Fazlalıkları yontmak

“Gerçek anlamda sahip olduğumuz şeyler ile

sahip olduğumuzu vehmettiğimiz şeyler arasında esaslı bir ayrım…”

İnsanın kendine dönmesi “Ben kimim?” türünden yakıcı bir soruyla yüzleşebilmesi silkinmeyi, fazlalıklardan sıyrılmayı gerektirir hiç şüphesiz. Ancak neyin fazlalık olduğu, neyin aslî olana iliştiği, neyden ne uğruna vazgeçilebileceği çok da kolay cevaplanabilecek bir soru olmasa gerek.

Bizim kendimizden, benliğimizden ayıklayamadığımız fazlalıklar kimi zaman yaşadığımız acı tecrübelerde gösterir kendini bizlere. Paraya, altına adeta tapınırken bunların bir dilim ekmek, bir yudum su kadar değeri olmadığını, altının yenilip içilmediğini, canımızı acıtan bu yaşantılar öğretir bize.

Yakın zamanda yaşadığımız pandemi ve deprem felaketleri bize neyin ayrık durduğu, hayatımızdan ilk yontulacak fazlalıkların neler olduğu üzerine ciddiyetle düşünme imkânı sundu. Asıl ile faslın hercümerç olduğu yoğun tempoda akıp giden bir hayatın içinden bizi çekip aldı ve bir köşeye çekilip dışarıdan bir nazarla hayatı yeni baştan okuma fırsatı sundu bize. Belki de hakikate teşne yanımızı gün yüzüne çıkardı bir nebze de olsa. Asıl değer taşıyan şey, insan oluşun manası, bizi insan yapan hasletler daha rahat idrak edilir oldu kanımca. Gerçek anlamda sahip olduğumuz şeyler ile sahip olduğumuzu vehmettiğimiz şeyler arasında esaslı bir ayrım yapmayı gerektirdi bu süreç.

Pandemi sürecinde uzaklarda ve ufuklarda yaşadığımız bir hayatın içinde ırak düştüğümüz yakınlarımızı ve en yakınımızdakini hatırladık yeniden. Kendimizi, imkanlarımızı, sınırlarımızı sınadık; yanılsamalarımızın ayırdına vardık bir ölçüde. Dev aynasında mutlak hükümranlık rüyaları gören bizler bir zerreciğin istilasına uğradık apansızca. Zarifoğlu’nun veciz ifadesiyle: “Zirvesine göz koyduğum dağlara bak / Koşup takıldığım çitlere bak” diyecek kıvama geldik. Zirvelere gözümüzü dikmiş burnumuz havada yürürken bir noktacığa takıldık hep beraber. Taşıyacağından fazlasını yüklenenler, heybesine gerekli gereksiz her şeyi dolduranlar daha çok sendeledi bu süreçte. Küfeler devrildi, sütunlar sarsıldı, fazlalıklar yontuldu.

Deprem ise bize bambaşka bir pencere açtı hayata ve fazlalıklara dair. Pandemide bir zerreye takılıp tökezlemiştik ki bu sefer karşımıza insan yapımı devasa binalar çıktı. Bu sefer sadece tökezlemedik, yere kapaklandık tabiri caizse. Pandemide evlere kapanarak fazlalıklarımızı görmüştük, depremde ise evden çıkarak hatta evsiz barksız kalarak. Bu iki büyük acı tecrübeden sonra dönüp yine aynı soruyu sorarken bulduk kendimizi: Neyi almalı, neden vazgeçmeliyiz? Neyle muhabbet kurmalı, neye veda etmeliyiz?

Fazlalıkları yontmak tabi ki öyle sanıldığı kadar kolay değil; büyük bir ustalık gerektiriyor. Meşhur bir hikayedir: Ünlü heykeltıraş Michelangelo bir heykel yapar ve heykelin açılışının ardından kendisine böyle güzel bir heykeli nasıl yaptığı sorulur. Onun verdiği cevap son derece manidardır: “Ben sadece onun etrafındaki fazlalık mermerleri yonttum.” Fazlalık diye yonttuğumuz şeylerin gerçekten fazlalık olup olmadığı meselesi, ortaya çıkacak eserin niteliğinin de belirleyicisi oluyor. İnsanlığımızdan yontup maddeye giydirdiğimiz fazlalıklarımız kah bir zerre kah devasa bir yapı olarak dikiliveriyor önümüze. Bir karabasan gibi çöküveriyor üzerimize ansızın. Dürüstlüğü, adaleti fazlalık olarak görüp bunları çere çöpe kurban edenlerin sebep oldukları yıkımlar işin vahametini gözler önüne seriyor.  

Esasında hayat denen yolculuk, fazlalıklar ile gerçek anlamda değerli olanların ayrıştırıldığı bir süreç. Büyümek, bir anlamda fazlalıklardan peyderpey arınmak anlamına geliyor. Biz büyüdükçe tıpkı bir yılanın kavından çıkması gibi hamlıktan, toyluktan kendimizi sıyırırız ve yetkinleşmeye çabalarız. En nihayetinde ölüm tüm fazlalıkların geride bırakıldığı son büyüme evresi olarak kabul edilebilir. Lakin, oraya varıncaya kadar daha birçok büyütücü tecrübe ile karşılaşırız. Son dönemde toplumca yüzleştiğimiz çetin imtihanların bizi biraz daha büyütmesi, varlık alemindeki yerimizi takdir noktasında farkındalığımızı arttırması ve fazlalıklarımızdan arınarak tekamüle doğru taşıması temennisiyle…

YORUM EKLE