Bitlis, medeniyetlerin kesiştiği kadim bir şehrimiz. Komşu şehirlerden karayolu ile buraya ulaşmak biraz zordur. Diyarbakır’dan Bitlis'e karayolu ile yaklaşık 3-4, Van’dan ise 2 saatte ancak gelebilirsiniz. Yollar gayet güzel ve asfaltlı da olsa haşin, heybetli dağlar insanı heyecanlandırır. Kıvrım kıvrım yollarda süzüle süzüle ilerlersiniz. Vadiler öylesine derindir ki bakmaya dahi cesaret edemezsiniz. Vadiler arasında seyrederken inşaatı devam eden yeni yolların ve köprülerin yükselen ayaklarına şahit oluyoruz. Bir müddet sonra otobüsümüz bizi Rahva’da indiriyor. Rahva; Bitlis, Van, Muş üçgeninde yer alan bir toplanma merkezidir. Rahva’da bulduğum ilk araçla Bitlis merkeze gidiyorum. Merkez dediysem burası Eski Bitlis’tir. Dört bir tarafı buram buram tarih kokar. Büyük şehirlerdeki insanın ruhunu sıkan, bunaltan acayip yapılar yoktur. Çarşı sessiz ve sakindir. Dükkânların çoğu yenilenmiş. Şehrin içinden geçen Bitlis çayı burada soluk alanlara huzur verir. Çarşı ve civarında dolaşan insanların çoğu yöresel kıyafetli Bitlislilerdir.
Bitlis tarihi bir şehirdir
Şehir merkezindeki eski ve yeni yapıların çoğu düzgün kesme taştan yapılmıştır. Belediye binası, Ulu Camii, Şerefhan Camii, Âlemdar Camii, Bitlis evleri, Hicri 1097 tarihli köprü ve tarihi mezar taşları bu malzemelerden yapılan eserlerden bazılarıdır. Eski Bitlis şehri, Bitlis Çayına göre şekillenmiştir. İnsanların ekonomik kaygılar sebebiyle öteden beri büyük şehirlere göç etmesi nüfus artışını engellemiştir. Bölgede sert karasal iklimin hakim olması da göçe etki eden diğer faktörlerdendir. Bu sebepledir ki pek çok yapı günümüze kadar orijinal haliyle gelebilmiştir. Gezimize Bitlis Kalesinden başlamak istiyoruz. Lakin kale kapalı olduğu için giriş yapamıyoruz. Tarihî Bitlis Kalesi şehre hakim bir noktada yer alır. Bu noktadan bakıldığında şehir bütün güzelliğiyle ayaklarınızın altına serilmiş gibidir. Bitlis, dağlık bir alana kurulu bir şehir olduğundan halk her düzlüğü değerlendirmiş ve bir ev inşa etmiştir.
Bitlis tarihi Belediye Binası
Belediye binası iki katlı olup düzgün kesme taştan yapılmıştır. Yapının sokağa bakan cephesinde yeteri miktarda pencere olduğundan iç mekan gayet aydınlık ve ferahtır. Giriş kapısı üzerinde yer alan kitabe, H. 1315 (M. 1897) tarihlidir. Binanın giriş katının iki yanında yer alan merdivenle üst kata çıkış sağlanır. Belediye civarındaki cadde üzerinde baştanbaşa tek katlı dükkânlar yer alır. Dükkânların tümü yeniden düzenlenmiş, turistik bir çarşı görünümü almıştır. Civarda gördüğüm 60-70 yaşlarındaki takkeli, geniş elbiseli, Bitlisli amcalara Ulu Camii’nin yerini sorunca hepsi bir ağızdan caminin yerini tarif ediyordu. Bitlisliler sempatik, sevimli, cana yakın insanlar. Yabancı/misafir olduğumuzu anlayınca daha da sıcak davranıyorlar.
Bitlis Ulu Camii
Ulu Camii, bu tarihi beldedeki en önemli yapılarından biridir. Çarşı meydanında yer alan cami, meşhur Ahlat taşından inşa edilmiş. Caminin doğu cephesinden bir nehir geçiyor. Cami civarında oturunca suyun şırıltısını hissedersiniz. Öğlen namazı için buz gibi suyla abdest alıyorum. Su sanki buzdolabından yeni çıkmış gibidir. Ağustos ayında Bitlis çeşmeleri insanın ellerini, ayaklarını üşütür desem sanırım abartmış sayılmam. Öğlen namazının farzına yetişemedim. Yalnız kıldım. Bu arada camiye gelenlerin çoğunun genç olması beni şaşırtıyor ve sevindiriyor. Ulu Camii’nin yapı özelliklerine bakacak olursak caminin tek şerefeli bir minaresi, yapının kuzeyinde yer alıyor. Batı cephedeki üç pencere yuvarlak kemerlidir. Cami biraz çukurda kalır. Yüksekçe bir yerden indikten sonra kuzey cepheden camiye giriş sağlanır. Taç kapı üzerindeki iki satırlık kitabe talik hatla yazılmıştır. Caminin iç avlusu yuvarlak kemerlerle çevrelenmiş. Avlunun ortasında bir şadırvan vardır. İç avlunun batısında sekiz satırlık kufi bir kitabe vardır. Harim mekânda mihrap önü kubbelidir ve mihraba paralel iki sahından oluşur.
Bitlis’te Şerefhanlar dönemine ait bir külliye
Şerefiye Camii’nin batı cephesinde oyulmuş kayalıklar, doğu cephesinde ise Bitlis Çayı vardır. Şerefiye Camii plan ve şekil itibariyle, Bitlis Ulu Camii’ye benzer. Mihrap önü kubbeli ve tek şerefelidir. Camii civarındaki seyyar satıcılar, az da olsa ekmek parası kazanma derdindedir. Yörede bu tarz satıcılar hayli fazladır, bunlara çerçi de denir. Kuzeydoğu yönünde bulunan kapıdan camiye girmek istedik lakin kapı kapalıydı. İçerde çalışma olduğunu öğreniyoruz. Misafir olduğumuzu söyleyince kısa süre için gezmemize müsaade edildi. Selçuklu taç kapıları formundaki dikdörtgen kapı, mukarnas kavsaralı, dilimli kemerlidir ve tek satırlık bir kitabesi vardır. Kapı sutuncelerle sınırlandırılmış ve zeminin tümü geometrik motiflerle bezenmiştir. Cami Selçuklu yapılarıyla benzer özellikler gösterir. Avlunun kuzeydoğusundaki türbe kapısının üstündeki kitabe ise celi sülüs hatla yazılmıştır. Türbe kapalıdır. Duvarlarında nemden dolayı çıkan yosunlar yapıya zarar vermiştir. Cami avlusunun kuzeyinde Şerefhanlar ailesine ait eski ve yeni harflerle yazılmış mezar taşlarının bir kısmını fotoğraflayarak arşivime dâhil ettim. Taşlar şekil olarak sivri kemerlidir. Bir kısmının durumu gayet iyi, bazıları da kötü işçilikle yazılmış. Mezar taşlarının bazıları sağlam bazıları da sağa sola yatmış vaziyettedir. Şahideler kısa boylu, beyaz ve kahverengi taşlardan yapılmıştır. Cami haziresinde tespit ettiğim en erken tarihli mezar taşı H. 1112 (Miladi 1700)’dir. Buradaki mezar taşlarının serlevhalarında Ya-Muin, Ya-Hannan, Ya-Mennan Esmaül-Hüsnaları yazılmıştır. Avluda yaklaşık 40 civarı mezar taşı vardır. Avlunun batı duvarındaki derin niş içinde de iki adet sandukalı mezar yapısı vardır. Şerefhanlar ailesinin eski ve yeni üyeleri buradaki kabirlerde medfundur. Doğu Anadolu bölgesindeki tarihi camilerde bu tarz hazirelerle çokça karşılaşmadığımızı söyleyebilirim.
Hicri 1097 tarihli köprü kitabesi
Hatuniye Camii’nin karşısında yer alan köprünün hicri 1097 ( Miladi 1685) tarihli bir kitabesi vardır. Kitabe köprünün önemini daha da arttırmıştır. Yuvarlak kemerli köprünün hemen yanına bir binanın yapılmış olması ise üzücü bir durum. İki satır ve dört kartuşlu kitabede elif harflerinin tümü dik yazılmıştır. Bu köprünün yan tarafına ayrıca yeni bir demir köprü yapılmış olsa da, taş köprü hala önemini korur. Gelen geçenlerin çoğunun bu köprüyü kullandığını bizzat görüyorum. Köprü yanında öz çekim yaptıktan sonra Alemdar sokaktaki tarihi yapılara doğru ilerliyorum.
Memi Dede, Şeyh Garip ve Şeyh Mahmut türbeleri
Selçuklu izlerini taşıyan kümbet, Bitlis çayının yanı başında yer alır. Konik bir çatıyla örtülüdür. Üst kat, kubbe ve cephe yüzeyleri yosun tutmuştur. Türbenin tüm cephelerindeki pencereler mukarnas kavsaralı ve yanlardan sütuncelerle sınırlandırılmıştır. Beden duvarlarının üst kısmında bir kuşak şeklinde devam eden yazı kuşağı vardır. Yılların getirdiği tahribat kümbetin tüm yüzeylerinde görülmekte, düzgün kesme taştan yapılan kümbetin bir an önce korumaya alınması gerekmektedir. Kümbetin yanıbaşında yer alan Memi Dede Mescidi de kümbetle bütünleşen önemli bir yapıdır. Bu mescit ve kümbetin bakım ve onarımı yapıldıktan sonra ziyaretçilere açılmalıdır.
Alemdar sokakta yer alan Şeyh Garip Türbesi’de buradaki önemli mekânlardan biridir. Ziyaret ettiğimde kadınlar türbe içinde Yasin-i Şerif okuyorlardı. Türbe dahilinde pek çok mezar taşı var. Giriş kapısının sağ ve sol taraflarına mezar taşları monte edilmiş. İç mekândaki mezar taşı sayısı otuzdan fazladır ve bu muhitte bulunan mezar taşları muhafaza altındalar. Kırık olanların bir kısmı demirle sabitlenmiş, bazısı da betona gömülerek dik vaziyete getirilmiştir. Türbe içindeki seccadeler dikkatimi çekiyor. Bu türbe civarı kitabe ve mezar taşları yönüyle çok zengindir. H. 1182 ( M. 1768) tarihli bir mezar taşının okuyorum. Taşların çoğunda tarih kısmı görülmüyor. Tarihler rakamla değil de yazıyla yazılmış olabilir.
Şeyh Mahmut Dündari Türbesi, Alemdar Camii’nin batı girişinde yer alır, harap vaziyettedir. Türbe civarında çok sayıda Osmanlı dönemi mezar taşı var. Bir kısım mezar taşları da duvara monte edilmiş. Hazirede 1987 yılında şehit olan Sedat Çelik’e ait bir mezar var. Mezar demir korkulukla çevrelenmiş. Mezarın başında şehide bir Fatiha okuyorum. Genç yaşında vatanı için canını feda etmiş ve caminin haziresine defnedilmiş. Allah cümle şehitlerimize, geçmişimize rahmet eylesin.
Tarihi Bitlis evleri keşfedilmeyi bekliyor
Anadolu’da ev mimarisi denince aklımıza Safranbolu, Buldan, Beypazarı, Eskişehir, Babadağ evleri gelse de Bitlis evlerinin yeri ayrıdır. Zira bu evler taş malzemeden inşa edilir, çok katlı ve sağlam yapılardır. Bitlis sokaklarında gezerken bazı evleri inceleme fırsatım/şansım oldu. Şehir dışına yapılan göçler beton ev yapılmasını engellemiş böylelikle kalan evlerde sürekli tamir edilmiştir. Alemdar Camii’nin güneydoğusundaki iki katlı evin dış cephesinde iskele kurulmuş, dört yaşlı usta dış cephede çalışıyor. Bu anı fotoğraflıyorum. Evlerin alt katlarında pencere sayısı az olsa da üst katlarda pencere sayısı hayli fazladır. Pencereler dikdörtgen formlu ya da yuvarlak kemerlidir. Civarda düz alan az olunca, evlerde hep yan yana yapılmıştır. Bitlis Evlerine uzaktan bakılınca güzel bir manzara oluşturuyor. Evlerin altına yapılan abbaralar da evler arasında geçişi sağlar.
Bitlis’te bir porsiyon İskender kebabı
Bitlis’te bir porsiyon İskender kebabının, üzerine bir bardak çayın tadı ayrıdır. Bitlis ekmeğinin, yemeğinin hakikaten unutulmaz tadı ve lezzeti vardır. Ben lokanta seçmeden sıradan bir lokantaya girdim. Mekân temiz ve nezih. Garsonlar "abi hoş geldin, şöyle buyurun, şuraya oturun" derken, ben en köşeye oturup yemek yiyenleri izliyorum. Garson "ne yersiniz" diyor, ben de bir İskender kebabı istiyorum. On dakika bile beklemeden hemen yemek geliyor. Yemekteki lezzeti büyük şehirlerde bulmak mümkün değil. İskender kebabının içine ekmek değil de sanki et doğranmış gibidir. Çoğu şehirde ekmeğin içerisinde et bulunurken burada eti ekmeğe boğmuşlar. Bu lezzet beni bir sonraki güne kadar idare ettirdi. Acıkmadım. Bitlis İskender kebabının lezzetini Bursa da bile bulamamıştım. Lokantanın ekmeği çıtır ve gayet taze idi. Yemeği bırakın ekmeğe bile doyamıyorsunuz. Bitlisin buz gibi pınarlarını andıran yayık ayranını da kana kana içiyorum. Anadolu’da lokantaya gidenler şu kriterleri arar, yemeğin erken gelmesi, taze olması ve lezzetli olması. Tabii ki yemek göze de hitap etmelidir. Bitlisli ustalar bunu kelimenin tam manasıyla başarmış. 25 lira hesap ödeyip böyle bir lezzeti, böyle bir güzelliği başka nerede bulabilirsiniz?
Faruk Azmi Alpsoy
Elinize yüreğinize ve kaleminize sağlık çok güzel anlatmışsınız memleketimi