Batum’un Kısa Tarihçesi
Batum, 1564′te Kanuni Sultan Süleyman döneminde Osmanlılar tarafından fethedildi. Lazistan Sancağı’nın merkezi oldu. 314 senelik Osmanlı egemenliğinden sonra 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Rusya’nın işgaline uğradı. Ayastefanos Antlaşması ve Berlin Antlaşması ile şehir Rusya’ya bırakıldı. Birinci Dünya Savaşı sırasında Rusya’nın bölgeden çekilmesiyle şehir Brest-Litovsk Antlaşması uyarınca tekrar Osmanlı Devleti’ne geri verildi ve bağımsız bir sancak merkezi oldu. Mondros Mütarekesi uyarınca önce İngilizlere bırakıldı.
Lazistan, Osmanlı idari sisteminde, bugünkü Doğu Trabzon, Rize ve Artvin’i, ayrıca, Gürcistan’ın Acara Özerk Cumhuriyeti’ndeki Batum ve Sarp’ı kapsayan bir sancaktı.
Rus araştırmacı Nikolay Marr, 20. yüzyılın başında Türkiye Lazistanı’nı öğrencisi N. N. Tihonov ile birlikte ziyaret etmiş, bölgede araştırmalar yapmıştır. Bölgeye 1910 yılında bir araştırma gezisi yapan Rus araştırmacı Nikolay Marr, Batum’dan şöyle bahsediyor: “Batum’dan ayrılmak için hazırlıklara başladım. Batum askeri valisinin yardımcısı P. P. Şubinski, Batum’a birkaç saatlik mesafede olan Lazistan’a doğrudan geçmek yerine İstanbul ya da en azından Trabzon’a giderek Türk yetkililerden seyahat tezkeresi almamı tavsiye etti. Yanımda bulundurduğum hizmet pasaportuna bel bağlamamam konusunda beni uyardı. (Marr, 2016:33) Böylece, Batum ve Trabzon arasında kıyı ulaşımı sağlayan gemiye 31 Ağustos günü, saat 16.15’te bindim. Geminin adı Trabzon’du.” (Marr,2016:36)
1918 yılının Kasım Ayında merkezi Kars’ta olmak üzere kurulan ‘Cenubi Garbi Kafkas Cumhuriyeti’nin ilk Hükümet Başkanı ve Dışişleri Bakanı Fahrettin Erdoğan’ın naklettiğine göre Batum, Lazistan sınırları içindeydi.
Fahrettin Erdoğan, ‘Cenubi Garbi Kafkas Cumhuriyeti’nin Kars’taki toplantısına Batum delegelerinin de katıldığından hatıralarında bahsetmektedir: “Batum’dan Ağrı’ya kadar olan bölgedeki kaza kaymakamlarına ve mutasarrıflara Kasım 1918’de Kars’ta toplanmalarını bir beyanname ile bildirdik. Bir gün sonra Ali Rıza Bey arkadaşları ile çıkıp geldi. Nakşivan bölgelerinden Batum’a kadar olan vilayetlerimizden iki yüz elli kadar delege toplanmıştı.” (Erdoğan, 2007:137)
Erdoğan, Batum’da sonraki günlerde yaşananları şöyle anlatıyor: “Elviye-i Selâse’de umumun reyine başvuruldu. Osmanlı İmparatorluğu’nun İçişleri Bakanlığı’nın müsteşarı olan Mustafa Abdülhalik Bey (Renda) on sekiz mülkiye müfettişi ile Batum’a çıkarak halkın reyine müracaat edilmesi için çalışmaya başladı. Batum ilinde bulunan Müslüman ve Hristiyan Gürcüler reylerini Türk vatandaşlığını kabul etmekte kullandılar.” (Erdoğan,2007:132)
Batum, Misak-ı Milli sınırları içerisinde sayıldığı için, Akif Sümer, Ahmet Fevzi Erdem, Ali Rıza Acara, İmamzade Edip Dinç ve Hahutzade Ahmet Nuri Efendi, 1920 yılında kurulan Birinci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Batum milletvekilleri olarak katıldılar.
7 Mart 1921′de Batum Ruslardan geri alındı. O günlerde Batum’a giden Türk münevveri Ahmet Refik Altınay yaşadıklarını şöyle anlatmaktadır: “Sabaha karşı Batum’a doğru yola çıktık. Yağmur hafif hafif çiseliyor. Hava bulutlu. Denizin durgun göğünde uçuşan bulutlar Anadolu kıyılarının yüksek ve yeşil tepelerine yayılıyor. Kıyının görünümünde birdenbire büyük bir değişim belirdi. Her yer ekilmişti. Dağlar yüksek ormanlarla örtülü.
Yeşil ağaçlar arasında tek tük beyaz yapılar görülüyor. Vapur ilerledikçe bayındır, hoş ve çiçekli bir beldeye yaklaşıldığı seziliyor. Uzaktan, gözlere ilk rastlayan yapı, Batum Rus Kilisesinin, siyah ve dolgun kubbeleri. Kilisenin önünde yeşil ve sık ağaçlarla bulvar. Yanında Rus mimarî biçiminde yapılar var. Düzenli, güzel ve hoş bir beldeye geliyoruz. Son savaşın bu renkli armağanının, gönüllerde eğlence ve sevinç uyandırmaması elde değil.
Biraz ötede, yeşil çayırlarda hayvanların otladıkları görülüyor. Batum’un dağları yeşillenmiş. Bağlar ve bahçeler kendini gösteriyor. Sık ormanlarda beyaz, güzel kokulu demetler görünüşünde elma ağaçları, tepelerin tirşe meyilleri üstünde sarıçiçek kümeleri, donuk bir gök altında, sonsuz bir yeşillik bakışları dinlendiriyor. Kente yaklaşıldıkça, bulvarın solundaki yeşil siperler gerisinde toplar, arkasında düzenli yapılar, kıyıda eski bir geminin yıkkın kalıntısı görülüyor. Uzakta, "Çürüksu” yolu üstünde, kara bir tren çevresine beyaz dumanlar saçıyor, güzel yazlıkları ardında bırakarak ağaçlar arasında koşuyor.
Batum limanına girer girmez, Osmanlı bayrağının binalar üstünde dalgalandığını gördük. Kıyıda, iskelenin üstü, kadın, erkek Rus giysilerinde, papaklı, Laz giysilerinde halk ile dolu. Biraz ötede Osmanlı askeri, düzenli sıralar görünüşünde dizilmişler. Mızıka tatlı tatlı çalıyor. Bu görünüm gerçekten heybetli. Kıyıdan toplar atılıyor, Osmanlıların varışı parlak bir görünüşte alkışlanıyor. Bu toplar, Batum’da Osmanlı egemenliğinin ilk belirtileri. Şehir alınalı bir gün olmuş, halk Osmanlı ileri gelenlerini görmek için sokaklara dökülmüş. İskeleler, gümrük dairesi, caddeler halk ile dolu. Düzenli ve geniş sokaklarda Rus şapkalı, uzun sakallı, sivri gözlü, kumral saçlı İslav yüzleri arasında, başlarını ipekli mendillerle bağlamış sarışın, beyaz, kadınlar da görülüyor.
Müslüman halkın heyecanı özellikle görülmeye değer. Rusların umursamaz bakışları karşısında Müslümanların heyecanlı, sevinçli, mutlu, şen ve neşeli bir koşuşları ve bağrışları var ki, bu mutsuz halkı yıllardan beri Rus yönetimi altında bırakmış olmak, onları yabancı illerde ulusal duygularını belirtmekten yoksun ve Rus kültürünün yüksekliği karşısında düşkün yaşatmak suçundan ötürü ruhsal bir eziklik, yürekten bir üzüntü duymamak elde değil! Sokaklar alkış sesleriyle çınlıyor, Ellerini açıp dua edenler, övünçlü bakışlarla gözlerini subaylarımızdan ayıramayanlar, otomobillere koşup sarılanlar, titrek, heyecanlı, Gürcü şivesi karışımı Türkçe ile duygularını bağıra bağıra söyleyenler pek çok.
Batum, eşsiz, güzel, temiz, sevimli ve çekici bir belde. Rus kültürü beldeyi bütün güç ve etkisiyle başka bir biçime koymuş. Gogolların, Lermontovların, Puşkinlerin, Tolstoyların, Dostoyevskilerin Rus ruhunda yaşattıkları etkiler Batum’da da kendini gösteriyor. Yapılar; kiliseler, caddeler, evler, giyim kuşam, satılan mal, mağazalar, hep Rus. Müslümanlardan bile Rus kültürüne yaklaşanlar düşünce, duygu yönünden yükselmişler, hayatı daha gerçek bir görünüşte anlamışlar, giyimlerini düzeltmişler, hatta ulus sevgisini bu kültür ve bu etki sayesinde daha güzel anlamışlar.” (Altınay, 1973:599-600-601).
16 Mart 1921 tarihinde imzalanan Moskova Antlaşması gereğince Bolşevik ordularının ele geçirdiği Gürcistan’a bırakıldı. 30 Ekim 1921 günü Kars geri alınarak anavatana kavuştu. Halit Paşa tümeniyle Gümrü’ye doğru ilerledi ve ordularımız Gümrü’yü de aldılar. Bu müddet içinde Cenubi Garbi Kafkas Cumhuriyet Hükümeti’ne ait hudutlar üzerinde haritalar yapılmış, nüfus istatistiği ile bir de lâyiha yazılarak Paşa’ya verilmiş, Batum da bu hudut içerisine dahil olduğundan, orayı da müdafaa etmesi rica edilmişti.
Şehir, 16 Temmuz 1921′de kurulan Acara Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin yönetim merkezi oldu. Moskova Antlaşması’nın teyidini sağlayan Kars Antlaşması sonucunda Sovyet Gürcistanı’na bırakılması onandı. Sovyet Rusya, TBMM murahhasları ile Moskova’da bir antlaşma imzaladı. Elviye-i Selâse’den, Batum ile Akbaba kazasının kırk beş köyü Ruslara verildi.
II. TBMM 2 Ağustos 1923’te toplanmış, ilk iş olarak 22 Ağustos 1923 Salı günü, Lozan Anlaşması’nın ivedilikle görüşülmesini kabul etmişti. Misak- ı Milli sınırları içinde bulunan bazı topraklardan Lozan’da feragat edilmiştir. Halbuki I. Cihan Harbi bitiminde Batum, coğrafi sınırlarımız içindeydi.
Coğrafi Konumu
Karadeniz’in doğu kıyısında, Türkiye sınırına 15 km. uzaklıkta, Çoruh nehrinin denize döküldüğü yerin kuzeydoğusundaki verimli ve düzlük arazi üzerinde kurulmuştur. Bölgenin Karadeniz’deki en önemli limanlarından biridir. Senenin her mevsimi yağış alması, Kafkas dağları sebebiyle kuzey rüzgârlarına kapalı olması, nemli ve sıcak bir iklime sahip bulunması topraklarında turunçgil ve astropikal bitkilerin yetişmesine imkân vermektedir; denize yakın kesimlerinde kıyı boyunca palmiye, okaliptüs, bambu ve defne gibi ağaçlar görülür.
Rus General Yakov Kefeli, Batum şehrinin o günlerdeki mamur halini ve doğal güzelliğini de şöyle anlatıyor: “Batum çevresinde çiğli, çicek ve gül bahçeli güzel yazlıklar bulunan, mandalina narenciye bahçeleri içinde yola koyulduk. Batum şehrinin sınırlarının içinde ve yakın çevresinde taze görünüşlü palmiye ağaçlı manzarayı zevkle izleyerek yolumuza devam ettik.” (Kefeli, 2013:60)
Batum’dan ve Batum’un güzelliğinden bahseden şahıslardan biri de I. Dünya Savaşında esir düştükten sonra Batum üzerinden yurda dönen Emekli General Ziya Yergök’tür. “Batum, Kafkas Dağlarıyla kuzey rüzgârlarından korunduğu için çok sıcak ve yağmurludur. Yağmursuz gün yok gibidir. Karadeniz’in doğu kıyısında olan bu şehirde öbür Rus şehirleri gibi mamur ve düzenli bir şehirdi. Hele şehrin doğu yamaçları cennetten farksızdı. Burada yalan olmasın iki metre uzunluğunda ve yarım metre eninde yapraklar gördüm.
Sıcak iklimlerde yetişen bu bitkinin adını bilemiyorum. İlk plajı burada gördüm. Şurasını da kaydedeyim ki erkeklerle kadınlar birlikte değil de ayrı ayrı yerlerde denize giriyorlardı. Batum’da çay yetiştirilmekte olduğu herkesçe bilinmektedir. Halkının büyük bir kısmı Müslüman Gürcü’dür. Ermeni, Rum, Türk ve Rus nüfusu da epeyce vardır. Bizim yakın sahil halkının bura ile birçok iş bağlantısı vardır. Batum’a vardığımız zaman Müslüman Gürcü ileri gelenlerinden, oradaki İslâm cemaati reisi olan bir kişi bizi bir hafta kadar cemaatin misafiri olarak ikamet ettirdi.” (Yergök-Önal,2006:255-256)
Yukarıda yer alan bu tarihi notlardan yaklaşık 100 yıl sonra bir grup arkadaşla birlikte bir Batum seyahati yapma fırsatı da biz bulduk. Bu seyahat notları bizim açımızdan Batum şehrinin son haliyle ilgili bir güncelleme de olmuş oldu. Böylece şehrin 100 yıl içinde yaşadığı değişime de şahitlik etmiş olduk.
3 Mayıs 2023/Çarşamba
Saat 14.45 itibariyle Sabiha Gökçen Havaalanından uçağa bindik. Uçakta sarışın tenli Gürcü gençlerle bir miktar Arap yolcu dikkatinizi çekti. Yanımdaki Arap yolcuya sorduğumda Lübnan’ın Beyrut şehrinden olduğunu öğrendim. Beyrut’tan Batum’a yolculuk bende şiirsel bir hissiyat oluşturdu.
Karadeniz’in sahil şehirlerini seyrederek yaklaşık 90 dakikalık güzel bir yolculuktan sonra Batum Havaalanına indik. Batum Havaalanı, Türkiye’nin küçük vilayetlerindeki bir havaalanı gibiydi. Burası İstanbul’a göre doğuda olduğundan güneş daha erken doğuyor. Dolayısıyla Batum, İstanbul’dan saat olarak bir saat daha ileride.
Gürcistan’ın nüfusu 3.5 milyon imiş ve nüfusunun %10’u Müslümanmış. Yaklaşık 1 milyon kişi yurtdışında çalışıyormuş. Gürcistanda 150 kişilik bir parlamento varmış ama sadece bir Müslüman milletvekili var. Nüfusu 300 bin olan Batum’un % 50’si Müslümanlardan oluşuyormuş.
Havaalanından ayrılıp konakladıktan sonra Türk mutfağını andıran güzel bir akşam yemeğinin ardından yatsı namazını kılmak için şehrin tek camisi olan Orta Camii’ne gittik. Bu yolculuk sırasında yeni ve devasa binalarla kurulmuş Batum’un büyük oteller zincirinin olduğu bölgesinden, daha sonra eski Batum’un olduğu bölgeden geçerek caminin olduğu yere geldik. Cami 1866 yılında yapılmış. Caminin haftalık nöbetlerle çalışan 4 imamı varmış. Maaşlarını oranın Müftüğünden alıyorlarmış.
Cami, Türkiye’nin Artvin bölgesindeki ahşap süslü ve boyalı camilerin bir başka örneğiydi. Artvin yöresindeki köylerde rengarenk süslü boyalı camileri görmüştük. Burada da camiyi, ahşap minberini ve mihrabını ve kapılarını baskın renklerle boyamışlar. Anlaşılan bu yörede böyle bir sanat geleneği var.
Cami dönüşü bir Batumlu “Burada Aile yapıları çok değişik. Müslüman ailelerin, dedelerin, babaannelerin çocukları Hristiyanlaşıyor ya da dinden hiç habersiz hale gelebiliyorlar. Şimdi bizim komşumuz olan şuradaki teyze, namaz kılar mevlitlere gelir ama onun oğullarının 3’ünün de eşi Hristiyan olduğu için onlar da Hristiyanlaşma yolunda.” dedi. Müslüman ailelerin çocukları Hristiyanlaşmaktan daha çok ateist ve agnostik oluyorlarmış. Aynı tehlike Hristiyan aileler içinde mevcutmuş.
Bu sırada tek katlı villa benzeri eski evlerin olduğu ama şimdi büyük binalarla kuşatılan Batum’un bir bölgesinden geçtik. Bu civarda bir kız Kur’an kursu olduğunu söylediler. Bu kız Kur’an kursunun hikâyesini şöyle anlattılar: Müslümanlar bu binayı satın alınca bazı Hristiyanlar rahatsız olmuşlar. Teyzenin ailesine şikâyet etmişler. Ailesi de yaşlı teyzeye söylemişler. Yaşlı teyzenin babasını, hafız olduğu için komünist döneminde Çoruh Nehri’nin kenarına götürüp bazı Müslümanlarla birlikte kurşuna dizmişler. Yaşlı teyze, “Annem her ay oralara gider taşların arasında dolaşır, babamı arar ve anardı. Benim çocukluğum işte o duygularla geçmişti. Ben herkese bir şey söyleyebilirim ancak hafızlık yapan kişilere bir şey söyleyemem.” demiş.
4 Mayıs 2023/Perşembe
Bugün kahvaltıdan sonra bir Batum gezisi yapmak üzere yola çıktık. Burada araç konusunda bir sıkıntı olmadığı için birçok kşinin aracı var. Toyota ve Honda gibi araçlar yaygın.
Önce 15 kilometre mesafedeki Sarp Sınır kapısına gittik. Sarp Sınır kapısını insan uzak zannediyor. Meğer burası Türkiye’ye çok yakınmış. Kocaman denizde balıkçı motorları ya da kayıkları olmaması dikkatimizi çekti.
Sarp Sınır Kapısı Türkiye’ye çok yakın bir yer olduğu için hemen karşı tarafta bir cami var. Hristiyan Gürcüler de sınır geçiş noktasına bir kilise yapmışlar. Kilisenin yanına Türkiye’den gelen bir kişi kumarhane açmış. Patrik buna karşı çıkmış. Bir hayli girişimlerde bulunmuş ama başarılı olamamışlar. Bu yüzden buranın hem Müslümanları hem de Hristiyanları kötü alışkanlıkları Gürcistan’a getiren Türklerden ve Müslümanlardan hoşlanmıyorlarmış.
Gazinonun hemen ilerisinde dağın içinden akan bir şelale vardı. Şelalenin yanına bir havari heykeli yapmışlar. Burada insanlar fotoğraf çektiriyordu.
Müteakiben adeta Batum’un altından girdik üstünden çıktık. Batum’u tepeden gören bir büyük tepeye yaklaşık 20 dakikalık bir yolculuktan sonra çıktık. Hristiyanlar buraya bir haç dikmişler. Bu tepe, yeşillikler içinde bir vadiyi ve şehri görüyor.
Daha sonra tekrar sahil bölümüne indik. Burada Roma döneminde yapılmış dikdörtgen şeklinde bir kale vardı. Kaleyi görmemizin ardından bu kez Çoruh Nehri kenarına, Batum’un ilçe ve köyleri civarına doğru bir yolculuk yaptık. Yol kenarlarında Müslüman mezarlıkları var. Ama Müslüman mezarlıklarına Hristiyanlar da gömülmeye başlamışlar. Mezarlıklar ortak olmuş. Ayrıca mezarlıklarda resimler hatta heykeller var maalesef.
Yaklaşık 20 dakika sonra Çoruh Nehri kenarına ulaştık. Burası Çoruh Nehri ile Aras Nehri’nin birleştiği yermiş. Daha önceden başka şehirlerden gelenler bu yolu izliyorlarmış. Çok görkemli bir manzara vardı. Daha sonra yine yola devam ettik ve Çoruh Nehri’nin rafting yapılan bir bölümüne geldik. Burada içinde şelale olan bir turistik alan da vardı.
3-5 yıl kadar önce neredeyse boş denilen bu şelalenin olduğu yere Araplar gelmeye başlayınca kıymete binmiş. 10 civarında turistik eşya satan dükkân burada vaziyet almış. Şelalenin olduğu yerin gerçekten çok görkemli bir manzarası vardı. Şelale, Allah’ın ayetlerinden bir ayet gibiydi. İlk defa bu kadar kolay ulaşılabilen bir şelale görmüş oldum.
Şelaleden sonra Çoruh Nehri’nin üzerindeki tarihi Tamara Köprüsü’nü gördük. İptidai usullerle taştan yapılmış bir köprüydü. Burada da rafting ve karşıdan karşıya iple geçiş gibi turistik eğlenceler vardı. Buraya bir de çay ocağı/kafe yapmışlar. Bölgede turizm mevsimi henüz başlamamış gibi gözüküyor, çünkü çay ocakları mevsimi olmasına rağmen henüz açılmamışlardı.
Batum’a yaklaşık 30 dakika mesafedeki bu yerden sonra geri dönüş yolculuğunu başlattık.
Aynı gün yatsı namazına giderken tekrar önce yeni Batum’dan daha sonra da eski Batum’dan geçtik. Eski Batum’da tek tük de olsa güzel taş binalar var. Ama çoğunluğu eskimiş binalar. Orta Cami’nin etrafında da tıpkı Eminönü Yeni Valide Cami gibi oranın akarı için yapılmış dükkân ve evler varmış. Buraları Ruslar işgal etmişler. Komünizm döneminin ardından Müslümanlar buralara sahip çıkmışlar ve Rusları çıkarttırmışlar.
Yatsı namazını yine Orta Camii’de kıldık. Caminin olduğu bu alan Batum’daki Müslümanların Merkezi gibi. Bölgede Mevlana Restaurant, Bursa Restaurant, İstanbul Restaurant gibi Türklerin işlettikleri yerler var. Ancak maalesef buralar Türkiye’den gelmiş ama helale harama dikkat etmeyen kişiler tarafından işletildikleri için kötü örnek olarak kayıtlara geçmişler. Çünkü bu bölgeye İslamiyet’i 500 yıl kadar önce Türkler getirmiş. Bu nedenle insanlar, Türklerin yaptığı her şeyi meşru görüyormuş. Eğer Türk bir kötülük yaparsa, “Türk yapıyorsa bu doğrudur” diyorlarmış.
5 Mayıs 2023/Cuma
Dedeleri de Hristiyan olan bir Gürcü ile tanıştık. Merakından genç yaşta İncil okumaya başlamış. Hz. Musa’nın 10 emriyle Hz. İsa’nın 10 emri arasındaki farkı İncil’de görmüş. “Burada ‘Benden başkasına ibadet etmeyin’ diyordu. Hristiyanlar bunu değiştirmişler. Hazreti İsa’ya tapınıyorlardı.” dedi. Sonra şöyle devam etti: “Bu çelişki beni meraklandırdı. Limana giderdim. Buradaki Müslümanlardan bilgi almaya çalışırdım. O zamanlar Kur’an’dan haberim yoktu. Binbir Gece masallarını okuyarak İslam’ın izini bulmaya çalıştım. Sonra Kur’an-ı Kerim okuyunca gerçekleri anladım.”
Batum’un sahilinde Orta Cami’nin hemen yanında Cuma namazına kadar bir gezinti yaptık. Karşıda Kafkas Dağlarında kar gözüküyordu. Burada bir helal restaurant dikkatimizi çekti. Batum’da bazı lokantalarda helal restaurant diye yazıyor. Cuma namazı öncesi Müftü Efendi sohbet etti.
Namazın ardından Batum’un çok meşhur olan Botanik Parkı’na gittik. Giriş bilet ücretleri Türkiye standartlarına göre oldukça yüksekti.
Burası Batum’a 7 kilometre mesafede bir yer…Komünist Ruslar, Karadeniz kenarındaki bu bölgeye 100 yıl önce çeşitli nadide ağaçlar dikerek bu ormanı oluşturmuşlar. Karadeniz kenarında, içinden tren geçen bir yer burası. Gelip geçen trenler de eski bir demir makineyi andırıyor.
Botanik Parkı içinde küçük golf tipi araçlar da mevcut. Araçla gezmek için de ayrıca kişi başı 5 dolar alıyorlar. Çok güzel manzaraların ve çiçeklerin içinde yaklaşık 40 dakikalık bir gezinti yapmış olduk. Burası Botanik parkından ziyade bir ormanı andırıyor. TİKA, bir yardım kapsamında bu ormandaki zararlı böcekleri yok etme projesi icra etmiş. Bu bir tabela ile ziyaretçilere duyuruluyordu.
Batum’da 70 çeşit üzüm yetiştiriliyor ve bunlardan maalesef daha çok içki ve şarap yapılıyormuş. Allah Teala’nın helallerini harama dönüştürme becerisi, insanoğlunun halini gösteren manidar bir örnek olsa gerek.
Akşam namazını “Yeni Cami”de kıldık. 2016 Gürcistan başbakanı, dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a burada bir cami yaptırma sözü vermiş. Bunun üzerine buradaki Müslümanlar 3.000 dönümlük bir yer satın almışlar. Ancak belediye engel çıkarmış. Bundan dolayı dava açmışlar, dava devam ediyormuş. Müslümanlar, bayram namazlarını ve cuma namazlarını kılmak üzere derme çatma bir mescit yapmışlar. Bu civarda yaşayanların %90’ı Müslümanlarmış.
Namazı öncesi camiye gelen genç Müslümanlarla tanıştık. Türkiye’den geldiğimizi öğrenince bize çay ikram ettiler. Çoğunluğu Türkiye’de okuyan gençlerdi. Sohbet sırasında içlerinden biri ilginç bir şey söyledi: “Köyümüzde 8 tane Vladimir var. Çünkü devlet burada kişilerin isimlerine karışıyordu. Babalar, anneler çocuklarına istedikleri isimleri veremiyorlardı. Nitekim bizim köyde komünist Rusya’nın kurucusu Vladimir Lenin’in anısına 8 tane Vladimir var.” Bir diğeri de: “Babam bana bir peygamber ismi vermek istemiş. Devlet dairesindeki görevli ‘Sen git, yarın gel, evrakları alırsın’ demiş. Ama sonra ismimi istedikleri gibi yazmışlar. Babam bana istediği ismi verememiş” dedi. İnsanlara sözde hak, özgürlük ve eşitlik vermek üzere ortaya çıkan Sosyalizmin insanların isimlerine bile karışan bir baskı rejimi haline gelmesi manidar olsa gerek…
Yatsı namazının ardından Batum’un büyük otellerinin olduğu yerde küçük bir gezinti yaptık. Ses ve ışık gösterisi adı altında adeta modern bir gürültü yapıyorlardı. Modern komünizm, modern kapitalizme teslim olmuş...
Batum’da Orta Cami civarında gezerken bir park gösterdiler. “Burada Aziziye Camii vardı. Ancak komünistler camiyi yıkmışlar. Park yapmış” dediler. Gürcü ulusal düşüncesinin mimarı olan İlia Çavçavadze isimli bir kişi, “Gürcülerin kendi dilleriyle kutsal kitaplarını okuyabilmeleri için onlara fırsat verilmesi lazım” diye yazılar yazmış.
Günlük bu kısa seyehattan sonra Batum’dan ayrılmak üzere cebimizde hatıralarla havaalanına doğru yola çıktık.
Başka bir gezi yazısında görüşmek üzere…
Akıcı, sade üslupla yazılmış çok güzel bir yazı. Bir solukta okudum. Hatıralar ve o manzaralar gözümde canlandı. Kaleminize sağlık.