Fudayl b. İyad eşkıyalığı ile nam salmıştır. Çetesiyle bir kervanı soyacakken kervandan bu haberi alan bir kimse parasını pulunu alıp çöle kaçar ve gördüğü bir çadıra sığınıp çadırdaki adama parasını emanet eder. Kervanın yağma olduğunu, eşkıyalarca kervana el konduğunu öğrendikten bir müddet sonra ise paralarını kendisine emanet ettiği kişinin eşkıyaların reisi Fudayl b. İyad olduğunu anlar.

Fudayl b. İyad, kervanda kendisine emanet edilen para dışında nerdeyse hiç nakit para bulamadıkları halde şu harikulade sözle paraları sahibine teslim eder: “O, hakkımda hüsnüzan besledi ve ben de Allah Teâlâ hakkında hüsnü zan besliyorum. Ben onun hakkımdaki hüsnü zannını doğru çıkardım. Belki Allah Teâlâ da kendisi hakkındaki hüsnü zannımı doğru çıkarır.”

İşte tam da bu söz üzerine erişebildiğim kaynaklardan Fudayl b. İyad hakkında bilgi toplarken Muhammed Emin Yıldırım Hocamızın Siyer TV’de yaptığı “Büyüklerin Dünyası” dersinin videosuna rastladım, konu Fudayl b. İyad’dı ve tabii ki büyük bir keyifle izledim. Böyle bir zatı yazabilmek ve anlatabilmek zor; bu sebeple etba-i tabiin’in büyüklerinden olan bu zatı hocamıza sorduk.

Fudayl b. İyad hazretlerinin hayatı için “eşkıyalıktan evliyalığa” diye bir tabir kullanıyorsunuz. Bize kısaca hazreti ve hidayet hikâyesini anlatır mısınız?

Öncelikle tarihimizin yüz akı şahsiyetlerinden biri olan Fudayl b. İyad’ın tanınması adına attığınız bu adımdan dolayı size teşekkür ederim. Yapılan bu söyleşinin de pek fazla tanınmayan, ancak kesinlikle tanınması gereken bu âlimimizin bilinmesine vesile olmasını Rabbimden niyaz ederim.

Tarihler Hicri 107’i (Miladi 725’i) gösterdiğinde İran’da Horasan’ın Ebiverd kasabasında dünyaya merhaba diyor, Fudayl b. İyad. Soyu konusunda epey ihtilaf vardır. Aslen Türk mü, Arap mı, Fars mı olduğu tartışılmıştır. Yine babasının Buhara’dan, Semerkant’tan geldiği söylenmiştir. Ama en doğru görüş; Arapların meşhur kabilelerinden biri olan Temim kabilesinin Yerbu boyundan olduğudur.

Çocukluk devri Ebiverd kasabasından geçiyor; gençlik yıllarına gelince, çok yakışıklı, çok güçlü ve gösterişli bir hale geliyor; arkadaşları içerisinden sıyrılıyor; yaşı yirmilere varmadan bir çete lideri oluyor. Kurduğu çete ile Merv kasabasıyla Ebiverd arasında eşkıyalık yapmaya başlıyorlar. Ancak burada bir hususa dikkat çekelim; öyle basit şeylere tenezzül eden bir çete değil; fakir fukarayı soyan bir çete de değil; biraz hali, vakti yerinde olanları yani zenginleri soyan bir çete oluyorlar. Bu vurgunları yaparlarken, hem namazlarını kılıyorlar, hem de Kur’an’larını okuyorlar. Yani öyle namazdan, niyazdan habersiz insanlar da değillerdir. Bu halleri ile biraz bizim çağımızın insanına benzer durumları vardır. Her türlü sıkıntı var hayatlarında; buna rağmen namaz da var, oruç da var, Kur’an da var.

Hatta şöyle diyelim; çete lideri Fudayl, adamlarına cemaatle namaz kıldırıyor, namaza katılmayan adamını çeteden atıyor; böylece vurguna çıkıyor ve gelen geçen kafileleri -bunlar hac maksadıyla olsa bile- de soyuyorlardı. Bu çete öyle meşhur olmuştu ki; Irak ve İran tarafından gelen kervanlardan soyulmayan kalmamıştı. Fudayl’ın adını duymayan yoktu; herkes onun çetesinin korkusu ile ne yapacağını şaşırmıştı. İşin bir başka yönü de bu çete, soydukları malların çoğunu fakir fukaraya, ihtiyaç sahiplerine dağıtıyorlardı.

Gençlik yılları böyle giderken, Fudayl, Merv şehrinde bulunan bir cariyeye âşık olmuştu. Bu aşkını bir müddet insanlardan gizlemiş, kimselere bir şeyler demeden o cariyenin olduğu evin yakınlarına bazı geceler gider olmuştu. İşte o gecelerin birinde o cariyenin evine doğru giderken, evin duvarının yakınlarına geldiğinde içeriden dışarıya süzülen bir Kur’an sesi duydu. Kur’an’ı okuyan zat, tam o esnada Hadid Sûresi’nin 16. ayetini okuyordu. Bu ayetle birlikte Fudayl b. İyad’ın dünyası değişiyor, eşkıyalıktan evliyalığa doğru bir yolculuk başlıyordu.

Burada dilsel bir hususa da dikkat çekmemiz yerinde olacaktır. Biliyorsunuz Arapçada, “eşkıya” kelimesi, “şakî” kelimesinin çoğuludur. Ama biz Türkçede bazı Arapça kelimelerin çoğulunu tekil anlamda kullanırız; mesela, “evliya” kelimesi gibi. “Evliya” da “veli”nin çoğuludur; ama biz “evliya”yı da tekil kullanır, çoğulu için de “evliyalar” deriz. Aynı şekilde “evlat” kelimesi de böyledir. Aslında “evlat” Arapça “çocuklar” demektir; tekili “velet”tir; ama biz “evlad”ı tekil kullanır, eğer çoğul yapmak istiyorsak “evlatlar” deriz.

Dolayısı ile Fudayl b. İyad için “Eşkiyalıktan evliyalığa uzanan bir hayat” diyoruz, ancak Arapça kullanımı da dikkate alarak “Şakîlikten veliliğe uzanan bir hayat” demek daha doğrudur.

Çok farklı bir hayatın sahibi olan Fudayl b. İyad, Hicri 187 Muharrem (Miladi 803 Ocak) ayında, hicri olarak 80 (miladi olarak 78) yaşlarında Mekke’de vefat etti ve Cennetü’l-Mualla’ya defnedildi. Allah kendisinden ebeden razı olsun.

Hocam, hazretin Hadid Sûresi’nin 16. ayetini duyarak dünyasını değiştirdiğini söylediniz. Utbe b. Gulam ve Malik b. Dinar gibi büyüklerin de bu ayet-i kerimeyi işitip tövbe ettiklerini biliyoruz. Bu ayet-i kerimenin önemini arz eder misiniz?

Hadid Sûresi’ndeki ayette Rabbimiz buyurur ki:

أَلَمْ يَأْنِ لِلَّذِينَ آمَنُوا أَن تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ اللَّهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ الْحَقِّ

“İman edenlerin Allah’ı anma ve Hak’tan inen Kur’an sebebiyle kalplerinin saygı ile yumuşamasının zamanı gelmedi mi?...”

İnsan kendisini her ayette olması gerektiği gibi bu ayette de muhatap olarak Kur’an’ın karşısına koysa, yapılacak tavır, Fudayl b. İyad’ın ya da sizin sorunuzda belirttiğiniz diğer İslam büyüklerinin tavrı olmalıdır. Belki de bu çağın insanı olarak yapmayı beceremediğimiz iş de budur. Yani Kur’an’a kendimizi muhatap kılamamak, söylenen hakikatleri üzerimize alamamak… Eğer ayet sadece kulakla değil, onunla birlikte kalp ile de dinlenilse, Rabbimizin ne kadar önemli bir hususa dikkat çektiğini daha iyi anlarız. Aslında ayet, taş kesmiş kalpleri şefkatle yumuşatmakta, kalpten kalbe yollar açmaktadır. Yeter ki, dinleme gerçek manada gerçekleşmiş olsun.Muhammed Emin Yıldırım

Fudayl b. İyad, bu ayeti o anda duyar duymaz Hz. Ömer gibi, aynı onun tepkisi ve Ömerce bir seda ile, “Evet, Ya Rabbi o an geldi” diyerek haykırdı. el-Hadî olan Rabbimiz, o anda bu ayet ile Fudayl’in kalbinin kapalı kapılarını hakikate açtı ve duyduğu bu ayet onu hidayete taşıdı. Nasıl ki, Hz. Ömer’i duyduğu Taha Sûresi’ndeki ayetler imana taşımıştı ise, Fudayl’i da duyduğu Hadid Sûresi'nin 16. ayeti gerçek manada imana taşıyacaktı. O anda büyük bir sarsıntı geçiren Fudayl, hemen orayı terk etti ve bir mağaraya doğru çekildi. O gün sabaha kadar bu ayeti okuyup Allah’a tevbe etti.

Sabahın erken saatlerinde bazı sesler duydu mağaranın dışında; biraz dikkat kesildi o seslere ve bir kervan olduğunu anladı. O kervandakiler birbirleri ile konuşuyorlar ve diyorlar ki: “Burada Fudayl diye bir şakî var; eğer onun çetesine yakalanırsanız, o sizi şöyle soyar, böyle soyar.” Fudayl gözyaşlarını tutamadı: “Allah’ım! Demek ben insanların kalbine böyle korku salmışım; ama sana binlerce şükür olsun ki, sen benim kalbime korku saldın ve sana karşı haşyetimi arttırdın” dedi.

O günden sonra Fudayl artık şakîliği bırakacaktır; arkadaşlarını toplayacak, onların ısrarlarına rağmen çeteyi dağıtacaktır. O şimdi, yaşadığı zaman diliminin Ebû Zer’i olacaktır. Tövbesinin daimi olması için de o bölgeyi terk edecektir. Bu çok önemli bir husustur. Eğer Fudayl, çevresini değiştirmeseydi, belki de Fudayl olamayacaktı; ama anında tevbesini derinleştirme adına böyle bir adım atacak ve memleketini terk ederek Kufe’ye gidecekti. Artık onun için yepyeni bir hayat başlıyordu. İlim, zühd, ibadet ile devam edecek neredeyse 40 yıl sürecek bir hayat…

Kufe’ye gelince, İmam Ebû Hanife’nin, Süfyan-ı Sevri’nin ve A’meş’in yanında ilim tahsil etmeye başladı. Çok kısa zamanda adından söz ettirecek kadar ilimde zirveleri zorladı. Keskin bir zekâ, güçlü bir hafıza ve ibadetlerine verdiği önem ile tanındı ve birçok insan ondan ders almaya başladı. Çok güvenilir bir hadis ravisi oldu; hatta başta İmam Şafîi olmak üzere, Yahya b. Said, Abdurrahman el-Mehdi ve niceleri ondan hadis aldılar.

Fudayl b.Iyaz hazretlerinin lakabı var mıdır? Hangi özellikleri ön plana çıkmıştır? Hazrette hangi sahabilerin neşvesi vardır?

Bu sorunuza cevap vermek için önce onun evliliğinden de bahsetmemiz gerekecek. Fudayl b. İyad ilim yolunda ilerlerken evlendi; Allah ona bir erkek çocuğu nasip etti. Çok sevdiği Hz. Ali’nin ismini oğluna verdi. Fudayl b. İyad’da inanılmaz düzeyde Ehl-i Beyt sevgisi vardı. Hatta bu sevgiden dolayı bazıları onda Şiilik temayülü olduğunu iddia ederler ama doğru değildir; bu iddia devrin siyasi rüzgârının bir neticesidir. Fudayl, bu oğlundan dolayı Ebû Ali künyesi ile anılır oldu. Ali büyüdü, 30’lu yaşlara vardı; babasını geçecek düzeyde bir zahid ve abid oldu. Öyle biri oldu ki, babası kadar bölgede tanınmaya başladı.

Baba oğul ikisinin de ortak yönü Allah’tan hakkı ile korkmaları, haşyeti en ileri düzeyde hayatlarına hâkim kılmaları idi. İbrahim b. Eş’as onun hakkında şunları söylüyor: “Fudayl’dan daha çok Allah korkusunu kalbinde taşıyan birini görmedim. Çünkü o Allah’ı anınca veya yanında Allah anılınca, ya da Kur’an-ı Kerim dinleyince korku ve hüzün zahir olur, gözleri dolar ve çok ağlardı. Hatta yanında bulunanlar onun bu halinden ötürü kendisine acırlardı. Devamlı hüzün ve devamlı tefekkür halinde idi. İlmiyle, almasıyla, vermesiyle, cömertliğiyle, kızması ve sevinmesiyle, velhasıl bütün hasletleriyle Allah’ın rızasını talep etmede ondan daha hassas bir başkasını görmedim.”

Fudayl böyle olduğu gibi oğlu babasından daha öte bir haşyete sahipti. Ölümü nasıl olmuştu biliyor musunuz Ali b. Fudayl’ın? Bir gün Tekassür Sûresi’ni okuyor; ayetleri okudukça ağlıyor, okudukça ağlıyor... Son ayete geliyor:  ثُمَّ لَتُسْأَلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّعِيم

“Sonra, yemin olsun ki, o gün (size verilen) her nimetten sorguya çekileceksiniz.”

Ali b. Fudayl, bu ayeti tekrar ediyor, okuyor, okuyor. Sonra birden yere yıkılıyor ve bir daha da kalkamıyordu. O anda ruhunu Rahman’a teslim ediyordu. Mesuliyet duygusu onun yüreğini zorlamış, kalbini durdurmuştu.

Onun vefatını Fudayl’in talebelerinden ve arkadaşlarından biri şöyle anlatıyor: “Otuz sene Fudayl ile arkadaşlık ve talebelik yaptım, ben O’nun güldüğünü görmedim. Ancak oğlu Ali’nin vefat ettiği gün tebessüm ettiğini gördüm. Hepimiz şaşırmıştık, o güne kadar gülmeyen Fudayl, neden çok sevdiği oğlunun vefatında gülsün ki... Kendisine sebebini sorunca bana dedi ki: ‘Allah’ın sevdiği şeyi ben de severim. O oğlumu benden çok seviyor ki yanına aldı.’ Sonra dedi ki: ‘Bak, Allah benim gibi bir adam ile alış-veriş yapmış, ben buna sevinmeyeyim, gülmeyeyim de ne yapayım!’”

Muhammed Emin YıldırımFudayl b. İyad, Kufe yıllarının arkasında Harameyn’e geldi ve vefat edene kadar da buradan dışarıya çıkmadı. Hayatının büyük bir bölümü ibadet ile geçtiği için kendisine: “Abidü’l-Haremeyn/ İki Harem bölgesinin abidi” lakabı verilmişti.

‘Fudayl b. İyad’da hangi sahabîlerin izi var’ sorunuza gelince, onun hayat defterinin sayfalarını çevirirken isimlere dikkat etmezsek, ya da isimlerin üzerini kapatırsak olmaz. Onun hayatını okurken bir bakacaksınız sanki Hz. Ömer’i okuyorsunuz. Bir bakacaksınız sanki Hz. Ali’yi okuyorsunuz. Bir bakacaksınız sanki Ebû Zer el-Ğifari’yi okuyorsunuz. Bir bakacaksınız sanki Ebû’d-Derda’yı okuyorsunuz.

Bu dört sahabiyi öylesine söylemedim. Gerçekten de özellikle bu dört sahabinin kokusunu siz aradan 100 yıl, 130 yıl geçtikten sonra hissedecek, farkedecek ve “evet, bu tavır o sahabilerin tavrıdır” diyeceksiniz. Dört sahabiden özellikle dört tavrın Fudayl b. İyad’ın hayatında önce çıktığını görürsünüz. Nedir bunlar?

-Hz. Ömer’in şahsında: Cesaret ve adalet tavrı

-Hz. Ali’nin şahsında: İlim ve irfan tavrı

-Hz. Ebû Zer’in şahsında: Vera ve haşyet tavrı

-Hz. Ebû’d-Derda’nın şahsında: Hikmet ve zühd tavrı.

İsimlerin insan üzerinde etkisi olduğu söylenir. Fudayl kelimesinin bir anlamı var mı?

Arapların bir atasözünde, “Her insana isminden bir nasibi vardır” deniyor. Gerçekten de isimlerin insan üzerinde ciddi etkileri vardır. Bundan dolayıdır ki, anne ve babaların çocuklarına karşı vazifelerinden birisi de onlara güzel isim koymalarıdır. Konulan her isim bir yönü ile yapılmış bir duadır ve bir şekilde o şahsın şahsiyetinin şekillenmesinde etkilidir.

Fudaly b. İyad’ın ismine gelince, isminin anlamı, “çok faziletli ve erdemli” demektir. Onun bu isminin anlamından ne kadar nasiplendiği ortadadır.

Hocam, Fudayl bin İyad’ın Abdullah b. Mübarek ile İmam Malik hazretlerine yazdığı mektuptan söz eder misiniz? O mektuplar hangi kaynakta yer alıyor?

Bahsettiğiniz mektuplar onun hayatında çok önemlidir. Bu mektupları biz İmam Zehebi’nin Siyerü A’lami’n-Nübela isimli eserinden okuyoruz. Mekke’de günlerinin çoğunu ibadet ile geçirdiği zamanlarda, çok sevdiği iki dostu olan Abdullah b. Mübarek’e ve İmam Malik’e bu mektupları yazmıştı. Abdullah b. Mübarek’e yazdığı mektupta diyordu ki: “Sen Tarsus’a cihad için gideceğine gelip benim gibi Mekke’de ibadete kendini versene! Sen dışarı ile çok ilgileniyor, kendi nefsini ihmal ediyorsun.” İmam Malik’e de yazdığı mektupta diyordu ki: “Ey İmam! Sen çok ilim ile başkalarına ders vermek ile ve fetvalarla uğraşıp zamanının büyük bir bölümünü bununla harcıyorsun. Yerinde olsam biraz bunlara ara verir; kendimi ibadete veririm.”

Bu mektuplar Abdullah b. Mübarek’e ve İmam Malik’e ulaşınca ikisi de çok sevdikleri dostları Fudayl b. İyad’a cevap yazdılar. Abdullah b. Mübarek, ona bir şiir ile cevap verecekti. Diyecekti ki:Muhammed Emin Yıldırım

Ey Harameyn’in Abidi, eğer bizleri görseydin,

Şüphesiz ibadetle oyalandığını bilirdin.

Kimilerinin gözleri gözyaşlarıyla dolarken,

Bizim boğazlarımız kanlarımızla boyanır.

Bazılarının atı batılda yorulurken,

Bizim atlarımız günün sabahında yorulur.

Misk ve güzel kokuların meltemi size

Atlarımızın çıkardığı toz ve duman ise bize...

Şüphesiz Nebimizin sözü bize ulaşmıştır.

O’nun her sözü doğrudur ve onlarda hiçbir yalan yoktur.

O dedi ki: Allah yolunda koşan atların çıkarmış olduğu toz ile

Mücahidin burnundaki toz

Tutuşan cehennem ateşinin dumanı ile asla buluşmaz.

Aramızda konuşan bu Allah’ın kitabıdır,

Şehitler ölü değildir, bu yalanlanamaz, bir hakikattir.

Muhammed b. İbrahim der ki: “Fudayl ile karşılaşınca mektubu ona verdiğimde, okuyunca iki gözü de yaşlı olarak şöyle dedi: ‘Ey Ebû Abdurrahman! Sana nasihat vermek istedim, ama asıl sen bana nasihatte bulundun.”

Yazdığı mektup İmam Malik’e ulaşınca o da bir cevap yazdı. İmam Malik’in cevabı da gerçekten bugünün dünyası için bizlere de çok önemli mesajlar vermektedir. Diyor ki: “Ey İmam! Allah seni tüm hayır işlerinde muvaffak kılsın. Unutma, şüphesiz Allah kulları arasında rızıkları taksim eder. Rızık sadece mallardan, eşyalardan oluşmaz. Allah kimi kullarına infakı sevdirir; onlar infak ederler. Kimi kullarına cihadı sevdirir, onlar bir ömür cihad meydanlarında ömürlerini geçirirler. Kimi kullarına ibadeti sevdirir; onlar için en güzel şey ibadet etmek olur. Kimi kullarına ilmi sevdirir, bütün ömürlerini ilim yolunda, tedrisat yolunda geçirir. Böyle yapmakla her kulunu bir alanda istihdam eder ve her biri yaratılış amacına uygun hareket eder. Dolayısı ile bizler farzların ikamesinden sonra hangimiz hangi alanda nafile ibadet maksadı ile uğraşırsak, Rabbimiz bundan memnun ve razı olur. Bundan dolayı kimseyi kınama ve sana Allah neyi sevdirmişse onu vesile kılarak, Allah’a yakınlaş...”

Bu mektupta Fudayl b. İyad’a ulaşınca gözyaşları içerisinde okudu ve bu iki âlimin nasihatlerinin ne kadar güzel olduğunu itiraf etti.

Hocam, hazretin birçok hikmeti var. Hikmetlerinden en çok sevdiğiniz hangisidir?

Fudayl b. İyad’ın birçok menkıbeleri ve birçok önemli sözü aktarılır kaynaklarımızda... Onun sözleri üzerinde biraz duracağım müsaade ederseniz. Onun genel anlamda hayat tarzını ve hayat bakışını şu söz üzerinden anlayabiliriz. Diyor ki: “Resulullah (sas) ‘âlimler benim varislerimdir’ dedi. Burada Efendimiz’in kastettiği âlim ‘çok şey bilen’ değil, meselelere hikmetlice bakandır. Dolayısı ile bu hadisin anlamı; hâkimler peygamberlerin varisleridir.” Hâşâ bu Efendimiz’in sözünü değiştirme değil, sözün maksadını anlamadır. Hikmete böyle bir vurguda bulunan Fudayl b. İyad'ın hikmet dolu sözlerinden bir kaç tanesini anlamaya çalışalım.

Diyor ki: “Mümin, az konuşan, çok çalışan, sözünde hikmet, sükûtunda düşünce, bakışında ibret, işlerinde iyilik bulunan kişidir.”

Gece ibadetine çok düşkün olan Fudayl, yatağında sağa sola dönünce şöyle derdi: “Yatmak sana yaraşmaz! Kalk, ahiretten nasibini al!”

Fudayl âlimleri ikiye ayırır, bunlardan birine dünya, diğerine de ahiret âlimi ismini verdikten sonra şöyle söylerdi: “Dünya âliminin ilmi açıktır, ahiret âliminin ilmi ise kapalıdır. Ahiret âlimine tabi olun ve dünya âliminden kaçının, dünya âliminin sarhoşluğu sizi yolunuzdan alıkoymasın.”

Kur’an hizmetinde bulunan âlimlerin, hiçbir kimseye hatta halifeye bile ihtiyaçlarını arz etmemeleri gerektiğini, onların malayani ve boş işlerle meşgul olmamalarını ve herkesin onların ilmine, ahlâkına ihtiyaç duyup onların etrafında toplanmaları gerektiğini tavsiye etmiştir. Demiştir ki: “Eğer bizim âlimlerimizde birazcık sabır olsaydı şu adamların (yani vali ve halifelerin) kapılarına varıp, onların eşiklerini aşındırmazlardı.”

Hayatı boyunca onun bir valinin veya halifenin ayağına gittiğini kimseler görmemiştir. Böyle izzetli bir tavrı olduğu için de başta Harun er-Reşid olmak üzere niceleri onun kapısına gelmiş ve ondan nasihatler almışlardır. Hiçbir zaman sözünü onlara karşı esirgememiş, gereken ne ise onu iletmiştir. Bir gün Harun er-Reşid, Fudayl’a “Ne zahid adamsın” deyince, İmam, Harun er-Reşid'e, “Sen benden daha çok zahidsin. Çünkü ben sinek kanadına denk olmayan dünyayı terk ettim. Sen ise ebedi hayat olan ahireti terk ettin” cevabını vermiştir.

Dünyaya karşı meyli olan, dünyayı birinci planda hayatına gaye edinen insanlar için Fudayl b. İyad şöyle diyor: “Dünya ağırlıklarından kurtulmadığın müddetçe kalbin sana teslim olmaz.” Kendisine zühdün ne olduğu sorulunca dedi ki: “Zühd, kanaat üzere yaşamaktır.” Takva nedir diye sorulunca: “Haramlardan kaçınmak, helallerle yetinmektir” diyordu. Tevazu nedir diye sorulunca: “Hakk için boyun eğmektir” diye cevap veriyordu.

Bidatçilerin amansız düşmanı olan İmam, şöyle derdi: “Kim bidat sahibini severse, Allah Teâlâ o kimsenin amelini yok eder ve kalbinden İslâm nurunu çıkarır. Bidatçi bir yoldan giderse siz de başka bir yoldan gidiniz. Bidatçiye yardım eden İslâm dinini yıkmaya yardım etmiş sayılır.” Bundan dolayı bidatçilerle oturup kalkmayı nifak alâmeti olarak saymıştır.

Fudayl b. İyad, “İnna lilahi ve inne ileyhi raciun” ayetini şöyle tefsir ediyor: “Biz Allah’ın kuluyuz ve O’na döneceğiz. Kim Allah’ın kulu olduğunu ve O’na döneceğini anlarsa, Allah’ın vakfı olduğunu anlar. Kim Allah'ın vakfı olduğunu anlarsa yaptıklarından sorumlu olduğunu unutmaz. Kim sorumlu olduğunu unutmazsa sorulacak sorulara cevap hazırlama çabasında olur. Kurtuluş ise ömrün geri kalan kısmını hayırla geçirmektir. Zira bu son kısımda kötü olursan hem geçmişin hem de ahiretin perişan olacaktır.”

Başka bir sözünde diyor ki: “İnsanda şu üç özellik varsa o hayır üzeredir.

1- Heva ve zevkine köle olmaması

2- Kendinden önce yaşamış büyüklere küfretmemesi

3- Sultanların ve yöneticilerin kapısına yanaşmaması

Bir yerde, hazretin bir eserinin Paris’te olduğunu duymuştum. Bu eser hakkında bizi bilgilendirebilir misiniz?

Evet, böyle bir bilgi var, ancak tam anlamı ile ben de bilmiyorum bu bilginin doğruluğunu. Kaynaklarımızda Hz. Fudayl’in, Hicâbü’l-Aktâr isimli bir kitabı olduğu söyleniyor. Bu kitabın ise Paris’te bir kütüphanede olduğu belirtiliyor. Ama bu konuda biraz daha araştırma yapmak gerekiyor. Hem eserin Hz. Fudayl’a ait olup olmadığı yönünde, hem de Paris’teki eserin doğruluğu noktasında.

İslam Ansiklopedisi’ndeki maddede, “bekkâîn” denilen sofilerden olduğu söyleniyor. Ne demek bekkâîn?

“Bekkâîn” ifadesi tarihimizde ilk olarak Tebûk Gazvesi’ne imkânsızlıklarından dolayı katılamayıp, buna çok üzülüp ağlayan sahabîler için kullanılmıştır. Zaten kelimenin anlamı da budur. Çok ağlayan demektir. Daha sonraları ağlamaları ile meşhur Tabiîn imamlarından bazıları için de bu ifade kullanılmıştır. Ahiret korkusu ile gözyaşları hiç kurumayan âlimleri ve imamları böyle isimlendirmişlerdir. İşte onlardan biri de Fudayl b. İyad’dır.

Hazret hakkında müstakil eserler var mı? Bunlar nelerdir? Hangi kaynaklarda ismine rastlıyoruz?

Fudayl b. İyad hakkında Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzi’nin Menakıb kitabından başka müstakil bir çalışma var mı tam olarak bilmiyorum? Ama yaptığım araştırmalar sırasında ne Türkçe, ne Arapça müstakil bir esere rastlamadım. Ancak, onu anlatmayan kitap da yok gibidir. Hemen hemen tüm Tabakat, Hilye, Evliya, Rical ve Menakıb kitaplarında ondan bahsedilmektedir.

Hazret hakkında müstakil bir kitap yapabilecek kadar nakil var mı elimizde? Böyle bir kitap çalışması yapmayı düşünür müsünüz?

Evet, elimizde bir kitap olabilecek kadar nakil var. Hele derinlemesine bir araştırma yapınca daha çok rivayete ulaşmamız mümkündür. Ben isterim böyle bir çalışma yapmayı ancak buna şu an için zamanım müsait değil. Belki ilerleyen zamanlarda olabilir. İnşallah bizden önce birileri bu işe girişir de bu yük bizlerin omuzlarından kalkar. Kesinlikle üzerinde çalışılması gereken bu âlimimizi çağımızın insanına tanıtmamız gerekiyor.

Teşekkür ederim. Allah hayırlara vesile kılsın.

Hocam, biz teşekkür ederiz.

Suleyha Şişman, tövbe etmek diledi