Allah Resulü (sav) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor: “İslam; garip olarak geldi, garip olarak gidecektir. Müjdeler olsun o gariplere…” Geçen hafta Fildişi Sahilleri’ne yaptığımız ziyarette müjdeyi hak etmiş bir garip Müslümanla tanıştık. Adı, Ebubekir. Başkent Abidjan yakınlarında bir köyde ikamet ediyor. Şehirden köye ulaşmak için, okyanustan başkentin içlerine giren bizdeki adıyla körfez, onlardaki adıyla lagünü geçmek gerekiyor. Kısa bir kayık sefası da diyebilirsiniz…

Yaşadığı bu köyde yalnız başına iman mücadelesi veren Ebubekir'i ve orada yaşayan 15 Müslümanı ziyaret edeceğiz. Bunun için lagünün kenarında karşı taraftan gelmekte olan kayığı bekliyoruz. Küçük bir kayıkla ulaşım sağlanıyor burada… Kayık, iskeleye geldiğinde yolcular iniyor. Kayıktan 25- 30 yaşlarında gayet şık ve dekolte giyimli 3 beyaz kadın iniyor. Yanlarında bir de yerli bir rahip var. Günlerden Pazar. Rahip, karşı taraftaki kilisenin ayininden dönüyor. Rahip, görevi icabı pazar ayinine katılmış. Hemen bizimle tanışmak istiyor. Görevine sadık ve ilişkilere dikkat eden birisi… Burası gayet normal... Ama ayinine 3 tane genç beyaz kadınla beraber katılıyor.

Çünkü “Beyaz Adam” Afrika'da grand patrondur. Paranın sahibidir… Güçtür… İktidardır… Hatta zalimler, sömürüyü kolaylaştırmak için; beyaz adamı “Tanrı’nın bir parçası” (!) olarak tanıtmışlar uzun zaman… Öyleyse pazar ayinine beyaz adamın da katılması müthiş bir olay… Bin nüfuslu köyde, 3 tane büyük kilise var. Avrupa’nın bilmem hangi noktasından yola çıkmış üç genç kadın, burada hiç bir şey konuşmasalar, kimseye dokunmasalar, bir şey vermeseler bile dinleri adına büyük bir gücü temsil ediyorlar. “Arkamızdalar ve yalnız değiliz” mesajı öne çıkıyor.

Kısa ve kazançlı bir ziyaret

Biz de onların indiği kayıkla karşıya geçtik. Geniş sokakları olan köyde “beyaz” olmanın gözleri üzerinize çeken haliyle yürüdük. Küçük bir bakkal dükkânında buluştuk Ebubekir’le...

Bu köyde sadece 15 Müslüman yaşıyor. Onlar da bu köyün eski yerlilerinden değil. Başka bir yerden göç ederek gelmişler. 15. Müslüman daha bir ay önce dâhil olmuş bu kutlu halkaya… Köylerinde küçük de olsa bir mescitleri yok. Cuma günleri 7 kilometre uzaktaki bir köye yürüyerek gidiyorlar. Evet, her cuma bir buçuk saat yürüyerek ulaşılan bir caminin ve cuma namazının tadını ben bilmiyorum. Evime en yakın cami, 100 metre… Köyün bu yalnız Müslümanlarının Cuma günü ibadetini yapabileceği en yakın mescit 7 kilometre uzakta…

Bu sayfada Burkina Faso’da köyünde yalnız başına İslam'ı kabul etmiş ve yıllarca orada Müslümanca bir direnç göstermiş Sait amcanın hikâyesini de anlatmıştım. Bunlar, “Müjdeler olsun o gariplere…” denilecek enteresan örnekler… Bazı dostlarım, “Afrika'da ne işimiz var?” diye sormuşlardı. Sanırım yukarda aktarmaya çalıştığım manzara buna en güzel cevap olur.

Ahmet! Mustafa! Zeynep! Sen neden yoksun burada…

Keşke biz buraya iki kişi olarak değil de 10 kişi gelseydik… Cuma namazında her birimiz ayrı bir köyde namaz kılsaydı… Namazda ve hemen yanlarında “beyaz ve Müslüman” kelimelerinin birleştiği bir insan görselerdi… Zihinlerindeki imaj yıkılsaydı… Namazdan sonra onlarla kucaklaşsaydık, oradaki Müslümanlar da “bizim yanımıza da beyaz Müslüman kardeşlerimiz geldi… Hem de sömürmek için değil…” diyebilselerdi…

Ebubekir, mazlum ve masum bir Müslüman… Omuzlarında yalnızlığın kasveti var. Köylerinde küçük bir mescidin inşası için köyün Hristiyan şefi izin vermemiş. Onun iznine bağlı... Önceden görüşülmesine rağmen şef, bizim yanımıza gelmedi. Belki onu da rahatsız etti, Ebubekir’in ziyaret edilmiş olması…

Bir seferberlik olmalı

Biliyorum ki bu kıtada daha pek çok Ebu Bekirler ve Saitler var. Onları görmek ve sırtlarını dayayacakları kardeşleri olduğunu hissettirmek lazım... Onların bizim desteğimize olan ihtiyaçlarından daha çok bizim onların duasına ihtiyacımız var.

Biz, “davet ve tebliğ” gibi kavramları Batının sömürgeci çocuklarından daha iyi biliriz. Sadece camide yapılan vaazla, yıllardır değişmeyen ve genişlemeyen dost halkalarındaki sohbet oturumlarıyla sınırlı kalmamalı tebliğler…

Haydi bismillah…

 

Haşim Akın