“Otlar, dikenler her toprakta büyür Leyla

Nice kurak iklimlerde, nice çiçekler

Büyüttük biz

Nice saraylar kurduk çöller ortasında

Baksana, çamur içinde ellerimiz

Leyla, sevmeyi

En iyi biz biliriz”**

Düştüğümüzde, canımız yandığında, karamsarlığa kapıldığımızda bize ışık olan, elimizden tutan insanlar var. Dünyayı çocukların gözleriyle seyre koyulanlar. Hiçbir tasnife, hiçbir köşeye sığmayacak, sıkıştırılamayacak insanlar var. Ömrünü kalbinin ağırlığını omuzlamakla geçiren insanlar. Ahmet Uluçay. Hayatıyla, sanatıyla iz bırakan bu önemli isimlerimizden biri.

"Ben resimleri seviyordum, masalları seviyordum, renkleri seviyordum. Farklıydım, farklı olmak suçtu."*1

Filmlerini izlediğimde, şiirlerini ve güncesini okuduğumda samimiyeti sarıp sarmalayıvermişti beni. Öyle bir içtenlikle karşılaşmıştım ki yaşadıklarıyla, yaşattıklarıyla bir ömürden arta kalan sayısızca ömür daha vardı sanki.  Yaşamış olduğu onca zorluk, onu kafasının içinde depremlerle boğuşturan krizler, geçim sıkıntısı içinde yaptığı sayısız iş, beynindeki tümör; şairliği, dergiciliği ve sevdam dediği sineması. Bu sevdası uğrunda henüz 12 yaşında iken arkadaşı İsmail Mutlu ile sinematografi yapmaya karar vermesi, topladıkları film parçalarını birleştirerek köy ahalisine küçük gösterimlerde bulunmaları, İsmail Mutlu ve Şerif Akarsu ile birlikte Tepecik Köyü Arkadaş Sinema Grubu’ nu kurmaları. Ama tüm bu yaptıklarının içinde soluk alıp veren umudu, hayalleri. Hayatının her anında çocukluğunun hasretiyle yaşayan, dünyaya bir çocuktan ödünç aldığı gözlerle bakan, "Asla vazgeçmeyeceksin, çok isteyeceksin; çok istedikten sonra her şey bulunuyor" sesine kulak verip inandıklarının peşinden giden bir yaşamak düşü.

“Yeryüzünde çocuklar kadar harika hiçbir şey yok. Çiçeksiz ve çocuksuz bir dünya düşünemiyorum. Onlarsız bir film de...”*2

Yaptığı her iş üzerinde uzun uzadıya fikretmiş, ömrünü tam anlamıyla sanata adamıştı Ahmet Uluçay. Epileptik filmindeki epilepsi nöbeti geçiren bir kamerayla bütünleşmemiz düşüncesi, Şeytan Kovma’ da oluşturulan etkileyici atmosfer, Koltuk Değneklerinden Kanatlar Yapmak’ ta izleyeni içine çeken masumiyet dolu hikaye, İnci Denizin Dibinde filminde Salvador Dali’nin Belleğin Azmi (Eriyen Saatler)  tablosuna yaptığı göndermeler ve elbette Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak’ taki ceviz ikram ederek sevdiğini anlatmak, çocuk zihnindeki gölgeleri birer canavarmış gibi bir masal edasıyla filme nakşetmek gibi incelikler; onun içtenliği, sanata verdiği kıymet ve sahip olduğu maharet hakkında hepimize çok şey söyleyecektir. Elindeki kısıtlı imkanlarla bu nitelikte eserler ortaya koyabilmek sinemamız için gerçekten özgün ve önemli adımlardı.

“Sevda bizim lügatımızda buldu asıl anlamını

Firak yanmaktır bizde, vuslat kül olmak

Kimseler okumasın, anlamasın zararı yok

Bize nasip oldu ya yazmak aşkın kitabını”**

Çektiği filmlerde, sanata dair çabalarında da eşi Ayşe Uluçay ve evlatlarının desteğini unutmamak gerekli. Yazdıklarını dinleyen, filmlerinin çekiminde daima en başta destek olan onlar olmuştu. Ahmet Uluçay’ın 2004 yılında Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak filmi için ödül alırken yaptığı konuşmasında: “Bu filmi eşim Ayşe’ye adadım ve ödülü onun adına alıyorum. Sinema yapmak için, onu buradaki birçok insanın tanımadığı bir yoksulluğun içine ittim. Büyük yönetmen odur…” diye bahsetmişti eşinden.

"Her geçen gün daha fazla çocukluğuma eğiliyor, bir daha asla geri dönmeyecek olan o günlerin ardından ah vah ediyorum. Bu ah vahlar, içimde sürekli yankılanıyor; yankının yankısı, yankının yankısının yankısı... Karşılıklı aynalardaki görüntüler gibi sonsuza dek uzanıyor ve bir çığğa dönüyor. Başka türlü davranmak elimden gelmiyor. Hayatım bir ağıta dönüyor. Zılgıt, böyle bir ruh halinin dışavurumu mu acaba? Hüzzam makamı bir hüzün var içimde."*3

Ahmet Uluçay'ı keşfetmem hususunda Güven Adıgüzel' e de ayrıca teşekkür etmek isterim. Benim dünyamın baş köşesindeki insanlardan biri oldu Ahmet Uluçay, keşfettiğim günden bu yana en sevdiğim yönetmen. Değerli yönetmen hakkındaki çok sevdiğim bir cümlesini not alıp saklamışımdır: "Sıcak, samimi, idealist, hayallerine tutkuyla inanmış, benzersiz bir adamdı. Mesele sadece sinema değil. Yani bir şeye bu kadar tutkuyla bağlanmak, dünyayı değiştireceğine inanmak ve bu uğurda imkansızlıklar denizinde yüzerken bile vazgeçmemiş olmak. Bunlar bize böyle bir dünyada çok şey söyleyecektir."

Edip Cansever'in "Mendilimde Kan Sesleri" şiirinin Ahmet Uluçay için yazıldığını düşünmüşümdür hep. Rüyalarının peşinde, çocuk gözleriyle bakıverir şiirin içinden. Kaderin bir cilvesi olacak ki hastalığını biliyormuşçasına şiir,

"Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar

Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar

Mendilimde kan sesleri."

dizeleriyle biter. Ömrü, kalbi hakkıyla temsil etmek. Evet, Ahmet Uluçay bunu başarabilmiş nadide insanlardan biriydi. 2007 yılında çekimlerine başladığı filmi Bozkırda Deniz Kabuğu’ nu sağlık sorunları sebebiyle yarıda bırakmak zorunda kaldı. 2 Aralık 1954 yılında Kütahya’nın Tavşanlı ilçesinin Tepecik Köyü’nde dünyaya gözlerini açan Ahmet Uluçay, 2009 yılında beynindeki tümör sebebiyle İstanbul’da tedavi görürken zatürreye yakalanarak ahiret hayatına göç etti.  Bir Ahmet Uluçay vardı; gayretleri, yaşadıkları, yaptıkları ve her şeyiyle daima var olmaya devam edecek. Gönlümüzü, ruhumuzu, kalbimizi “gımıldativerdi.”

"Allah'ım, lütfen bana güç ver, sağlık ver, kendime güven ver! Allah'ım, lütfen, sevdiklerinin hürmetine, duasını kabul ettiklerinin hürmetine... Allah'ım, beni yardımına layık kıl! Kimseyi incitmeme, kimsenin kalbini kırmama, senin hoşuna gitmeyen hiçbir fiili işlememe izin verme! Allah'ım, senden istemeye yüzüm olacak kadar temiz olmak, temiz kalmak istiyorum. Lütfen Allah'ım... Ey, kendisinden isteneni lütfetmek şanından olan, Ey Sevgi, Ey Merhamet, Ey Sımsıcak Rahmet... Beni duyduğunu biliyorum. Beni kendinsiz bırakma, lütfen!.."*4

Heyecanımızı, gayretimizi, umudumuzu artıran insanlar, iyi ki varlar. Gönül hanemizi onaran, ruhumuzu samimiyetle mayalayanlar. Karpuz kabuğundan gemiler, koltuk değneğinden kanatlar yapanlar.

Rahmet ve dua ile…

“Kara dağlar taht kurmuş gönlümüze

Onların gözleri korkar ve derler

“Beşiğin ardı gurbettir”

Bizim ise aramızda ışıktan atlara binsen

Aşılmaz mesafeler

Leyla benim içimdedir”**

Ahmet Sefa Yalçın

Agâh Kültür Dergisi 2. Sayı

Kaynakça:

**Leyla’ya Mektup, Ahmet Uluçay, Şiir, İkindiyazıları Dergisi, Sayı 100, sf.5

*1 Sinema İçin Bunca Acıya Değer mi?, Ahmet Uluçay, Günce, Küre Yayınları, Sf. 24

*2 Sinema İçin Bunca Acıya Değer mi?, Ahmet Uluçay, Günce, Küre Yayınları, Sf. 34

*3 Sinema İçin Bunca Acıya Değer mi?, Ahmet Uluçay, Günce, Küre Yayınları, Sf. 73

*4 Sinema İçin Bunca Acıya Değer mi?, Ahmet Uluçay, Günce, Küre Yayınları, Sf. 85

*Küller ve Kemikler, Ahmet Uluçay, Anlatı, Küre Yayınları

*Kendi Rüyasında Uyanan Derviş Ahmet Uluçay, Güven Adıgüzel, Deneme, Profil Kitap