21. yüzyıl kervansarayı ne zaman ortaya çıkacak?

Yolcu yolunda gerek, yolumuz uzun... Önce benim ailemi ziyaret için Karabiga'ya ve sonra eşimin ailesini ziyaret için Çine'ye gideceğiz. Cihad Meriç yazdı.

21. yüzyıl kervansarayı ne zaman ortaya çıkacak?

Bismillah, bayramın birinci günü hazırlıklarımızı yaparak yola revan oluyoruz. Yolda olmanın bir takım sıkıntı ve meşakkati olsa da yol birçok hayırları içinde barındırıyor.

Yolculuk esnasında namaz vakti geldiğinde veya gelmeden önce en yakın yerleşim yerinde mola verip o beldenin en kadim camisinde namaz kılmayı çok seviyorum. Bu yaşanmışlığın benim için tarifi mümkün olmayan bir lezzeti var. Belki bir daha hiç denk gelmeyeceğim bir cemaat topluluğuyla namaz kılmak; işte huşuyu bu düşünce taçlandırıyor.

Yolculuklarımda aynı hedeflere gitsem bile mümkün olduğunca farklı yolları kullanırım, farklı yerlerde mola vermeye çalışırım. Bu tip farklılıkların hepsi yolculuğa ve hayatımıza ayrı bir zenginlik katıyor. Hele bizim gibi her karış toprağı zengin medeniyet birikimine sahip coğrafyalarda güzergah seçeneği konusunda hiç fakirlik yaşanmaz. Gaza basıp tek noktaya ulaşma derdiniz yoksa her an bir sürprizle karşılaşabilirsiniz.

Bir şehrin geneli için esaslı cümle kurmak için...

Bayramın birinci günü cuma olması sebebiyle öğle vakti için yol dostlarım ile bir mola yeri hayal ettik. Ben cami, çocuklar oyun parkı, hanım çay içebileceği bir yer olmasını murad etti. Ben ayrıca bu yerin denize yakın ve yeşillik olmasını tercihlere ekledim. Karşımıza denize sıfır, yeşillik içinde, oyun parkı, çay bahçesi olan Ulaş Camii çıktı. Cami etrafı hem park hem oyun alanı hem de yeşilliklerle bezenmiş ve güzel bir sosyal alan oluşturulmuş. Yani biraz daha çalışılsa 21. yüzyıl külliyesi karşımızda olacak! Bu ortamı görünce şu cümle aklıma geldi: "Şehrin en güzel yerine cami inşa ederek çevresini güzelleştiren iyi adamlardan Allah (cc) razı olsun." Amin. Bir süre hayallerimizin mekanında Rabbimize şükrederek dinlendik. Bazen şehirler hakkında insanların alışık olmadığı yorumlar yaptığımızda farklı tepkiler alıyoruz. Ben sadece gördüğüm ve o an yaşadığım kadarıyla değerlendirme yapıyorum. Bir şehrin geneli için esaslı cümle kurmak için orada bir süre yaşamak ve sokaklarında kaybolmak gerekir.

Yolcu yolunda gerek, yolumuz uzun... Önce benim ailemi ziyaret için Karabiga'ya ve sonra eşimin ailesini ziyaret için Çine'ye gideceğiz. Yollar duble; fakat yine de sıkışık. O eski yollar olsaydı halimiz nice olurdu. Bazen yol açılırken haklı tepkilerimiz oluyor; fakat işte yine her şeyde olduğu gibi denge gözetilmeli, kendimize her an sırat köprüsü dikkatiyle ifrat ve tefrit ayrı yapmalıyız.

Özellikle Yalova şehir merkezi trafiği kaldırmıyor. Gel şimdi çevre yolu arama! Yalova'yı geçtikten sonra yol da rahatlıyor, yolcular da! İstanbul'dan Yalova'ya kadar normalin üç dört katı zaman harcayarak geliyoruz. Planımız ikindi vakti doğduğum topraklara varmaktı. Hava kararmadan zor ulaşıyoruz.

Bursa (Daha önceki yazımız arşivden okunabilir.) gibi kadim bir şehre çevre yolundan selam vermek, bizim için burukluk, ne yapalım vakit dar. Yoksa Ulu Camisinde namaz, kadim çarşısında yürüyüş, başta Üftade Hazretleri ve Osman Gazi olmak üzere erenlerine ve gazilerine selam vermek gönlümüzden geçendir.

Karabiga günümüze kadim medeniyetlerden izler taşıyor

Karabiga'da önce ilk öğretmenim ve ilk muhabbet dostum annemin elini öpüyorum, kardeşim ile kucaklaşıyoruz. Ve sonra birlikte babamın ve diğer aile fertlerinin sırlandığı mezarlığı ziyaret ediyoruz. Benim için dört yaşından beri bayramın diğer adı mezarlıktır. Bir seferinde şu cümle sadır olmuştu: "Ben babamın toprak elini mezarlıkta öptüm." Ağabeyimi ve amcaları ziyaret edeyim derken saat gece bir oluyor.

Doğduğum toprak parçası, şirin bozulmamış sahil kasabası idi. Koyları sanayi alanı ilan edilip fabrika ve santraller kurulmaya başlanana kadar. En güzel ürünlerin yetiştiği yer; tarım, hayvancılık, balıkçılık şehri bu özellikleriyle ileride "-mış"lı cümleler ile anılacak. Şehrin gürültüsünden bir yere sığınmak ister ya insan, işte Karabiga o sığınaklardan biriydi.

Karabiga günümüze kadim medeniyetlerden izler taşıyor. Özellikle kalan son kale parçaları geçmişin izinin en büyük temsilcisi. Şimdiye kadar defineciler harici hiç bir kazı çalışması yapılmamış olması toprağın örttüğü hazineyi ister istemez merak etmemize neden oluyor.

Bir aile büyüğümüzün araştırmasına göre ailemiz Karaman beyliğinden Batı Trakya'ya gönderilen ve Balkan savaşları sonrası Meriç'in doğusuna geçip önce Uzunköprü'ye sonra da Karabiga'ya yerleşen aileler topluluğundan sadece biri. Oba oba gitmişiz, oba oba gelmişiz. Karabiga'yı iyi bostan yetişiyor diye tercih eden dedemin babası Ümmet Hasan. Karabiga sabahçı kahvem, deniz üzerinden doğan güneş, renkli günler ile hatıratımın en nadide parçasıdır. Bunlar hep ayrı yazı konusu; fakat "yazarım" mezarlığında gömülü çok yazı var. Biga sancağını da es geçmeyelim, Ulu Camii olan Çanakkale değil Biga'dır.

21. yüzyıl kervansarayı ne zaman ortaya çıkacak?

Yola devam ediyoruz, Bandırma civarında biraz dinleniyorum. Sabah namazını yine bir yol kenarı camisinde kılmak nasip oluyor. Buradan Çine'ye doğru yola devam ediyoruz.

Balıkesir Tellioğlu Değirmen Dinlenme Tesisleri'ni anlatmazsam yolculuk yazımız eksik kalır. Gördüğüm en güzel tesislerden biri, çocuklar ve aile düşünülerek tasarlanmış nadir bir tesis. Örnek olması için bu satırları yazıyorum. Bir mekan tasarlarken aile, çocuk, yaşlı, engelli, kısaca herkes düşünülmeli. Siz diyeceksiniz şehir tasarlarken de düşünülmeli, doğru söze ne denir. Zaten yitik malımız bu yitirdiğimiz düşünce estetiği değil mi? Değerlerimizi düşünerek, muhafaza ederek ve yücelterek tasarımlar yapmayı ciddi ciddi düşünmeliyiz. Bence iyiliğe hizmet etmek isteyen tüm tesisler örnek almalı, özellikle daha yola çıkarken çocuklar "baba orada mola vereceğiz, değil mi" diye soruyorlar. Açık alandaki oyun parkına bile gölgelik yapılan tesiste ayrıca alt katına geniş oyun parkı hazırlayan bu işletme sahiplerini tebrik ediyor, bu modeli tüm tesislere öneriyoruz. 21. yüzyıl kervansarayı ne zaman ortaya çıkacak? Sadece bineklerimiz değişik. Günün ihtiyaçlarına cevap veren geleneğin mayasını taşıyan kervansarayı, çarşıyı, külliyeyi... aşkla bekliyoruz.

Balıkesir'i daha önce birkaç kez ziyaret ettiğim için çevre yolundan yola devam ediyorum. Zağnos Paşa'ya ve erenlere selam verirken yine kadim bir şehrin yanından geçtiğimizin farkındayız. Balıkesir dediğimizde yaşayan çizgi ustası, vicdanın çizgi hali Hasan Aycın aklımıza geliyor; tıpkı Eskişehir'den geçerken Atasoy Müftüoğlu, Kayseri'den geçerken Kani Çınar, Konya'dan geçerken Piri Sır Hocam... geldiği gibi. "Seksen bir il, seksen bir iyi adam" derken tam da böyle bir şey anlatmak istiyoruz. Hepsini yazmaya kalksak sayfalar yetmez. İyi adamlar var aziz dostlar, Rabbimiz iyiler ile karşılaştırsın. Amin. Elhamdulillah.

Şehirlerimizin sadece şu kadim merkezlerini koruyabilseydik...

Hedefimiz şehzadeler şehri Manisa; çünkü Manisa'ya bu güzergahta hep akşamları denk geliyorduk. İlk defa gündüz gözüyle Manisa'yı ziyaret nasip oluyor. Şehzadeler şehri, külliyeli şehir Manisa. İlk aklıma gelen soru neden şehzade şehri seçildiği! Bu sorunun cevabı diğer şehzade şehirleri ile birlikte düşünülmeli. Acaba Saruhan beyliğinin merkezi olmasının bu seçimde bir etkisi oldu mu? Yani medeniyet geçmişi olan şehirler, şehzade şehri olarak seçilmiş olabilir mi? Şehzade şehri seçilirken bu tercihin belli kıstasları olduğu kesin. Bence bu şehirler küçük devlet merkezi olabilecek yerlerden seçilmiş. Bir İstanbul modeli oluşturularak oranın geçmiş devlet tecrübesinden de faydalanılmış, yani hiç bir şey tesadüf değil.

Manisa, zaman ayrılarak gezilecek kadim şehirlerden. Bir ulu dağa yaslanmış, yani biraz Bursa! Bizim kadim şehirlerimiz birbirine benzer, eski şehir merkezleri buna en güzel örnektir. Merkezde kalesi, cuma camisi/ ulu cami/ külliye/ imaret, çevrede mahalle ve yanında tarım arazileri. Doğal bir tepe yoksa Konya'da olduğu gibi tepe bile oluşturulmuş. Kadim şehre uygun geliştiremediğimiz şehirlerin sadece şu kadim merkezlerini koruyabilseydik, Safranbolu'da olduğu gibi en azından eski şehri sit alanı ilan edip yeni şehri biraz dışarı atabilseydik ne güzel olurdu.

İzmir'i de çevre yolundan geçerek akşam üzeri Çine'ye varıyoruz. Yeniyi değil; fakat eski Çine'yi yazmıştım. Bayramın ikinci günü böylece yolda geçmiş oluyor. Üçüncü gün eşimin ailesini ziyaret ediyoruz. Özellikle zeytin ağaçları arasında bulunan büyükannenin köyünü ziyaret, benim için yolculuğun bu bölümünün en zevkli kısmı.

Haberin fotogalerisi için tıklayınız: //www.dunyabizim.com/?aType=fotohaber&FotoID=9580



Cihad Meriç yazdı

YORUM EKLE