Neşet Baba’yı kaybettik. Garibim adamlardandı. Göynü genişti, “hata benim” diyenlerdendi. Devlet sanatçılığı ödülünü reddetmişti. Makam mevki peşinde değildi. Sanatçı olmanın kadrini bilirdi. İki büyük nimetten bahsetti. Gerçekten anlayana yeryüzünde dost yoktur. “Ya beni de götür ya sen de gitme diyecek” kadar fütüvveti bilendi. Abdaldı. Abdallar Horasan’dan gelenlerdendir. Bu dünyaya ses verdi. Bu dünyadan Neşet Baba geçti. Babai Sultan yürüdü Hakka Dost. Gayrı dayanamam ben bu hasrete...

Neşet Ertaş
(+)

Garipliğini isyana taşımadı, ayrışmalara yol vermedi

Neşet Ertaş’ı bu toprağın ortak değeri yapan sır neydi? Bu bir terkiptir. Bir söyleşisinde, “Abdal köylerinde kendi yaşıtlarımla oynardım. Ancak ben babamın arkadaşıydım, bir köye gittiğimizde babam saz çalardı, ben de yanında olurdum. Bir gün bir köyde çocuklarla oynadığım sırada birinin ‘Biz topraktan hasıl olmuşuz, siz fışkıdan’ dediğini duydum. Bunu babasından duymuş ki bize söylüyor” demişti.

Çocukluğunu yaşayamadı, iteklenmişti. İteklenmişliğini benimsedi, bağrına bastı. Ad belledi. Gariplik böyle başlamıştı. Yaktığı türkülerde kullandığı “Garip” mahlasının nedeni budur. Nitekim bunu, “Soyadı yokken bize Garipler derlermiş. Gerçekten de biz garip, yani ezilmiş, hor görülmüş, Abdal diye nitelendirilmiş, aşağılanmışızdır. O gariplik bende kaldığı için garibim diyorum” şeklinde ifade edecektir. Ancak garipliğini isyana taşımadı; ayrışmalara yol vermedi. Sessiz yaşadı. 1957’de İstanbul’da Şençalar Plak’ta okuduğu ilk resmi bozlak da babasına ait olan “Neden garip garip ötersin bülbül” oldu.

Babası Muharrem Ertaş. Bozlak söyleyişin ustası oydu. “Kalktı göç eyledi Avşar elleri” bir çırpınışın, koparılışın çığlığı gibidir. Bu Türkmen/Abdal hissiyatın düğümü babasıydı. Neşet Ertaş onu yeniden yorumladı. “1938 yılında Kırtıllar Köyü’nden Döne’den doğma Muharrem Ertaş’ın oğlu” diye tanıttı kendini. İlkokula giderken önce keman ve sonra bağlama öğrendi. Babası ile beraber düğünlerde türkü söyledi, saz çaldı. Derken babası askere alındı.

Neşet ErtaşTürkmen/ Abdal müzik birikiminin yeni bir yorumu

Aç kaldı. Ankara günleri. Gıdasızlık. Hastalık. Evinin kirasını ödeyemeyecek durumdaydı. Sonra kardeşinin gönderdiği bakım kağıdı ile Almanya’ya gitti. Tedavi görmekteydi. Bir yandan düğünlere gidiyordu. Türküleri sağda solda okunuyor, kasetleri korsan basılıyor, kendisinin olduğu söylenmiyordu. Bunlar Usta’yı üzüyordu. Almanya’yı acı yurt belledi. 23 yıllık vatan hasreti böyle başladı. Çok acılar çekti. Gurbet yıllarında kendisine “Bozkırın Tezenesi” lakabı verildi. 2000 yılında İstanbul’da verdiği konserle ülkesine, halkın bağrına döndü. İTÜ Devlet Konservatuarı kendisine fahri doktora ödülü verdi. Devlet sanatçılığı ödülünü ise “Halkın sanatçısı olarak kalmak benim için en büyük mutluluk” diyerek geri çevirdi.

Bayram Bilge Tokel’e göre türküsü, abdal geleneğine bağlı olan Muharrem Ertaş, Hacı Taşan ve Çekiç Ali’den de farklı olmakla beraber hepsinin esrarlı bir bileşkesi, Türkmen/ Abdal müzik birikiminin yeni bir yorumudur. Okuduğu her eseri, kendisine ait olmayan bir türküyü bile öyle bir yorumlar, ona öyle bir ruh verir ki, adeta yeni bir beste ile karşı karşıya olduğu hissi doğurur. Bunun nedeni, acıları, yaşanmışlığı hiç bir yapmacıklığa tevessül etmeden, olduğu gibi aktarması; kendini, kendi özünü ve hissettiklerini saza, söze dökmesidir.Neşet Ertaş

Dünyayı kanılmış bir yalan görmektedir

Neşet Ertaş’ın özelliği birleştiriciliğidir. Bu herkesin başarabileceği bir şey değil. “Halka aitim” dediği şeyi yaşayarak gösterdi. Halkın namus, ahlâk değerlerini yansıttı. Dostluğu ve kalbî bağlanışları zikretti. Hesapsızlığı söyledi. Gönül Dağı’nda, “Dost elinden gel olmazsa varılmaz/ Rızasız bahçenin gülü verilmez/ Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez/ Gönülden gönüle gider yar oy yar oy yar oy yar” mısraları, vermenin-almanın rızaya, dostluğa dayandığının ifadesi olarak yorumlanabilir. Kalp adamı idi, ona da ancak göynünden/sinesinden davrananlar ulaşabilirdi.

Geçiciliği ifade etmesi de değerlendirilmelidir. Türküsü de kendi gibi garip olanı, gurbette olanı dillendirdi. Garip adam gülmez diyecektir: “Garibin dünyada yüzü gülemez/
Her zaman işleri zordur garibin/ Sever sever sevdiğini alamaz/ Bülbül kimin işi zordur garibin.
” Dünyayı kanılmış bir yalan görmektedir. Elde edilmişlerin bir gün elden çıkacağına dair hikmetler söyledi. İnsanın varoluşunun cahilliğini, Allah’ın “insan ki cahildir ve zalimdir” ayetinin hikmetini dillendirdi. “Cahildim dünyanın rengine kandım/ Hayale aldandım boşuna yandım/ Seni ilelebet benimsin sandım.” Dünya geçti geçiyor. Ağla sazım, sözüm. Bir turna daha “Ya Hakk” dedi, yürüdü.

 

Lütfi Bergen yazdı