Eyüp Sultan’da Mimar Sinan imzalı bir eser: Nişancı Mustafa Paşa Camii

99 yaşında vefat eden Mimar Sinan'ın 49 yıllık mesleki hayatı boyunca doğrudan veya dolaylı olarak mimari ve sanat tarihi açısından mükemmelliğin zirvesinde olan yaklaşık 400 civarında esere imza attığı muhtelif kaynaklarda yer alır. Onun İstanbul başta olmak üzere, Osmanlı cihan devletinin ulaştığı çok geniş bir coğrafyada cami, türbe, han, hamam, imaret, darüşşifa, kervansaray, bedesten, suyolu, kemer, köprü gibi birbirinden kıymetli mimarî eserlerini gözlemlemek mümkündür. Bugün dünyanın farklı ülke ve şehirlerinde iftihar vesilemiz olarak boy gösteren bu eserlerin 200 civarı İstanbul'da, 30’a yakını da Eyüp Sultan ilçesi sınırları içerisinde kalır. Osmanlı'nın 16. yüzyılda hükmettiği coğrafya göz önünde bulundurulduğunda bu rakamın ne kadar önemli olduğu görülür. Fatih Sultan Mehmed Han tarafından başlatılan, Eyüp Sultan'ın özgün bir Osmanlı semti/şehri olmasına yönelik imar faaliyetleri, Kanunî devrinde ete kemiğe bürünmüş olarak karşımıza çıkar. 15. yüzyılın ikinci yarısından itibaren cami-i kebir çevresinde oluşturulan külliyeyi saymazsak semtin gerçek silueti bu dönemde meydana çıkmıştır. Feshane'nin karşısında yer alan ve semte ismini de veren Defterdar Nazlı Mahmud Çelebi Camii, az ötesindeki görkemli Zal Mahmud Paşa Külliyesi, Sokullu Mehmed Paşa Külliyesi, Şah Sultan Camii, Ayas Paşa Türbesi ve Siyavuş Paşa Türbesi bu döneme ait, göz önündeki eserlerden bazılarıdır. Bunların her biri millî mimarimizin adeta semte vurulan damgaları gibidir.

Eyüp Sultan'da yer alan Mimar Sinan'a ait eserlerden birisi de yine semte ismini veren Nişancı Mustafa Paşa Camii'dir. Ziyaretgâh merkezine biraz uzak kaldığı düşünüldüğünden geniş halk tabakaları tarafından pek fazla bilinmez. Bugün kendi halinde, mütevazı bir ibadetgâh görünümündedir. Aslında mesafe pek uzakta sayılmaz. Yürüyerek 10-15 dakikalık mesafededir. Kartal yuvası gibi eğimli ve dik bir arazinin tepesinde konumlandığından göze ırak gibi görünür. Güzellikleri keşfetmek için biraz gayret ve emek sarf etmek gerekmez mi?!

Günümüze orijinal haliyle ulaşamadı

Mehmet Nermi Haskan'ın Eyüp Sultan Tarihi isimli eserinde verdiği bilgilere göre yapı, Tuhfetü'l-Mimarin isimli eserde kayıtlıdır. Ayvansarayî Hüseyin Efendi'nin Hadîkatü'l-Cevâmi isimli eserinde ise hakkında bazı bilgiler bulunmaktadır. (Cilt, 1. s.115-117. İst. 2009) Ayrıca Ahmet Refik, Saî Mustafa Çelebi’nin Tezkiretü'l Ebniye isimli eserinde de yapının zikredildiğini belirtir. (Mimar Sinan, s.64, Akıl Fikir, İst, 2012.) Ancak ne yazık ki aşağıda dile getireceğimiz sebeplerden dolayı eser pek çok örneği gibi günümüze orijinal haliyle ulaşamamıştır. Mabed, Düğmeciler Mahallesi, Nişanca Caddesi ile Nimet Sokağının kesiştiği köşede ve altı yolun birleştiği bir meydanın yanı başındadır. Kıble tarafında meşhur Şeyh Murad-ı Buharî Efendi tekke külliyesi, kuzeydoğusunda Şeyhülislam Mustafa Efendi Tekkesi, kuzeybatısında, Şeyh Abdülmecid Sivâsi Efendi Türbesi, güneybatısında Süleyman Subaşı, (Münzevî) Camii ile Sertarik Zade Tekkesi bulunur. Şehrin kargaşasından gürültüsünden, telaşından uzak, zengin tarihi geçmişi, muhteşem bezemeli mezar taşlarıyla dolu haziresi, civarındaki ahşap evleri ile mahalle kültürünün günümüzde de hâlâ yaşatılan/yaşatılması gereken nadir semtlerimizden birisidir burası.

Nişanca Mustafa Paşa Camii, Nişancılar Camii olarak da bilinir. Caminin yapım yılı kesin olarak bilinmiyor. Tülay Artan, “Eyüp” başlıklı makalesinde eser için 1543 tarihini verir. (TDVİA, c.12., s.4. İst., 1995) Mabed mevcut haliyle dahi Mimar Sinan’ın genel yapım tarzını yansıtmaktadır. Zira şehrin çeşitli semtlerinde yapının benzer pek çok örneği bulunmaktadır. Çukurcuma, Muhyiddin Molla Fenari Camii ile Cihangir, Defterdar Camii bu cümleden sayılabilir. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde mekânı şöyle tanımlar: “Surun batı tarafında bir havadar ve yüksek dağ üzerinde yapılmış bağlı bahçeli (...) bir yerdir. Camilerin içinde Nişancı Paşa Camii, en mamur ve en güzel olanıdır. Cemaati çoktur. Bir yüksek tepe üzerinde aydınlık güzel bir camidir. Nişancı Paşa’nın ferah, gönül açan bir de hamamı vardır. Cami Mimar Sinan yapısıdır. Camiye çok yakın bir yerde Topçular Mevkiinde Defterdar Nişancı Paşa diye bilinen bir sarayı vardı…”

Caminin mimari planı dikdörtgen şekline yakındır. Kâgir malzemelerle yapılmış olup dört cepheli çatısı ahşaptır. Caminin mihrap ve minberi aslına uymayan bir biçimde yenilenmiştir. (İstanbul Ansiklopedisi, c.6. s.88) Suphi Saatçi, Eyüp Sultan Sempozyumları çerçevesinde sunduğu “Sinan'ın Eyüp’teki Cami ve Mescitleri Üzerine Gözlemler” başlıklı bildirisinde, yapının 1780 yılında geçirdiği yangından sonra yenilendiğini, bu yenileme sonrası eski plan ve mimari özellikleri ile ilgisinin kalmadığını zikreder. (Cilt, 4. s.181.) 1975 yılında Caminin son cemaat yeri ikinci bir bina ile genişletilmiştir. Yapılan bu ilaveler ve herhangi bir özelliği bulunmayan çini uygulamaları, eserin özgünlüğünü yitirmesinden sonra tarihi hüviyetine de gölge düşürmüştür. Cemaat yoğunluğu bulunan tarihi camilerde sık sık karşılaşılan bir durum bu. Maalesef pek çok örneği vardır. Daha fazla yer temini için eserin özgünlüğünden feragat etmek! Böyle bir tasarrufta bulunulsa bile bu, konunun uzmanları tarafından çok iyi bir şekilde değerlendirilmeye tabi tutulmalıdır diye düşünüyoruz. Kesme taştan, tek şerefeli minaresi mabedin batı kısmındadır. Şerefeye kadar olan bölümü orijinaldir. Yapının kitabesi günümüze ulaşmamıştır.

Sıbyan mektebi Rami Mehmed Paşa tarafından yaptırıldı

Cami binasına bitişik ve caddeye cepheli iki katlı bir sıbyan mektebi bulunur. Sonradan ilave edilen bu sıbyan mektebi Rami Mehmed Paşa tarafından 18. yüzyılın ilk yarısında yaptırılmıştır. Üst kata yandan kâgir merdivenle çıkılır. Alt katı günümüzde dükkân olarak kullanılmaktadır. Mektebin altında, batıya bakan cephesinde yer alan barok üsluptaki çeşme ise Sultan II. Mahmud Han tarafından, kızı Mihrimah Sultan adına 1838 yılında yaptırılmıştır. Mermer çeşmenin dört satırlık kitabesi üzerinde Sultan II. Mahmud Han’ın tuğrası bulunur. Çeşme işlevsiz haldedir. Her zaman dile getirdiğimiz gibi buradaki çeşmenin de suyunun akmasını diliyoruz. Aralarda derelerde kalanlardan vazgeçtik. En azından meydanlarda, tarihi mekanların çevresinde bulunan çeşmelerin akması, hatıratının yaşatılması gerekmez mi?!

Nişancı Celalzade Mustafa Paşa, aslen Kastamonu, Tosyalı'dır. Kanunî Sultan Süleyman ve II. Selim Han dönemlerinde uzun yıllar nişancılık yapmıştır. Kanunî ile beraber Zigetvar seferinde bulunduğu ve vefatında onun yanında yer aldığı muhtelif kaynaklarda yer alır. Rivayetlere göre kanun koyma ve benzeri pek çok önemli konuda padişahlara müsteşarlık yapmış, parlak fikirleriyle uzun yıllar divanın temel direği olmuştur. Mehmet Nermi Haskan, adı geçen eserinde Paşa'nın, Tabakat'ül-memâlik fî derecat'ül-mesâlik adlı tarihi, Enis'üs-salatin ve Celis'ül-havâkin adlı ahlak kitaplarının bulunduğunu zikreder.

Caminin kıble yönünde, yapının sağ ve sol cephelerini kapsayan, genişçe sayılabilecek bir haziresi bulunur. Cami banisi Nişancı Mustafa Paşa (975/1567) ile kardeşi Salih Efendi'nin (973/1565.) mezarları da buradadır. Mustafa Paşa'nın kabri mihrap duvarının hemen önünde, Salih Efendinin kabri ise bu kabrin sağ tarafında ve yola daha yakın bir konumdadır. Şahideleri sütun tarzındadır. Mustafa Paşa'nın mezar taşı kitabesi: Baştaşı: “Lailahe illallah / Celaloğlu Nişâni ki cihanın / Fenasın gördü azm itdi bekaya / Ten-i haki olub aslına râci/ Karışdı rûh-ı pâki asfiyâya.” Ayaktaşı: “ Muhammed Resulullah / Yeri cennet ola deyû melekler / Feleklerden el açdılar du'âya / işidub rûh-ı kudsî didi târih / ilâhi rahmet eyle Mustafa'ya” Salih Efendi'nin baş şahidesi muhteşemdir. Üzerinde celi sülüs hat ile şu yazı vardır: "La İlahe İllallah Muhammedun Resulullah. Rabbî Allah ve Nebiyyi Muhammed ve Dini'l-islam..."  Bir örnek olması bakımından hazirede medfun olan 1271/1855 tarihli Saliha Hanım'ın şahidesindeki yazılara burada yer vermek istiyoruz: “Bu mezar olsun mübarek nurefşan / Cennet olsun sahibine her zaman / Rahmetiyle her gören kılsın dua / Mağfiret itsün Hudâvend-i cihân…”
Nişancı Mustafa Paşa Camii Haziresindeki mezar taşları, hemen karşısında yer alan Murad-ı Buhari Tekkesi haziresi ile Şeyh Abdülmecid Sivâsi Efendi Türbesi haziresindeki mezar taşları gibi yağlı boya ile yeşile boyanmış. Kimler tarafından ve ne zaman böyle bir girişimde bulunuldu? Bilemiyoruz. Elbette bu kabul edilebilecek bir durum değildir. Mezar taşları ne gelişi güzel boyansın ne de tazyikli su ve kum ile ağartılsın, tarihten arındırılsın. Ne olur bu ecdat yadigârlarına hiç bir şey yapılmasın. Bırakalım olduğu gibi yerlerinde kalsın! Kanaatimizce bu, kesinlikle en iyisidir. 

İstanbul'un gözbebeği, Eyüp Sultan'ın nezih bir semtinde, tarihte önemli yararlılıklar göstermiş, kıymetli bir devlet adamının hayratı ve büyük usta Mimar Sinan'ın âziz hatırası ile karşı karşıyayız. Mekânın ruhuna uygun hale getirilmesi en büyük dileğimizdir. En azından bundan sonraki müdahalelerde bu hususiyetlerin özenle dikkate alınarak uygulamaların buna göre yapılması gerektiğine inanıyoruz...