İstanbul’da medfun Eyyub Sultan Hazretlerinin sahabe ve Mihmandar-ı Nebi olduğunu öğrendiğimden beri hep merak etmişimdir ta Arabistan’dan buraya kadar neden gelmiş bu zat-ı muhterem diye. Başka sahabelerin de olduğunu öğrenince merakım iyice ziyadeleşti. Tabi kulaktan duyma bilgiler biraz da olsa merakımı teskin etti etmesine de içimde hep Eyyub Sultan’ın buraya nasıl geldiğini, ne amaçla geldiğini, sekseni aşmış yaşına rağmen bütün zorluklara hangi emeli gaye edinerek katlandığını tam olarak bilmek istemişimdir.

Nihayet kitapçılarda rastladığım, bu yıl Kapı Yayınları'ndan basıma girmiş bir roman, Mihmandar çıktı karşıma. İçimde kabaran Eyyub Sultan hazretlerini bilme arzusunu tatmin etmeliydim artık. Sonunda kitabı sipariş ettim ve kendimi Asr-ı Saadet'in izine kaptırdım.

Oldukça sağlam kaynaklara dayanan bir roman

Mihmandar, bize Eyyub Sultanhazretlerinin İstanbul’a gelme macerasını ve vefat etmesini anlatır. İskender Pala’nın dilinden olsa da bu roman içinde başka bilirkişilerin de emeğinin geçtiğini görüyoruz. Zira tarihi bir roman olması hasebiyle uydurma bir senaryo olamazdı elbette. Kaynakçasına baktığımızda da kaynakların oldukça güvenilir ve sağlam olmasında teenni ile çalışılmış gözüküyor.

Hikaye bildiğiniz üzere çok eskilerden başlar. Melik Tübba adında bir hükümdarın Mekke ve Medine ziyaretleri sırasında, bilgeler burada bir Peygamberin zuhur edeceğini ve Medine’ye hicret edeceğini ve yakın zamanda mezkur peygamberin zuhur edeceğini bildirmişler. Melik Tübba’nın âlimleri ise burada ikamet edip beklenen Nebiyi karşılamak için Melik’ten izin istemişler. Melik Tübba da 40 tane ev yaptırıp bir tanesini Peygamber Yesrib’e hicret ettiği zaman burada misafir olması için özel olarak ayırmış, Semul adında ve Eyyub lakabında olan âlime tahsis etmiş. Ardından kutlu nebiye tuğladan bir kitabeye mektup yazarak bir an önce gelmesini intizar etmiş.

Bu şekilde bismillah diyen roman, Eyyub Sultan’ın şahsi hayatından, eşinden, gerçek adı olan Halid’den, mihmandarlığından bahsederek devam eder. Ta Konstantiniyye’nin surlarına kadar Eyyub Sultan’ın macerasını anlatır. Hatta aradan 700 küsur sene geçtikten sonra Akşemseddin’in Eyyub Sultan’ınkaybolan mezarını bulduğuna kadar hikaye uzanır.

Hikayede ayrıca işlenen Damascuslu gayrimüslim bir kaşifin Bizans tarafından rehin alınan ailesini kurtarmak için düştüğü çileli yolculuğun garip öyküsü de çok dikkat çekicidir. Romanın ana ekseninde Eyyub Sultan olmakla birlikte ara unsur olarak bir çok farklı hayatın da işlenmesi hikayeye renk katıyor.

Hangi şehir kendi bağrında saadet asrından kutlu misafirler barındırır?

Kuru bir kurgu romanından ziyade öğreticiliği ile Mihmandar akıllarda daha kalıcı iz bırakacağa benziyor. Roman içinde Eyyub-el Ensarî’den naklen 40 hadisin de kurguya uygun bir şekilde işlendiğini belirterek merakınızı biraz daha artırmak isterim.

Romandan gerek İslam tarihinin Muaviye dönemine, gerek Bizans’ın tarihine yönelik çok şey öğrendim. Eyyub Sultan’ın buraya nasıl, niye, ne zaman geldiği hakkında aklımı meşgul eden bir çok soru hallolmuş oldu. Fakat bir okur olarak Eyyub Sultan ile birlikte Konstantiniyye’de şehit olmuş Amr bin As, Süfyan bin Uveyne gibi diğer sahabelerin de işlenmesini beklerdim. Belki bu okur arzusunu karşılayan başka romanlar da ortaya çıkar.

Peygamber efendimize mihmandarlık yapmış bir zata vatan olarak mihmandar olmanın şerefli olduğu kanısındayım. Zira hangi dünya şehri böyle bir lütfa mazhar olabilmiştir ki? Hangi şehir kendi bağrında saadet asrından kutlu misafirler barındırır? Böyle bir vatan evladı olarak her vatan-daşımın, özellikle bir İstanbul sakininin Eyyub Sultan hazretlerinin hayatını, İstanbul’u fethetme ve orada defnolunma arzusunu bilmesi taraftarıyım. Bir emel ile kilometrelerce yolu yaşlı ve hasta haliyle kah at üstünde kah yaya gelerek buralarda can vermeye can atan bir insanı anlamak belki vatanımıza, fethedilmiş İstanbul’umuza vereceğimiz değeri arttırır ümidindeyim.

Melih Turan yazdı