Fırat Nehri kenarında bir inci: Halfeti
Tarihî kaynaklar Halfeti'nin bir yerleşim yeri olarak ilk defa Romalılar tarafından Ekemia adıyla kurulduğuna işaret eder. Bizans ve Sasani çekişmesinde sürekli olarak el değiştirmiştir. Emeviler ve Abbasiler de burada bir dönem hâkimiyet sürmüştür. 1071’de Selçuklu Devleti'nin sınırları buraya kadar uzanmıştır. Şanlıurfa’nın ilçelerinden biri olan ve “Karagül Diyarı” olarak da bilinen Halfeti; coğrafi konum olarak Şanlıurfa ile Gaziantep illeri arasında kalır. Şanlıurfa ve Gaziantep’e yaklaşık 100 km mesafededir. Kendine özgü mimari yapısı, doğal güzellikleri ve gelişmekte olan turizmiyle Güneydoğu'nun önemli noktalarından biridir. 2000 yılında Birecik Barajının yapımı esnasında şehrin bir kısmı sular altında kalmıştır. İlçede Fırat nehrinin etkisiyle olmalı Akdeniz iklimi görülür. 2013 yılında sakin şehir (Cittaslow) unvanını da almıştır. Sahildeki palmiye ağaçlarını ve masmavi suları gören biri ilk bakışta burayı Antalya, Bodrum ve Didim’e benzetebilir.
Birecik’ten Halfeti’ye giderken yol üzerinde gördüğümüz evler genellikle bir veyahut iki katlıdır. Evlerin inşasında biriket malzeme kullanılmıştır. Yol boyunca düğün konvoylarına da rastlıyoruz. Yörenin fıstığı da meşhurdur. Halfeti’ye ziyaret için gelenler ilk olarak tekne turuna çıkar ve Birecik barajında gezerler. Tekne turlarının fiyatı da gayet makuldür. Yolcu sayısı arttıkça fiyatlar düşer. Eskiden çiftçilik yapan Halfeti halkı şimdi de tekne turları, minik oteller ve lokanta işleterek geçimini sağlamaya çalışıyor. Eski Halfeti’nin görünümü sahilden uzaklaştıkça daha da güzelleşir. İlçe bu haliyle Eski Mardin ve Eski Urfa’yı da hatırlatır. Beldenin hakim tepesine yerleştirilen otel, Halfeti’nin doğal yapısıyla, tarihî siluetiyle maalesef bütünleşememiştir. Asma köprü civarında duvarda yer alan geçmişten kalma geniş oyuklar buraların farklı işlevlerde kullanıldığı izlenimi veriyor. Halfeti yerleşim olarak yamaçların üzerine kurulmuştur. Evler tepeye doğru sıralı bir şekilde inşa edilmiştir. Yapılar, düzgün kesme taştan ve kutu şeklindedir. Bu tarzda inşa edilen evler, mahremiyeti korumuş, birbirinin manzarasını engellemeyecek şekilde araziye uyumlu bir şekilde tasarlanmıştır. Eski evlerin yanına yer yer yeni evler de inşa edilmiştir.
Pazar günleri Halfeti sahil ve çarşı bölgesi biraz daha kalabalıktır. Çarşı da alkollü içecek satan yer görmedim diyebilirim. Burayı gezmek için en ideal ay Mart ve Nisan aylarıdır. Yörenin Şabut balığı, patlıcan kebabı, sütlacı ve peynir helvası meşhurdur. Sahil kenarındaki lokantalarda yemek fiyatları gayet makuldür. Adana kebap porsiyon otuz lira, dürüm ise on liradır. Açık ekmekte gelen dürümleri sarma işi yiyenlere kalıyor. Yemeklerin yanında bol miktarda salata verilir. Çaylar da ücretsiz ikram edilir.
Rum Kale ve terk edilmiş bir köy: Savaşan
Tekneler Halfeti’den tura çıktıktan sonra ilk olarak Rum Kale civarından geçer. Halfeti’nin tarihte bilinen ilk yerleşim yeri Rum Kaledir. Kale, dik kayalar üzerinde kurulmuştur. Karadan buraya ulaşmak mümkündür. Biz kaleye uzaktan bakıp geçiyoruz. Kale içerisinde Aziz Nerses Kilisesi, Barşavma Manastırı ve su sarnıçları gibi yapıların kalıntıları bulunur. Rum Kalenin üç tarafı sularla bir tarafı da kanalla çevrilmiştir. Rum Kaleyi yalnız gezmek yasak ve tehlikelidir.
Savaşan Köyü Halfeti’ye dört kilometre mesafededir. Bu köy adını savaşlara asker göndermesinden dolayı almış. Hayalet köy ve batık köy olarak da bilinir. Tekne turlarının vazgeçilmez yerlerinden biridir burası. Sular altında kalan caminin minarenin bir kısmı su seviyesinin üstündedir. Bu minare ve köy Şanlıurfa’nın simgesi olmuştur. Kartpostallarda, resim ve reklamlarda bu minarenin olduğu kısım kullanılır. Baraj yapılmadan önce köyde 60 hane bulunurken günümüzde bu sayı günümüzde 10-15 civarındadır. Evlerin çoğu terkedilmiştir. Issız kalmış ara sokaklarda gezebilirsiniz. Sahilde bulunan kahvede yaşlı amcalar oturur. Yöre sakinleri gelen misafirlerle muhabbet etmek için adeta yarışırlar. Fotoğraf meraklıları Savaşan Köyünde birbirinden güzel kareler yakalayabilir.
Birecik kelaynak kuşları koruma parkı
Şanlıurfa Doğa Müdürlüğüne ait parkta yaklaşık iki yüz kadar kelaynak kuşu var. Bu kuşların rengi siyahtır. Uzaktan bakınca leyleğe benzerler. Yakın geçmişte kuşların göçü önlenmiş ve kafeste koruma altına alınmışlardır. Bu şekilde soyları devam ettirilmeye çalışılmaktadır. 1950’li yıllarda tarım arazilerinde kullanılan ilaçlar kelaynak kuşlarının yok olmasına neden olmuş. Kafese alınan hayvanlara yaklaşmak yasak olduğu için yüz metre uzaktan bakarsınız. Yöre sakinlerinden Mustafa Çulcuoğlu’ndan kelaynak kuşları hakkındaki malumat alıyoruz: "Biz çocukken buralarda daha çok kelaynak kuşu vardı. Zamanla bu kuşlar azalmaya başladı. Şartlar gereği hayvanlar bu parkta koruma altına alındı. Kuşların sayısının artması için bu tesiste her türlü çalışma yapılır. Günümüzde hayvanları ziyarete gelen gruplar kesinlikle kuşlara yaklaştırılmazlar. Kelaynaklar her yıl 14 Şubat tarihinde doğaya salınırlar. Ayrıca bu dönem içinde yavrularlar. Ağustos ayında tekrar yuvalarının içine alınırlar. Bu kuşlar tek eşlidir. Kelaynak kuşları beş yaşından sonra da kelleşirler. Koruma altına alınan kelaynaklar kıyma, tuzsuz peynir ve haşlanmış yumurta ile beslenirler. Yuvadan uçan kuşlar döndüklerinde gagalarında yiyecek ile dönerler…"
Halfeti Ulu Camii
Halfeti’deki en önemli tarihi yapı Halfeti Ulu Camii’dir. Cami tarihi özelliklerini koruyarak günümüze kadar gelebilmiştir. Tamir ifadesinin yer aldığı kitabe miladi 1804 tarihlidir. Kitabe de Abdul Latif Zade Muhammed Efendi'nin ismi geçer. Dikdörtgen formlu cami, düzgün kesme taştan yapılmıştır. Yöresel özellikleri taşımaktadır. Yapı formu ve işçilik bakımından Urfa ve Mardin’deki tarihi yapılarla benzerlik gösterir. Cami Birecik barajının yapılmasıyla birlikte 2000 yılından itibaren sular altında kalmaya başlamıştır. Caminin son cemaat revakında iki, minare kaidesinde ise bir kitabe vardır. Bu kitabeler yapı ile bilgi veren en önemli kalıcı belgelerdir. Cami günümüzde ibadete ve ziyarete kapalıdır. Etrafı tellerle çevrildiği için camiye girilmez. Harim mekândaki sahınlar mihraba paraleldir. Dışarıdan düz damla örtülü yapının orta kısmı kubbe ile örtülmüştür. Yapı kitabelerinin Cihat Kürkçüoğlu tarafından çevirileri daha önceleri yapılmış. Buna göre birinci kitabenin okunuşu şöyledir:
"Bu beytü’l-celil-i Hazret-i Allah’u ’zamandır
Ki her kim etdi ta’zimin dü alemde mükerremdir,
Hulusiyle icabetgâh-ı hacate kılın tekrim, Buna can ile hizmet cümle eşyadan mukaddemdir,
Riyasiz eyledi inşa ibadethane-i islamı, Reh-i hakk’a bu denlü hizmet ol zata müsellemdir,
Yine tamir edip Abdüllatif Zade Muhammed
Efendi bu kadr-i latif namiyle meşhur-i âlemdir,
Binayı mu’cem ve ta’mire mühmel Nafi’a tarih,
Cümle mü’min”i muhlisler bu dar-ı hayratıdır
Sene: 1219 /1804 Sene: 1286/1869"
İkinci kitabenin okunuşu şöyledir:
"Saye-i lütfünde oldu her taraf berr-i huldin, Bize de erdi o lütf-i münteha-yi hayrden, Günbegün oldu mu’ammer câ becâ erkân-ı din,
İnhidamına mail iken işbu cami kâmilen, İbrahim Reşid Efendiler kılıb devletin, Şem’i ikbali firuzan olan hem rahmet karin, Hem de sair mü’minin müstağrik-i gufran ola,
Ma’bed-i İslam’ı tevsi eylediler müslimin, Sene: 1324/1908"
Minare kitabesi:
"Hulus ile temessük et ezan,
Yetüşür emri mevla’nın cihane,
Dikildi arza ziya-yı ber serv-i masnu, Hezar-i mü’minine oldu lâne,
Kılub imar İbrahim Efendi,
Yok iken böyle bir hayrden nişane, Seherde şakirâ temcid oku kim,
Gide asvat-ı tekbir asumane
Sene: 1324 / 1326 /1908"
Bey Konağı, Kanneci Konağı, Beyburcu köyündeki mezarlar, Çekem Köyündeki Memluk evleri, Kantarma Hanı, Gürkuyu Kilisesi Halfeti’deki gezilecek diğer yerlerdendir.
Memleketimizin her bir noktası ayrı bir güzelliğe, değere ve öneme sahip. Yazı ayrı, kışı ayrı bir güzel. Doğusu başka batısı daha başka bir güzel. Aynı coğrafyada dört mevsimi birlikte yaşayabiliyoruz. Büyük bir zenginliğin içerisindeyiz. Dünyanın neresinde bir güzellik varsa bilinmeli ki o güzelliğin bir numunesi bu memleketin sinesinde saklıdır. Gözümüzün gördüğü, elimizin erdiği kadarıyla ve "Güzellikler paylaştıkça çoğalır" düsturuyla şahit olduğumuz güzellikleri dostlarımızla paylaşmaya çalışıyoruz. Şüphesiz güzelliklerin farkına varabilmek de bir nimet. Gerçek şu ki sahip olduğumuz nimetlerin kıymetini kaybettikten sonra anlamak gibi zaafımız var bizim. Cenâb-ı Mevlamız cümlemize basiret gözüyle bu güzelliklere bakabilmeyi ve şükrünü eda edebilmeyi nasip eylesin inşaallah...