Doğu Ekspresinde Cinayet’, karlar altında kalan trenin içinde yaşanan entrika dolu bir yolculuğu anlatıyor. Film Agatha Christie‘nin romanından uyarlanarak perdeye taşınmış. 1933’de İstanbul’a gelen Agatha Christie, kaldığı Pera Palas Oteli’nde şehirden etkileniyor. Ve İstanbul’dan Londra’ya kadar giden Doğu Ekspresi’ni ilham alarak kitabı yazıyor. Kitabı yazmasından bir yıl sonra, 1 Ocak 1934’te ise ilk basımı gerçekleşiyor.

Johnny Depp ve Kenneth Branagh‘ın başrol oyunculuklarını üstlendiği filmde aynı zamanda filmin yönetmeni olan Kenneth Branagh yani Hercule Poiro bir cinayet ve pek çok hikâyeyle karşı karşıya kalıyor. Önceleri olayı üstlenmek istemese de bir şekilde trene dâhil olmasını sağlayan arkadaşı Bouc yani Tom Bateman’a yardım etmeyi kabul ediyor. Hercule Poirot da mı kim? O, ülkenin hatta dünyanın en iyi dedektiflerinden biri. Bakalım Poirot cinayeti aydınlatabilecek mi?

Gerçeği dışardan değil içerden bulabiliriz

İsminden anlaşılacağı üzere bir cinayet olayını anlatan filmde, önceleri basit bir cinayetmiş gibi dursa da zamanla olaylar daha da karmaşıklaşıyor. Olay yerinde Hercule Poirot’un zihnini bulandırmak için pek çok iz ve izlenim bırakılıyor. Bırakılıyor diyorum çünkü bu bilinçli bir şekilde yapılan bir durum. Ama her şeye rağmen farklı bir zihin yapısına sahip olan Poirot, bütün karmaşıklığına rağmen olayın örgüsünü tamamlamaya ve anlamaya çalışıyor. Film bittiğinde şu soru takıldı aklıma: Sahi, bir maktulü kaç kişi öldürebilirdi? Zihnim buna cevap arayadursun, Poirot çaresiz kalıyor ve insanları vicdanlarıyla baş başa bırakarak başka olayları aydınlatmak için trenden ayrılıyor.

Film başlangıçta sakin ve yavaş ilerliyor. Ta ki Johnny Depp’in yani Bay Rachett’in odasında ölü bulunmasına kadar… Derken olaylar hızlanıyor. Bu sırada trendeki herkes şüpheli durumuna düşüyor. Hercule Poirot görüşmeye önce Bay Rachett’in yardımcısı ve yaverinden başlıyor. Bazı ipuçları yakalasa da emin olamıyor. Maktulün odasında bulduğu ‘H’ harfi işlemeli mendil, içi boş bir ilaç kutusu, bir pinpon temizleyici ve yakılmış notları alarak durumu farklı açılardan değerlendirmeye çalışıyor. Trende doktor, mühendis, öğretmen ve üst düzey yolculardan oluşan grupla tek tek görüşmeler yapıyor. Olayın aydınlatılmasında önemli paya sahip olan davranışları da sürekli olarak göz önünde tutuyor.

Cinayetin işlendiği gece sabah karşı tren karlar altında kalıyor ve yoluna devam edemez hale geliyor. Bu durum ise dedektifin cinayeti kimin işlediği konusunda daha rahat çözüme ulaşmasında zaman kazanmasına neden oluyor. Trendeki arızalar giderilip raya oturtulduğunda ise her şey gün yüzüne çıkıyor. Yakılan nottaki mesajı anlamak için çabalarken Hercule Poirot’un şu sözü dikkatimi çekti: “Gerçeği dışardan değil içerden bulabiliriz.” Bu söz aslında sadece bir cinayeti çözme konusunda değil aklımıza takılan çözüme ulaşamadığımız pek çok durum için geçerli olabilir. Bir şeyi açıklığa kavuşturmak ve anlamak istiyorsak birincisi o olayın içindeymiş gibi onu sorgulamak ve anlamak, diğeri ise genel düşünmek gerekir. Sürekli olarak olay skalasını içeriden dışarı, dışardan içeriğe doğru git-gellere boğarak anlamaya çalışmak pek çok karmaşık yapıyı ortaya çıkartabilir.

Bakış açısını değiştirmek

Başlarında fazla bir beklentiye girmesem de daha sonradan fark ettim ki film o kadar beni içine almıştı ki tıpkı Poirot gibi şüpheliyi bulmak için zihnimde onun kaçırdığını düşündüğüm ipuçlarını birleştirmeye başlamıştım. Cinayet anında içeriden sesler gelmiş ve bu seslere karşılık olarak bir kadın sesi duyulmuştu. Bunun akabinde ise koridor nöbetçisi odayı yoklamış ama kayda değer bir şey bulamamıştı. Bunun üzerinden giderek olayı anlamak için zihnim de meşgul olmaya başlamıştı. Şunu da demeden edemeyeceğim; bu tarz durumlarda insanın gerçekten çok dikkatli olması gerekiyor. Dikkatin de ötesinde ne yapmaya çalıştığını önce kendisinin bilmesi ve anlaması gerekiyor.

Görüşmelere başlanıldığı sırada Hercule Poirot, Bay Rachett’ın geçmişte karıştığı bir olayı hatırlıyor. Bu durum üzerinden olayları ve görüşmeleri birleştirmeye başlıyor. Bütün tahminlerimde yanılan ben her seferinde nasıl olur diye kendi kendime söylenirken gitgide cinayetin çok farklı bir boyutu karşıma çıkıyordu. Bu ara Poirot kaygılanıyor ve kendi kendine olayın gerçek yüzünü neden bulamadığını sorguluyor. İşte tam da bu sırada aslında yolcuların hepsinin yalan söylediğini anlıyor. Herkesi yeniden bir araya toplayarak elde ettiği ipuçlarından, yolcuların yalan söylediklerini doğrularıyla birlikte ortaya koyarak gerçek suçluyu bulmuş oluyor.

Doğu Ekspresinde Cinayet tarz olarak gerilim ve polisiye olarak tanıtıyor sizlere kendini. Ama sandığımız gerilim filmlerinden öte birbiri ardına devam eden konuların işleyişinden bahsedebiliriz. Ben izlerken filmde bir açık göremedim. Genel gidişatıyla ilgili söylemek gerekirse beğendiğim bir film oldu. Film, insanın bakış açısını değiştirmesinin ne kadar önemli olduğunu ve bunun için bütün dikkatini toplamasını gerektiğini de izleyiciye sunuyor.

Hatice Kübra Karadeniz