Bir akşam vaktiydi, tramvaydan indikten sonra birkaç kilometre yürüdüm ve Zeytinburnu Belediyesi Kültür Merkezi’ne ulaştım. Daha önce katıldığım programlar alt katta idi. Bu sefer katıldığım program ise giriş katındaki daha büyük bir salondaydı. Ben salona girerken Üstad Kadir Mısıroğlu da fesi ile birlikte masasına oturmak üzereydi. Her zamanki gibi, hani o herkesin oturmaya çekindiği ön koltuğa oturdum.
Kim ne derse desin, 1933 doğumlu koskoca bir çınar, bir üstad karşımda duruyordu. Onu ilk kez canlı olarak dinleyecektim. Daha önce iki sefer fuarda görmemim dışında onu hiç görmemiştim. Sevdiğim birçok kişiye yaptığı eleştirilerden haberim vardı. Hatta niye “Üstad böyle yapıyor?” dediğim anlar ve zaman zaman kendisine söylemek istediğim şeyler de oluyordu.
Tabii bir karizması vardı
Evet dili sivriydi, bazı sevdiklerime de laf atıyordu ama İslam’ı savunmaktan da geri durmuyordu. Büyüklerimizi dikenleri ile birlikte sevmeye bir şekilde alışmalıydık.
Derken sunucu bacımız programı başlattı ve Üstad sözlerine başladı. Osmanlı Türkçesi ile konuşan Üstad kesinlikle çok karizmatikti. Allah bazı insanlara böyle bir karizma nimeti veriyor. Bu bambaşka bir şey, herkeste olmayan...
Üstad en ince meseleleri, en güzel örnekleri ile tafsilatlı bir şekilde anlatıyordu. Bu tarz bir anlatım yeteneği de doğrusu Allah’ın bir lütfu olmalıdır. Yüzeysel bilgiye sahip olanların, derinlemesine bilgisi olmayanların meseleleri bu şekilde izah etmesi de mümkün değildir.
İslam’ı kendine dert ediniyordu
Kadir Mısıroğlu büyüğümüz, yıllarca düşüncelerinden dolayı sıkıntı çekmiş. Bugün 78 yaşında ve hâlâ İslam’ın derdiyle dertli… Bu derdinden dolayı gözümde çok kıymetli... Ben onun öyle göründüğü gibi sert birisi olduğunu zannetmiyorum. Ona Allah’ın bir garip kulu gözüyle bakıyorum. Ama kimilerinin korkaklık o kadar içine sinmiş ki, cesurlara ön yargıyla bakar olmuşlar. Kırkın üstünde kitabı olan bu değerimize ön yargıyla bakmak yerine, gelin isterseniz bu büyüğümüz ne diyor bir bakalım.
1400 yüz senedir bilim adamları ayete ters bir şey keşfedemediler
Üstad Kadir Mısıroğlu, asrımızın hastalığı olan şüpheleri izole etmek için Kur’an’ın mucize olmasının hikmetini anlattı. Bu konuda şunları söyledi: “Allah öyle bir kitap göndermiş ki kıyamete kadar gelecek tüm insanlığın ihtiyacına cevap verecek bir mükemmellikte lütfedilmiştir. 1400 senedir hiçbir keşif Allah’ın bir ayetine aykırı olarak tezahür edemedi. ‘Kur’an öyle diyor ama bak biz ispat ettik, öyle değil’ diyemedi. Bir tek örnek vereyim. Yasin Suresi’nde güneşin duracağı yerden bahsederken “müstegarrin” değil de “limüstegarrin” şeklinde gelmesinden dolayı Kur’an’dan anlaşılan odur ki güneş hareket ediyor. 17. asırda yani peygamberden on asır sonra bir Fransız bilim adamı ispat etti ki güneş hareket ediyor.”
İnsana asıl değerini İslam verir
İslam’ın insana verdiği yüksek değerden de bahseden Üstad Kadir Mısıroğlu, üniversite yıllarındayken; “Sen şöyle bilgilisin böyle bilgilisin, bu gerici fikirlere nasıl bulaştın” diyen bir adama şöyle cevap verdiğini söyledi: “Bana İslam’dan daha fazla beni insan olarak yücelten bir görüş göster, ben ondan olacağım. Kendi şerefine müdrik olan bir kimse İslam’dan başka bir yol tutamaz.”
İslam her suale cevap verir
İslam’ın son ve mükemmel din olduğunu söyleyen Üstad Kadir Mısıroğlu, bu konuda şunları söyledi: “İslam akla gelen her suale cevabı olan bir dünya görüşüdür. Ferdî ve içtimaî hayatın tamamını nizama sokan, kâinat hakkında her türlü suale cevap veren bir dünya görüşüdür. Diğer dünya görüşlerinden İslam dünya görüşünü ayıran farik vasıflar vardır. İslam her şeyi zıddıyla izah eder. Eşya zıtları ile bilinir. Allah zıt sıfatların sahibidir. Hadi; hidayet veren O’nun sıfatıdır, Mudil; dalalete götüren, o da O’nun sıfatıdır. Hayy dirilten onun sıfatıdır. Mümit öldüren onun sıfatıdır.”
Allah bütün oluşları zaman denilen esrarengiz bir varlığa gömmüştür
Üstad Kadir Mısıroğlu, konuşmasının ekseriyetini kader konusu üzerine yaptı. Sosyal, siyasal ve tarihî olaylara kader eksenli olarak baktığını söyledi. Anlaşılması pek kolay sayılmayan kader ve insanın fiilleri konusunda şunları söyledi: “Hayır ve şer, husun ve kubuh olan herhangi bir fiile, Allah, Halik sıfatı ile dâhil olmadıkça o iş gerçekleşmez. Allah murat etmeden bir yaprak düşmez. ‘Ol’ kelimesi varit olmadan önce aslında her şey olmuş ve bitmiştir. Allahü Azimüşşan bütün oluşları zaman denilen esrarengiz bir varlığa gömmüştür. Bir dizi seyrediyoruz ya, aynı onun gibi her şey olmuş ve bitmiştir. Bu bizim ilmimiz nazarından değildir, O’nun ilmi nazarındandır. Ol emriyle varit olan işler Allah’ın murad-ı ilahisi esbapla tecelli ettiği için, bu esbaptan bazı fiiller mahlûka aittir. Allah’ın dilemesinin kulun muradından evvel olduğu fiiller, kader-i mutlaktır. Bundan dolayı kimseye ne mücazat vardır ne mükâfat vardır. Mesela dünyaya kimin oğlu veya kızı olarak geleceğinizi Allah tayin etmiştir. Lakin bu tayin bir esbap ile gerçekleşmiştir. Lakin ananızın babanızın beraberliğinden evveldir Allah’ın bunu murat etmesi. Bu kader-i mutlaktır.”
Dünya oyuncakçı dükkânıdır
Kader-i mutlaktan başka bir de kader-i muallak olduğunu söyleyen Üstad Kadir Mısıroğlu, bu konuyu çok güzel bir örnekle açıkladı. Dünyayı bir oyuncakçı dükkânına benzeten Üstad bu konuyu şöyle izah etti: “İnsanlara ve cinlere bu hayatı imtihan için vermiştir. Bunun için insan ve cine bir saha bırakmış, o saha dâhilinde senin istediğini hâlkedecek bir alan bırakmış. Bir baba çocuğuna dese; ‘Sana bir oyuncak alayım. Ama şu oyuncağı alırsan bir mazarrat hâsıl olur, birinin gözünü çıkarırsın.’ Oyuncaklar hakkında gerekli bilgiyi verdikten sonra ‘buyur seç’ dese, işte bu oyuncak dükkânı çocuk nazarında ne ise bu dünya da bizim nazarımızda odur.
Bu âlem bir oyuncakçı dükkânı gibidir. Allahü Azimüşşan bu oyuncakların mazarratını bize bildirmiş. Hayrın şerrin, hüsnün kubuhun ne olduğunu Allahü Azimüşşan beyan etmiş. Bu telkinata rağmen kötü bir oyuncak seçerse, dilerse o baba parayı vererek oyuncağı alır ve ‘çek cezanı’ der. Merhametinin galebesiyle parayı vermeyerek o çocuğun isteğini yerine getirmez. Bu şuna benzer; insan bir şey yapmak ister ama Allah’ın iradesi bunu istemediği için o şeyi yapamazlar.”
Köpek örneği ile hürriyeti izah etti
Kelam kitaplarında en çok tartışılan konulardan birisi de insanın hürriyeti meselesidir. Kader konusu bağlamında tartışılan bu konuyu Üstad Mısıroğlu tasmalı bir köpeği misal vererek şöyle izah etti: “Bir adam sokakta affedersiniz köpeğini gezdirirken ona bir tasma takar. Onun ipini dilerse bir metre, dilerse iki metre, dilerse beş metre uzatır. Köpek bu ipin çizdiği dairenin dilerse sağında, dilerse solunda, dilerse arkasında, dilerse önünde dolaşır, bunun için bir ihtiyarı vardır. Fakat ipi uzatamaz... İşte insanın irade izharında muktedir olabileceği böyle bir saha vardır. Lakin köpeği gezdiren adam, köpeğin sağında veya solunda araba geçiyorsa muhtemel bir tehlikeye karşı onu öbür tarafa çeker. Hayatımızda da buna benzer işler olur. Biz kaderi fevkalade anlarda hissederiz. Uçak kazasından kurtulan adama sor; kader mücessemdir. Kader elle tutulur bir hale gelmiştir. Hâlbuki bütün vukuat kader dâhilindedir. Kulun istemesiyle Allah’ın halk ettiği fiiller kader-i muallaktır.”
Keramet murad-ı ilahinin keşfidir
Üstad bu konuda derin bir mevzuya daha girerek çok dikkat çeken şöyle bir tespit yaptı: “Biz zaman ve mekânı olan bir âlemde yaşıyoruz. Bizim beynimiz zamandan ve mekândan mücerret olarak çalışmaz. Halbuki Allahü Azimüşşan zamandan da mekandan da münezzehtir. Zat hakikatini bilemeyiz, yaşadığımız âlem sıfat tecelli ve terkipleri ile doludur. Sadece sıfat tecellisidir, zat tecellisine mütehammil bir mekân yoktur. Allah’ın sıfatları var, onların tecellisi var, bir de murad-ı ilahisi var. Allah neden dolayı buna izin verdi, ne murat etti de bu oluşa vücut verdi, neden kulun yapmak istediğine mani çıkarmadı. Bunu bilirse o kişi marifete sahip olmuş olur. Keramet denilen şey de bundan ibarettir. Yani murad-ı ilahinin keşfidir. Her oluşta Allah’ın iradesini gören irfan boyutuna geçmiştir.”
İki sıfatın tecellisi yoktur bu âlemde
Bu âlemde iki sıfatın tecellisinin olmadığını söyleyen Üstad Kadir Mısıroğlu, bunlardan birinin Halik sıfatı, diğerinin de Beka sıfatı olduğunu ifade etti. Kâinatta her şeyin bir değişimin içinde olduğunu ve fani olduğunu söyleyen Mısıroğlu sözlerine şöyle devam etti: “Beka sıfat-ı ilahiyesinin kâinatta tecelli etmemesi demek her şeyin faniliğe mahkum olması demektir. Bu Allah’ın ferman-ı ilahisidir. Bu gökte gördüğünüz sayısız yıldızlar bile yokluğu tadacak. Faniliğe mahkum olan varlıklar ebedî bir değişme içerisindedir. Allah’ın demin size söylediğim meşiyet-i ilahisinde bir takım hususiyetler vardır. Bunlardan birisi masnuat-ı ilahiyedir. Zevalden kemale, kemalden zevale ebedî bir dönüm içindedir. Sen mermeri eskimiyor zannedersin ama o da eskir. Herkesin maruz kaldığı tebeddülat aynı periyotta değildir. Bazısı asırlara bakar, bazısı akşamdan sabaha değişir. Her varlık fani olduğu halde bulunduğu halden yavaş veya hızlı bir surette değişikliğe tabidir. Kâinat dönme dolap gibidir.”
İnsanın tohumu kuyruk sokumundadır
Yeniden dirilme ve haşir meselesine de kısaca giren Üstad, yeniden dirilme ile ilgili şunları söyledi: “İnsan mikroskopla bile görünmeyecek bir tomurcuktan oluşmuştur ki bir zamanlar o tomurcuk annesinin babasının bünyesinde bile değil, gıdadaydı, etteydi, ottaydı. Trilyon hücre ihtiva eden insan bedeninde kuyruk sokumundaki bir tek hücre toprakta büyümez. Televizyonda görürsünüz, çiçeğin birdenbire büyüdüğünü gösterirler, aynen onun gibi İsrafil surunu üflediği zaman, o bir tek hücre heyet-i asliyesini yeniden teşekkül ettirecektir.”
Küfrü de imanı da tamamen yok edemezler
Tarihî ve siyasi olayları kader perspektifinden değerlendiren Üstad, sözü Sultan II. Abdulhamid’in devrilmesine bağladı. Abdulhamid Han’ın ümmetin son baharında geldiğini söyleyen Kadir Mısıroğlu bu konuda şunları söyledi: “Müslümanlar ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar Müslümanlar küfrü tamamen yok edemezler. Çünkü Cenab-ı Hakk’ın Mudil sıfat-ı ilahiyesine muhatap insan daima mevcut olacaktır. Kafirler ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar imanı yok edemezler. Çünkü Hadi sıfat-ı ilahiyesi yeryüzünde muhatapsız kalamaz. Allahü Azimüşşan Hadi sıfat-ı ilahiyesinin galebesini murat ettiği zaman, ehl-i küfre celal, ehl-i imana cemal tecelli eder. Müslümanlar gadab-ı ilahiyeye müstahak hale geldilerse müminlere celal sıfatının tecellisi, ehl-i küfre cemal sıfatının tecellisi olur. İşleri rast gider.
Bizi uzun yıllar iman hâkimiyetinde yaşatmış olan Cenab-ı Allah 1838 Tanzimat fermanı ile o güne kadar mağluben mevcut olan küfrü toprağın üzerine çıkarttı. Ehl-i küfrün yükselişi, Müslümanların alçalması demekti. Müminlerin son baharında Sultan Abdulaziz ve Sultan II. Abdulhamid Han hazretleri iktidara geldikleri halde yazı devam ettirme gayretine kapıldılar. Abdulhamid’i devirenler ona çömez bile olmazlar ama onlar galip geldi. Çünkü murad-ı ilahiye uygun düştüler. Müslümanların dayağa müstehak olmalarından dolayı Abdulhamid yıkıldı, yoksa dirayetsizlikten yıkılmadı... Murad-ı ilahiye ters düştüğünden yıkıldı.”
Daha fazla düzelmeden bundan iyisi olmaz
Konunun gündeme bakan yönüne de değinen Üstad Mısıroğlu, Kur’an derslerinin okullara getirilmesi ve diğer iyi gelişmeler konusunda şunları söyledi: “Bugün bütün mekteplere din dersi konuyor, Kur’an-ı Kerim dersi konuyor. Bundan sonra adım adım mevsimin icadına göre gider. Bu milletin içindeki düzelmenin tabii bir neticesidir. Tayyip Bey’i evvela hapsettiler, hapis itibar kazanmasına vesile oldu. Sonra ‘bunu iktidar yapalım da başarısız olsun’ dediler, umduklarının tersi oldu. İktisat profesörünü başbakan yaptık; (Çiller’i), kriz çıktı. İktisat fakültesinden sıradan bir adam geldi başarılı oldu. Bu da onun kerameti değil. Nasılsanız öyle idare olursunuz… 1950’den itibaren millet narkoz almış bir hasta gibi yavaş yavaş uyanıp, kendi benliğine, dinine, imanına döndükçe Allah iktidara giden yolda düzgün adamların önünü açtı. Daha düzgün bir idare istiyorsanız daha düzgün bir millet ortaya çıkarın. Daha fazla düzelmeden bundan iyisi olmaz.”
İslam düşmanlarının muarazasından korkmayın
Son günlerin en önemli konularından birisi olan anayasa konusuna da giren Üstad Kadir Mısıroğlu bu konuda şöyle söyledi: “Bizim adımıza anayasa yapmaya teşebbüs edenler, eğer hakikatlere çoban köpeği gibi saldıran bir takım vahşi tıynetli İslam düşmanlarının muarazasından korkmayarak, İslami esasları bu milletin anayasasına aksettirebilirlerse bahtiyar olurum.”
Aydın Başar haber verdi
Güzel insan iyiki varsin?