Aşktan miras kalan şifa kurumu: Zeynep Kamil Hastanesi

"Kurulduğundan beri sayısız yaralara merhem olmuş bu hastanenin kurucuları, Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın kızı Prenses Zeynep Hanım ile eşi Yusuf Kamil Paşa’dır." Banu Beyza Gülcü yazdı.

Aşktan miras kalan şifa kurumu: Zeynep Kamil Hastanesi

Tüm mimarî yapılarının bir öyküsü vardır. Bazı yapıları incelediğinizde hüznü, acıyı veya sevinci hissedebilirsiniz. Çünkü yapılar yaşar. Burası da gözlerini yeni açmış hayatlara ya da suskun ayrılıklara şahit olmuş bir bina: Zeynep Kamil Hastanesi. Bugün başkanlık binası olarak kullanılan tarihî yapı, hastanenin içinde kaybolmuş vaziyette. Saklambaç oynayan bir çocuk gibi ağaçların arasına saklanmış sessizce keşfedilmeyi bekliyor.

ZEYNEP KAMİL’İN HİKÂYESİ

Kurulduğundan beri sayısız yaralara merhem olmuş bu hastanenin kurucuları, Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın kızı Prenses Zeynep Hanım ile eşi Yusuf Kamil Paşa’dır. Hastanenin temeli 1860 yılında atılmış ve yapımı iki yıl sürmüştür. 1862’de, İstanbul’un fethinden sonra açılan otuz altıncı hastane olarak hizmete girmiştir. Başta “Nuh Kuyusu Hastanesi”, “Gureba Hastanesi”, “Gureba-i İnas Hastanesi” ve “Üsküdar Nisa Hastane” isimleri kullanılırken kurucuların ölümünden sonra “Zeynep ve Kamil Hastanesi” olarak anılmaya başlanmıştır.

AYAKTA KALAN RUH

 Mimarî olarak incelediğimizde, yığma yapı olarak düz bir arazi üzerine yapılmıştır. “U” biçiminde çözülen plan geniş bir avluya açılmaktadır. Bodrum kat haricinde iki katı bulunan bina yüksek tavanlara sahiptir. Koridorların birbirleri üzerine oturması ile oluşan mekânlar simetrik bir sıralama ile dizilmiştir. Bu da hastane gibi çok işlevli bir yapıda hizmetin aksaksız yürümesine imkân sağlamaktadır. Yeterli pencere sayısıyla hastanın doğayla irtibatı kesilmemiş olup hayatla bağını koparmamaktadır. Hastane cephesinde orijinal plana göre girişin üzerinde bulunan kitabede “Onda insanlar için sağlık vardır.’’[1] yazılmıştır. Bahçeye çıktığımızda tam karşıda Yusuf Kamil Paşa ve Zeynep Hanım’ın Türbesi bizi mutlak son olan ölümü hatırlatmaktadır. Hastanelerdeki plan çözümü, aydınlatma, akustik ve malzeme seçimi hastanın psikolojisini etkileyebilecek en önemli etkenlerdendir. Hastane tasarlamak için önce hastalıkla boğuşan birini anlayabilmek gerek. Örnek olarak Peyami Safa’nın “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” kitabındaki genç kahramanı dinleyebiliriz. Hastanın psikolojisini şu şekilde aktarıyor: “Zaman yürümüyor, dakikalar korkunç bir sıkıntı içinde uzuyorlar, hatta dağılıyor, birikmiyor, toplanmıyor ve bir çeyrek saat olamıyorlar.”

Hastanın öyle bir hanesi olmalı ki dört duvar arasında zaman akıp giderken güneş içindeki karanlığı örtmeli. Ağlarken duvarlar yankı yapıp yalnızlığını hatırlatmamalı. Doktorlar bedeni hayatta tutmak için çabalarken mimar, eseriyle hastanın ruhunu ayakta tutabilmeli.

DİL-İ ZÂR

Yapının mimarisi kadar hikâyesi de etkileyici.

Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın kızı Zeynep Hanım, on sekiz yaşındayken İstanbul’dan tayinle Mısır’a gelmiş Yusuf Kamil Bey ile evlendirilir. Yusuf Kamil Bey, başarılı hizmetleriyle birçok kişinin takdirini kazanmış bir devlet memurudur. Fakat Mısır hanedan mensuplarının paşa çocukları ile evlendirildiği bir dönemde, Zeynep’in düşük rütbeli bir memurla evlendirilmesi, aile bireylerinin çoğu tarafından iyi karşılanmaz.

Yusuf Kamil Bey çalışkandır ve hızla yükselir. Mehmet Ali Paşa’nın ölümü üzerine Mısır Valisi olan Abbas Paşa bu evliliğe başından beri hiç sıcak bakmamıştır ve boşanmaları konusunda çifte baskı yapar. Fakat onların sevgileri direnç kaynağına dönüşmüştür bile. Abbas Paşa, boşanmayı kabul etmeyen Yusuf Kamil Bey’i Asvan’a hücre hapsine gönderir. Zeynep Hanım’ı ise Kahire Sarayı'nda gözaltı hapsine mahkûm eder. Bu sürgün ile aşkın parçası olan ayrılık süreci başlar.

Kamil Bey’e “Ya boşanacaksın ya zindanı boylayacaksın.” dediklerinde Zeynep Hanım’ın gönlü buna el vermez. Eşine yolladığı terliğin astarına gizli bir mektup yerleştirir. Kamil Bey, mektupta “Hastasın, zindana girme. Seni ömrümün sonuna kadar bekleyeceğim.” satırlarını okuduktan sonra kendisine zorla uzatılan boşanma belgesini imzalar. Artık onlar için kavuşacakları günü sabırla bekleyecekleri hasret dönemi başlamıştır.

Enderun’dan yetişmiş Yusuf Kamil Bey’in sürgünde olduğunu öğrenen Sultan Abdülmecid, bir fermanla onu İstanbul’a getirtir. Padişah, Yusuf Kamil’in rütbesini yükseltir ve yanında görevlendirir. Yusuf Kamil Bey İstanbul’a döner fakat kalbini Mısır’da bırakmıştır. Padişaha durumu anlatmanın yollarını arar. Sonunda bir fırsatını bulur ve Abdülmecid Han’ın fermanı ile Zeynep Hanım da İstanbul’a getirtilir. Yıllardır birbirini beklemiş bu iki âşık Baltalimanı Sahil Sarayı’nda, Abdülmecid Han’ın huzurunda, Sadrazam Reşit Paşa şahitliğinde, Şeyhülislam Arif Hikmet Bey’in kıydığı nikâhla yeniden evlenirler.

Asıl mutluluğun insanları mutlu etmek olduğunu bilen o günün Leyla ile Mecnun’u, birçok hayır hasenat yapar, birlikte yaş alırlar fakat çocukları olmaz. Onlar da doğum hastanesi yaptırarak binlerce çocuğa anne baba olmaya karar verir. O günden günümüze, hastanede doğan çocukların yüzlercesine Zeynep veya Kamil ismi verilir.

“Her şey zıddı ile kaimdir.” kaidesince sevincimizin bu denli yüksek oluşu, hüzünlerin var olmasındandır. Çekilen acılara şahit olan hastane duvarları, ruhun yakarışlarını duyar ama yansıtmaz. Belki de bu hastanenin şifa kaynağı, 157 yıllık tutkulu bir aşk, hasret ve kavuşmanın ebedî bir mirasıdır.

Banu Beyza Gülcü

Hüma Dergisi, Sayı:1

Dipnot:


[1] Nahl Suresi, 69

YORUM EKLE

banner36