İlahiyat ve Edebiyat

Mahalle Mektebi Dergisi 61. sayısı ile selamladı Eylül’ü. Dergiden yapacağım ilk paylaşım Bilal Kemikli’nin İlahiyat ve Edebiyat isimli yazısından olacak. Örnekler eşliğinde ilahiyat ve edebiyat kavramlarının sadece bir kafiye kardeşi olmadığını görüyoruz. Bu bir konuşma metni. Yazının içtenliği de oradan geliyor. Hikmet burcundan izliyoruz edebiyatın söze kattığı değeri, ilahiyatın cümleye yüklediği ağırlığı.

“Şimdi edebiyat deyince yahut din deyince büyük ölçüde eski metinlerde yazıldığı gibi kutsal metinlerde yazıldığı gibi önce söz vardı diye söze başlamak lazım. Dolayısıyla insan kün fe yekün lafzından da yola çıkarak sayın hocam meseleyi daha farklı şekillerde izah eder. İki hocam var, bir kelamcıyla bir tasavvufçuyla karşı karşıya olunca kelâmî açıdan, tasavvufî açıdan da konuya farklı bakanlar olabilir diye düşünüyorum. İnsanlığın başlangıcı ile birlikte söz vardı. O söz nasıl söylendi de edebiyata dönüştü? Bizim belki de üzerinde konuşmamız gereken konu budur. Söz vardı ama biz bugün edebiyat kavramını kullanıyoruz. Edebiyat kavramı da eski kültürümüzde eski tarihî birikimimizde yok. Yeni bir kavram. Edebiyat kavramını biz Tanzimat döneminde Fransızca’dan yapılan tercüme üzerinde kullanmaya başladık. Bidâyette edebiyat diye bir kavram yok, edebiyat diye bir olgu yok. Onun yerine ne var şiir ve inşâ kavramı var. Ya şiir yazılır ya inşâ yapılır.”

“Osmanlının gerçekten büyük bir şiiri varsa, Konstantin’i (İstanbul’u) de fethedebilir diye tartışılmaktaydı. Mollâ Câmî diyor ki elbette Osmanlı’nın şiiri var. Ben gittim ve gördüm. Şiirleri var fakat orada Türkçe bir şiir okumaya fırsat bulunmadığını ifade etmektedir. Aradan zaman geçiyor, pazarda Bursa’dan İpek Yolu güzergâhıyla gelmiş bir kafile ile karşılaşır. Onlara şiirden söz açar. Ahmed Paşa Fatih’in Hocasıdır, sürgüne gönderilmiştir, Bursa’da vefat etmiştir.”

“Eğer bir cevheriniz, bir özünüz, bir mananız varsa mutlaka az sözle pek çok şey kastedersiniz. Haddizatında şiir geleneğimiz içerisinde şu da söylenmiştir: “Eğer maksûd eser ise mısra-i berceste kâfidir.” Kalın kalın kitaplar yazmak zorunda değilsiniz. Maksadınız geride sizi hayırla yad etmenize vesile olacak bir sözü söylemeniz gerekiyorsa bir mısra-i berceste söyleyin, bir söz söyleyin ama o da mısra-i berceste olsun.”