Geçtiğimiz cumartesi günü Eyüp Sultan’ımızı ziyaret için gelmiş çok özel misafirlerimiz vardı. Cizre'den Cihad Meriç, Afyon'dan Ömer Barış İnce, İstanbul'umuzun farklı semtlerinden Selman Maltaş, Cengiz Yalçınkaya ve Enes Çelik… Dostlarla Eyüp Sultan Camii avlusunda, Hazret’in huzurunda kucaklaştık ve civardaki ecdat yadigârlarına yönelik kısa bir ziyaret gerçekleştirmeye karar verdik. Vakit dardı. Zira ikindi namazının akabinde buluşmuştuk. Güneş tepeleri aşmadan görebileceğimiz yerleri görmeliydik. İlk durağımız İstanbul Üniversitesi’nin (Sahn-ı Seman Medreseleri, 1453) ders programlarını hazırlayan ekipte yer almış, ünlü fizikçi Ali Kuşçu'nun mezarı idi… Hemen yakınında bulunan Sultan Genç Osman'ın annesi Mahfuruze Hanım, Sultan Abdülhamid'in halline fetva vermeyen Fetva Emini Hacı Nuri Efendi, Eyüp Sultan’ın ilk türbedarı Baba Yusuf, Şaire Fitnat Hanım ve dahi kâffe ehli imanı fatihalarımıza dâhil ettik...

Türkiye'nin göz bebeği Eyüp Sultan'da böyle rezalet nasıl olabilir?

İkinci adresimiz Kanuni'nin yakın çalışma arkadaşı, tefsiri ve fetvaları ile ünlü, Osmanlı’nın dirayetli Şeyhülislamı Ebussuud Efendi'nin medfun olduğu “Daru'l Hadis Haziresi” oldu. Ebussuud Efendi'nin kabir taşında yazılı: "Rabbenâ âtinâ fid'dünyâ haseneten ve fil'âhireti haseneten ve gınâ azâbennâr." (Bakara, 201) ayet-i kerimesini hep birlikte okuduk. Bu hazire de, İstanbul’da birkaç örneği bulunan muhteşem yelkenli bir denizci mezar taşı da var. Mezar taşı, Miralay Giritli Hasan Bey’e ait. Hasan Bey, Yunan Arkadi isimli korsan gemisini zabt edip bütün mühimmat ve mürettebatıyla birlikte İstanbul’a getirmişti. Daha sonra üç padişaha sadrazamlık yapmış, çılgın projelerin mimarı Sokullu Mehmed Paşa'ya selam verdik. Siyavuş Paşa'nın makamı önünden geçerek enflasyonun ilk kurbanlarından Mirmiran Mehmed Ağa'nın hüzün veren türbesinde tarih muhasebesi yaptık...

Edibe-i Şehriye Makbule Leman'ın kabri ile karşı karşıya olan bu ziyaretgâhtan Mihrişah Valide Sultan İmareti’ne doğru mezar taşlarını inceleyerek yürüdük. Mihrişah Valide Sultan, III. Mustafa Han’ın eşi, III. Selim Han’ın annesidir. Hayırseverliği ile ün yapmıştır. Mezar taşlarından söz açmışken, on yıldır içinde olduğum için artık olumsuz bazı durumlara yavaş yavaş alışmaya başladım. Fakat misafirlerim mezar taşlarının yürek burkan halini görünce haklı olarak hayal kırıklığına uğradı. “Türkiye'nin göz bebeği Eyüp Sultan'da böyle rezalet nasıl olabilir?” diye... Derken 218 yıldır kesintisiz garip gurabaya hizmet veren Mihrişah Valide Sultan İmareti ve hemen karşısındaki sıbyan mektebini gezdik. Bilindiği üzere sıbyan mektepleri (taş mektep de denir) Osmanlı'da anaokulu vazifesini görüyordu. 4 yıl 4 ay 4 günlük olduğunda çocuklar bu mekteplere törenle kaydedilirdi. Mekteplerin mezarlık ve cami yanlarında yer alması, çocuklarda erken yaşlarda ahiret bilinci oluşmasını sağlıyordu...

Mihrişah Valide Sultan İmareti önünde uzanan, sahil ile Eyüp Sultan Camii’ni birbirine bağlayan yolun adı Bostan İskelesi Sokağı’dır. Bostan İskelesi Sokağı’nın diğer bir adı da Cülus Yolu’dur. (Tören Yolu) Osmanlı hükümdarları, Eyüp Sultan Hazretleri’nin huzurunda kılıç kuşanma merasimini icra etmek üzere geliş-gidişlerinde bu cülus yolunu kullanırlardı.

Bunca hizmet ve eserin sahibi nasıl olur da yıllarca yok sayılır, halktan gizlenir?

İmaretin bitişiğinde yer alan Mihrişah Valide Sultan'dan türbesinde Valide Sultan'dan başka III. Mustafa'nın kızlarından Beyhan Sultan ile birlikte Sultan II. Abdülhamid'in validesi Perestu Sultan’ın kabirleri de bulunuyor. Cümlesinin ruhlarına bir Fatiha üç İhlâs-ı Şerif hediye edip Eyüp Sultan Camii arkasından Bitlisi Tepesi’ne doğru tırmanmaya başladık. Yolda Esad Coşan Hoca Efendi, Küfrevi Şeyhi Kasım Efendi, Sultanuşşuara Necip Fazıl Kısakürek, Medineli Hacı Osman Akfırat, Zekai Dede, İsa Geylani, Abdullah Nidayi ve Ubeydullah Kaşgari Efendi gibi büyüklerimizle selamlaştık. Kaşgari Dergâhı’nda biraz soluklandıktan sonra Hatuniye Tekkesi’nede bir merhaba dedikten donra tepeye vardık.

Tepede İdris Köşkü Caddesi üzerinde bulunan ve 16. yüzyılda İdrisi Bitlisi tarafından yaptırılan çeşme ve sıbyan mektebini inceledik. Ünlü bir tarihçi ve siyaset bilimci olan İdris-i Bitlisi, 25 Kürt beyinin savaşsız Osmanlı’ya iltihakını sağlamıştı. II. Bayezid’in isteği üzerine yazdığı “Heşt Bihişt”, 80 bin beyitten oluşan manzum tarih kitabı meşhurdur. İdrisi Bitlisi'nin eşinin burada yaptırdığı Zeynep Hatun Cami ve hemen karşısında bulunan Bitlisi’nin kabrine bakarak birbirimize şu soruyu sorduk: “Bunca hizmet ve eserin sahibi nasıl olur da yıllarca yok sayılır, halktan gizlenir? Veya 7 asırlık hikâyesi olan, 280 bin metre karelik bir Müslüman mezarlığı nasıl olur da bir oryantaliste peşkeş çekilir?!...” (Pierre Loti)

Bu garip soruları ardımız sıra bırakarak fakirhaneye vasıl olduk. Sağ olsun, dostlar bizi kırmayıp davetimize icabet ettiler. Sohbetimize kaldığımız yerden devam ettik. Konuşulacak ne kadar çok şey varmış. Fakat zaman ne kadar kıymetliymiş. Böyle zamanlarda anlıyoruz zamanın kıymetini. Misafirlerim helalleşip ayrılırken, Osmanlı’nın “diş kirası” geleneğine sadık kalarak, kendilerine birer takım kitaplarımdan takdim ettim. Hanemizi bereketlendirdikleri için dostlara teşekkür ederken, Rabbime bu güzelliği yaşattığı için şükrediyorum…

 

Nidayi Sevim yazdı