıtılıyor mu? Hayır. Mudanya tanıtımı için hazırlanan broşüre üzülerek baktım. Kiliselerin hepsi tek tek yazılmış, camiler yok.
Son söz: Şehirlerde broşürlere, tabelalara, tanıtımlara aldanmayalım. Efes’in yanında İsa Bey Camii, Miletos’un yanında ihtişamlı İlyas Bey Külliyesi var. Muhabbet yolundayım, bakalım hangi durakta karşılaşacağız. Allah'a emanet olun.
Haberin fotogalerisi için tıklayınız: //www.dunyabizim.com/foto/10716/buyuklerin-izinde-kadim-bursayi-adimlamak
Cihad Meriç
Sizden de Allah razı olsun.