Biz Müslümanların şiirle münasebetleri konusu bazı açılardan birtakım tartışmaları ve sancıları beraberinde getirmiştir. Bugün hem aklî denilen hem de naklî dediğimiz ilimler bakımından doğrudan şiire ve şaire bir itiraz olmamasına karşılık, yine bazı kimseler şiiri ve şairleri küçümsemekte bir sakınca görmezler.
Millet olarak, zaman zaman soğukluğumuza ve eleştirilerimize rağmen şiirden de şairden de vazgeçmeyiz. Başta Sezai Karakoç olmak üzere, şiir ve fikir hayatımız sapasağlam ayakta ise, bizler o şiirin ve fikrin mecazdan hakikate, hakikatten mecaza yükselen sınırları içinde kendimize, kendimizce bir dünya kurarız.
Allah’ın hazinesi nerededir?
Şiir, İslam milletinin ve vatanının kurucu unsurlarından birisidir. Sadece Yûnus Emre'ye bakmak bile bize çok şey söyleyecektir.
Yahyalılı Hacı Hasan Efendi, Sohbetler-4 kitabında bir hadis-i şerif zikretmektedir: “Şairlerin kalbi, Allah'ın hazinesidir.”
Bizim sanat, şiir, dil ve din tarihimiz etle tırnak gibidir, iç içedir. Millet olarak Allah’ın hazinesine, şairlerin kalbine yüzyıllar boyunca derin bir saygı ve sevgi besledik, yine öyleyiz. Yûnus Emre’den Sezai Karakoç’a gelen çizgide hep bu hazineye olan hürmetimiz yer almaktadır. Yüzyılların ve günümüzün iyi örneklerini görmeyip günümüzde şiir ortamında cereyan eden kimi olumsuzluklara takılırsak, bir anlamda hazineyi de kaybederiz. Yine, büyük ve anlamlı örneklerimizi görmeyip belki günümüz şiir dünyasındaki hırslara, bencilliklere kulak verirsek zaman zaman ümitsizliğe düşer, şiirden de hazineden de vazgeçmeye kalkarız. Bu yanlışa düşmemek için her zaman olumlu ve iyi örnekleri tercih etmekte yarar vardır.
Böyle fetva olur mu?
Burada şiirin gücü hakkında uzun uzadıya bir haber kaleme almak yerine, kıymetli bir ismin, Nurettin Yıldız Hocaefendinin bir işaretine dikkat kesilmeye çalışalım.
Fıkıhçılar, hadisçiler, tefsirciler, kelamcılar vb. ilahiyatın çeşitli sahalarında söz ve yetki sahibi olanlar, edebiyat sahasında da, şiir başta olmak üzere kültürel hareketlilik anlamında da görgü, bilgi ve sevgi sahibi olduklarında toplumla buluşmaları daha rahat ve daha içten oluyor. Yine şairlerimiz, edebiyatçılarımız ilimler sahasında derinlikli bilgi ve görgü sahibi olduklarında, kendilerini topluma anlatma konusunda daha başarılı oluyorlar. Elbette iki tarafta da, ilmin de sanatın da hakkını veren kıymetli büyüklerimiz şükür ki var ve bu bize güven veriyor.
Nurettin Yıldız Hocaefendi, Sosyal Doku Derneği bünyesinde çıkan ve Yusuf Genç’in son derece kıymetli editöryal katkısıyla okura sunulan Genç Doku dergisinde başyazar olarak her ay yazmakta. Derginin geçmiş sayılarından birisindeki yazısının başlığı çok güzel ve ilgi çekici: “Şiirin Gücünü Bil”
Sözkonusu yazısında Yıldız Hoca, her silahın, müminin elinde ise bir cennet vizesi, kafirin elinde ise bir cehennem ateşi olduğunu ve sahibini yaktığını ifade ediyor. Şiirin de böylesi bir silaha, iki uçlu bir mızrağa benzediğini belirten Nurettin Yıldız, “şiirin gücünü bil ki, onu nimete dönüştür” diyerek okurunu bilinçlendiriyor ve belki de bir fıkıhçıdan beklenilesi en güzel fetvalardan birini söylemiş oluyor.
Faruk Çınar, “fıkhın ve şiirin ilhamı kesilmesin” diyor