Konumuz; Hz. Peygamberin nesebiyle ilgili hakaret sözleri sebebiyle gündemde olan Mehmet Azimli adlı akademisyendir. Yazarın "farklı okumak" başlığı ile yayınladığı eserleri 2014'te okumuştum. Düşüncelerimi kendisine yazdım, verdiği cevaptan da bahsedeceğim. Peygamberimizin, dört halifenin ve torunların gözden kaçan güzelliklerini, inceliklerini öğreneceğimi sanıyordum.
Dedikodular 'farklı okuma' mı
Gördüm ki "farklı okumak"tan maksat; şâz ve zayıf iddialar, dedikodular, öfkeyle söylenmiş, bağlamından koparılmış sözler ve spekülasyonlar imiş.
Kendini farklı okumaya konuşlandırmış; kaynak eserlerin dışında illâ farklı şeyler söylemek psikolojisinde, sansasyon arayan bir gazeteci gibi idi. Kaynak seçimi, isimler ve eserlerden yapılan süzmeler, yazarın istikameti ve vardığı sonuçlar hep şu paydada birleşiyor: Benden önce siyer ve dört halife tarihi yazanlardan mutlaka farklı olmalıyım, fark edilmeliyim, "şeytanın gör dediğini" görmeliyim, bunun için ne lazımsa yapmalıyım psikolojisi. Yani farklılık, bilgiden çok, yorum, meseleyi ele alış tarzı ile ilgili. Nasıl görmek/göstermek istiyorsa, malzemeye öyle yaklaşıyor çünkü. Yoksa; yüzlerce siyer ve İslâm tarihinde rastlanmayan iddiaların, yargılamaların, mahkûm etmelerin, karizmaya çizik atmaların sebebini açıklayamıyoruz.
Sıradanlık isteği
Yazarın niyetine bakacak olursak mucizelerden arınmış, sıradan insan bir peygamber portresi çizmek istiyor(muş). Böylece Siyer, hurafe, abartı, uydurma olmaktan çıkacak, gerçek peygamber ve ashab portresine kavuşacağız. “Siyerlerimiz, Yahudilere ve Nasranilere karşı üstün gelmek için Müslümanlar tarafından uydurulmuş mucizelerle dolu (imiş.)” Bu cümleden çıkan sonuç şu: Sahabi, tabiin, tebeuttabin aşağılık duygusu ile kıvranan yalancılardır. Onların rivayetlerini nakledenler, yalanlara inanmakla kalmamış, kendilerinden sonra gelen nesilleri aldatmışlardır. Halbuki, mucizeler nakledilse de peygamberin beşer olduğu (abdühü), yetim ve öksüz büyüdüğü, zelle denilen ayak sürçmeleri yaşadığı (küçük günahlar işlediği, Rabbimiz tarafından düzeltildiği ve tövbe ettiği) gibi hususlar vaaz ve hutbelerde de anlatılıyor; halkımız da böyle bilir.