Az çok herkesin kötü bir rüyası vardır. “Dedikodu kumpanyası İstanbul Edebiyat Fakültesi’nde Türkoloji’nin de korkulu rüyası, ecel terleri döktüren ismi Orhan Şaik Gökyay Hoca'dır” desek, abartı sigasını fazla mı çekmiş oluruz? Tabii, bu soruyu bölümün Türkoloji zamanını gören hocalara ve talebelere sormak icap eder. Çünkü o hocalar ve talebeler 90'lı yıllara kadar Osmanlı kültürü içinde eğitim almış isimlerdi. Yeni hocaların, varisi oldukları hocalara benzer kaygılar taşıdığı ise tartışmaya açık bir meseledir. Bu devrin en canlı şahidi şüphesiz Zeki Bulduk'un kendisidir.
Kimler bağa girdi destursuz?
![]() |
(+) |
Eski hocaların korkulu rüyasıydı Orhan Şaik Gökyay Hoca. Kalemi sivri, dili ketum, zor beğenen bir hoca. Ee, ne de olsa eski zaman hocasıydı. Öyle yetişmişti. Destursuz Bağa Girenler’de kimler nasibini almadı ki hocanın oklarından: Hüseyin Namık Orkun, Abdülbaki Gölpınarlı, Kenan Akyüz, Faruk Kadri Timurtaş, Ali Nihat Tarlan, Mehmed Çavuşoğlu, Muharrem Ergin, Nihat Sami Banarlı, Ahmet Kabaklı, Ömer Faruk Akün...
Almanca’yı hiç bilmediği halde, iki ayda o dilden makale tercüme etti
Orhan Şaik Gökyay, 1902'de dünyaya gözlerini açar. 1920'lerin başında hikâyesi yazılmayı bekleyen Yüksek Muallim Mektebi'nden mezun olur. (Kaderin cilvesi, Yüksek Muallim Mektebi'nden mezun son hocalara ben de yetiştim. Kimya öğretmenim Fahrettin Çavuş Bey de okulun son neslindendi. Anlattıları hâlâ kulaklarımda.) Akademik çalışma yapmayı düşleyen üç arkadaşıyla Fuad Köprülü'nün odasına giderler. Kaderin cilvesine bakın ki akademik çalışma yapan bu isimler akademiden uzak tutulur: Orhan Şaik Gökyay, Pertev Naili Boratav (hele hele Pertev Hocaya yapılan haksızlıkları affedesim gelmiyor hiç) ve Abdülbaki Gölpınarlı. Fuad Köprülü, akademik çalışma düşleyen bu arkadaşlara hangi yabancı dili bildiğini soruyor. Biri “ben şunu bilirim” diyor; diğeri bir başka dili söylüyor. Gökyay Hoca geri durur mu? Bilmediği halde, “ben de Almanca bilirim” diyor. Hemen eline Almanca bir makale tutuşturuyor Köprülü. Geceyi gündüze katıyor, hocaların kapısını aşındırıyor ve iki ay sonra makalenin tercümesini teslim ediyor. Tercümesi beğeniliyor ve iki tane daha çeviri ile vazifelendiriliyor. Köprülü ona takip düşüncesini kazandırıyor böylelikle.
Ömrü boyunca yaptıkları da zaten bu takibin neticesidir.
Bir derste ancak birkaç beyit
Metin şerhinde usûlü ise Ferid Kam Hoca’dan öğreniyor. Ferid Kam öyle derya-dil bir hocadır ki her ders ancak birkaç beyit işleyebiliyorlar. Ama işledikleri, koca bir Divan'ı okumaya bedel. (Fakir de böyle bir hocanın metin şerhi dersini dinleme imkanına sahip oldu. Ahmet Atilla Şentürk de aynı usulde ders anlatır, beyitlerle meşgul olurdu.)
Bir kanadında Fuad Köprülü'nün, diğer kanadında Ferid Kam'ın mirası olan bir insan elbette ki korkulan bir hakikattir. Çünkü her şeyden evvel her iki kanattaki isim de usûlü temsil ediyor. Bu anlayış, yani “usûlseverlik” Gökyay Hoca’nın kalemini sivriltmesine neden oluyor. Destursuz Bağa Girenler bu saikle kaleme alınıyor.
İki şeye ömrü vefa etmedi
Her insanın harem-i ismet dairesi vardır. Orhan Şaik Gökyay Hoca’nın ise harem-i ismet dairesi birden fazladır. Bunlardan biri, Dede Korkut sahasıdır; diğeri, Evliya Çelebi Seyahatnamesi'dir. Dede Korkut sahasında Faruk Sümer'le cedelleşir ki yayınevi Faruk Sümer'in kitabını toplatmak zorunda kalır.
Milli Eğitim Bakanlığı ve Kültür Bakanlığı ortak bir komisyon kurarak Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'ni yayımlamaya karar verir. Toplantılarda Orhan Şaik Gökyay da bulunur. Toplantının bir yerinde söz alarak bu işin üstesinden sadece kendisinin gelebileceğini söyler. Herkes susar ve komisyon dağılır.
Ben bu hikâyeyi Yücel Dağlı Ağabey’den, hocadan hasretle bahsettiğinde dinlemiştim. Hoca son demlerinde Seyahatname'ye başlar ama kaderin hesabı başkadır. Yücel Dağlı yardımcısıdır artık. Ama ömür gemisi su almaya başlamıştır bir kere. Birinci cilt, hoca eli değmeden neşredilir. Daha sonra vazifeyi Yücel Dağlı alır ki onun da ömür demi Seyahatname demine yetmez. 2009 Ağustos'unda o da sırlanır.
Bir dikkat noktası: 2011 Evliya Çelebi Yılı
Bilindiği üzere, 2011 yılı Evliya Çelebi Yılı ilan edildi. Bu konuda “şu da yapılsın”, “bu da yapılsın” diye bir sürü ‘beklenti’ kulağıma çalınıyor. Evliya Çelebi, ateş-i suzandır. Edeple başlanan ve yazılan bir Seyahatname olduğu için bu konuda yapılacak bir "usûl"süzluk/"yol"suzluk, telafisi imkânsız sonuçlar doğurabilir. Bu konuda yapılacak çalışmalarda Orhan Şaik Gökyay'ın sözlerine kulak vermek gerekir.
Yoksa Hoca'nın ilenci bizi bırakmaz.
Bizden söylemesi...
Zeki Dursun piyasa işlerine prim vermeden yazdı