“Allah” lafzı Türkçede ses tonu ve vurgu ile yeni anlamlar yüklenir. Duruma, vak’aya göre söylenişi farklılaştığı için, Allah lafzı aynı anlama gelmez o zaman. Allah diyerek seven, sevinen; Allah diyerek öfkelenen; Allah diyerek şaşıran; Allah diyerek savaşa giden ve Allah diyerek ölen milletimizin bir özelliğidir bu.
Hatırlayınız, savaşa gidenlerin ağzından çıkan “Allah” lafzı ile; hastanın Allah demesi arasında ses, vurgu, tonlama ve anlam farkı vardır. Şaşıran, sevinen, öfkelenen kişilerin de Allah lafzını seslendirmesi farklıdır.
Acaba “Gelin Allah diyelim” ilahisi ile Koca Yunus Emre’miz bizi nereye çağırıyor?
Zikre/tesbihe ve o zikir/tesbih ile kalbimizin pasını silmeye, sonra da âlemler seyretmeye…
Bu şiiri söyleyebilmek için seyr ü sülûk etmiş olmak lazım.
Yunus bu dizesi ile “Kalp paslanan bir şeydir” diyor. Kalbimizi, paslandıran şey ise günahlarımızdır. Hadis-i şerife göre küçük de olsa bir günah, kalpte iz bırakır. Böylece o küçük izler bir zaman sonra bütünüyle kalbi kaplar ve onu paslandırır. Paslanan kalp de ibadetten zevk almaz hale gelir, ahireti unutur, böyle şeyleri işitmekten bile rahatsız olur.
Ermişimiz bize kalbimizin nasıl nurlancağının reçetesini veriyor. O reçete de Allah demektir, Allah’ı zikretmektir, tesbih etmektir.