Osman Eriş’i bulabilmek için geçtiğimiz yaz, günlerce uğraştığımı hatırlıyorum. Gerçi yıllardan beri arıyordum ama nasip geçtiğimiz yaza imiş. Osman Eriş, 1990’larda ve 90’ların şartlarında iki -bence- önemli kaset çıkartmış ama sonra tahmin edebileceğim gerekçelerden dolayı geri çekilmiş, adeta suskunluğun gizemli evine kaçmış bir müzisyen...
Benim de aranjör olarak çalışmaktan büyük keyif aldığım Gündoğar ile ortak olarak yayınladıkları ilk ürünü “Haykırmak Dünyaya” ve ardından solo olarak çıkardığı “Sevda Denizi”, 90’larda elimi uzattığım vakit dinlemek için sabırsızlandığım kasetlerin başında geliyordu. Kuşkusuz teknik sebeplerden kaynaklanan ve o yılların çalışma şartlarını göz önüne aldığımız vakit anlayış ile karşılayabileceğimiz (özellikle kayıt kalitesi açısından) eksikliklerine rağmen “Sevda Denizi”ndeki nitelikli besteler her zaman ilgimi çekmiştir.
Osman Abinin bu özgün çalışmalarının, katı ve yoğun ideolojik algılarına sıkışma riskini her zaman taşıyan 90’ların dünyasında, öneminin tam anlamı ile kavranamadığını düşünmüşümdür hep. Dolayısıyla o da, birçok nitelikli işler yapma gayretinde olan sanatçı ağabeyler, arkadaşlar gibi tahmin edebileceğim duygusal kırılmalar yaşayıp evine çekildi. Adeta ortadan yok oldu. Bu yok oluş benim için hep bir gizem olarak algılanmıştır. Çünkü bir şekilde o yıllarda ya da sonraları eser ortaya koymuş çoğu isim ile irtibat kurmak mümkündü. Ama Osman Eriş’e “erişmek” kolay değildi.
![]() |
Osman Eriş'in sesindeki sahicilik
“Sevda Denizi”, bağlama, gitar ve sadece bir altyapı üzerine tamamlanmış abartısız bir kasettir. Ama bu sadelik o kadar sahicidir ki, etkisini üzerinizde günlerce hissederdiniz. Benim için öyle oldu. Her dinlediğimde kulağımın derinliklerine kadar kaydedilen besteler günlerce bana eşlik eder, hatta eşlik etmenin de ötesinde duygu yoldaşım olurdu. Muhtemelen gitarı Gündoğar çalmıştır diye düşünüyorum. “Muhtemelen” diyorum, çünkü kasette enstrümanistlerin ismi yazmıyordu. Bağlamayı da yine Osman Abi icra etmiştir. Bağlamanın da çok temiz ve iyi çalındığını not düşeyim.
Kasetin bütününe yayılan davudi ama bir o kadar yumuşaklığını içinde barındıran ses, sizi kavrar hemen. Ben her zaman şarkıyı seslendiren kişinin, eseri sahici bir duygu ile okuyup okumadığını, bir şekilde çıkardığı sesin rezonansları arasında gezindiğini ve bunun iyi bir dinleyici tarafından anlaşılabileceğini test etmişimdir. Osman Abinin sesinde de bu sahicilik mevcuttu.
“Beste” denen bu ses kirliliği içinde biraz vefa lütfen!
“Sevda Denizi” kasetindeki eserleri neden bu vakte kadar diğer müzisyen arkadaşlar fark etmediler, benim için anlamak mümkün değil. Bu yüzden ben “vefa” duygusunun giderek geri çekildiğine şahitlik etmekten dolayı acılar içindeyim. Belki tanış olmasak da üzerimizde, yazdığı kitaplar, çıkardığı dergiler, -müzisyen ise- söylediği şarkılar ile emeği olan, yani hem zihinsel, hem duygusal bir olgunluğa ulaşma yolu içerisinde bize kapılar aralayan sayısız isim var kuşkusuz. Onların anlamlı geri çekilişlerinin mutlak kendi dünyalarında bir karşılığı vardır. Bunun bilincindeyim. Ama hiç mi birisi çıkıp da, “şu isimlerin üzerimizde emeği söz konusu” demez, bu hakkı teslim etmez. Yaşadığımız zaman artık “hakkın teslim edilmediği” bir heyulaya doğru evriliyor, ne yazık!
İnsanların çeşitli duygularını sömürerek, içinde bulundukları camiada adeta “pop” bir ürün haline gelen, bundan büyük moral ve maddi rant elde edenler karşısında, sürece dahil olmak istemeyen ve bu ahlaklı duruşları ile geri çekilen isimlerin, neden geri çekildiği kavranamıyorsa, artık birbirimize erdem, ahlak, vefa, medeniyet, irfan vs. gibi volümü yüksek kelimelerden toplanmış cümleler kurmayalım.
Ben olsa idim, yıllardır suskun duran Osman Eriş gibi bir müzisyene, besteciye sahip olduğum için öncelikle “gurur” duyar idim. Bestelerini okumak için yarışır, birbirine benzeyen fabrikasyon ve adına ne yazık ki “beste” denen ses kirliliği içinde temiz bir adres olarak ilk onun kapısını çalardım.
Genç kuşaklar bütün bu birikimden haberdar olmalı
Osman Abinin 90’larda çıkardığı “Sevda Denizi” kaseti, bir gün mutlaka yeniden daha farklı bir altyapı üzerine kendisi tarafından okunmalı. Ve belki bizler, farklı farklı müzisyenler bir proje etrafında “Osman Eriş Besteleri Saygı Albümü” ile bu nitelikli çalışmaları yeniden gündeme taşımalıyız. “Ne Dersin”, “Sevda Denizi”, “Dosta Haber”, “Sabır” ve daha başka güzel besteleri yeniden kazandırmak gerekli müzik dünyasına. Dolaşıma sokup, genç kuşakların bütün bu birikimden haberdar olmaları sağlanmalı. Eğer bir gelenek oluşacak ise bu, böylesi isimlerin eserleri üzerinden gerçekleşebilir ancak.
Geçtiğimiz yaz artık karar verdim ve irtibatı olabileceğini düşündüğüm çoğu arkadaş ile yoğun bir telefon trafiğinden sonra nihayetinde bir e-mail adresine ulaşabildim. Bir zaman sonra e-mailime cevap geldi. Heyecanla bir gece, yazılan telefonu aradım. Kulaklarımda adeta 90’lı yıllardan beni çağıran bir ses... Bana hiç yabancı olmayan bir ses... Huzur verici... Sanki sohbetten daha dün ayrılmışçasına samimi, içten, naif… Uzun uzun konuştuk Osman Abi ile.. En çok da “Sevda Denizi” kaseti üzerine...
Sohbetimiz sırasında beni en çok sevindiren mesele, Osman Abinin müziği bırakmaması ve çok sıradışı, nitelikli bir albüm çalışması içerisinde olduğu idi. Bu beni müthiş derecede heyecanlandırdı. Şimdi Osman Eriş’in kaldığı yerden devam etmesini bekliyorum. Yeni albümünü ise dört gözle…
Selçuk Küpçük yazdı