Okulumuz Eyüp Anadolu İHL'de pek de kültürel aktiviteler olmaz ancak iyi bir isim geçen gün okulumuzu ziyaret etti. Bu isim, İçinizdeki Öküze Oha Deyin adlı kitabıyla kişisel gelişim kitaplarına meydan okuyan Bülent Akyürek.
Akyürek öncelikle, okuldaki iki arkadaşın onu getirtmek için çok çabaladığını ve geldiğinden de hiç pişmanlık duymadığını belirtti. Bu sözü edilen arkadaşların, gerçekten de okul idaresine yazarı getirtmek için bayağı direttiklerinden haberdarım. İyi de etmişler, emek vermeden, yorulmadan hiçbir şey yapılmaz ki.
Kişisel gelişim kitapları İslam’a aykırı
Bu başlangıcın ardından Bülent Akyürek, bundan 6-7 yıl öncesine kadar İHL'nin kapatılmasını, İslam'ın ne zaman son bulacağını düşünen biri olduğundan bahsetti. Ankebut Suresi'nin ilk 11 ayetini rüyasında görüp etkilenmiş ve Kur'an'ı anlamak için okumuş. Şunu da belirtti ki, her ateistin elinde Kur'an olduğunu ancak onu farklı gözle okuduğu için farklı yorumladığını. Belki de bir müslümandan daha fazla okuyabileceğini; Kur'an'ın nasıl bakılırsa öyle anlaşılacağını söyledi.
Konuşmada kişisel gelişim diye isimlendirilen kitaplara karşın onları kişisel gerileyiş olarak nitelediğinden bahsetti. İçinizdeki Öküze Oha Deyin kitabının üzerinde de bunu belirttiğini söylemiş oldu. Bu kitabın ismini verirken Hakan Albayrak'la birlikte karar verdiklerinden de söz etti. Kişisel gelişim kitaplarının narsist, egoist, zalim birer insan yetiştirdiğini belirten Bülent Ağabeyimiz, aynı zamanda bu tür kitapların Kur'an'a ve İslam'a aykırı olduğunu da söylemeden geçmedi.
Siyer kitapları CV’yi andırıyor
Allah'a inanmayan batının, hem inanmayıp hem de belgeseller çevirdiğini, bunları bizim de izlediğimizi söyledi. Ancak belgesellerde Allah’ın kanunları daha belirgindir ve bir sincap sincaptır, avı vardır, avlandığı vardır vs. gibi konulardan söz açtı. Batının teknolojisinin zalimce olduğunu ve eğer “Hz. Ömer bu teknolojiyi kullansa idi, küçük çiplerle gider, sakat kediyi bulur iyileştirir, taşın altında kalan bir hayvanı korurdu” dedi.
Yazılan siyer kitaplarına da değindi Akyürek. Bugünkü siyer kitaplarının Peygamber Efendimiz (s.a.v)'in CV'si gibi bir yapısı olduğunu belirtti. O’nun bu kitaplarda anlatılan doğum tarihi, hayatı hakkında; işe girmek isteyen birinin işyerine yolladığı CV kağıdını ne kadar da andırdığından dem vurdu.
Leyla ile Mecnun ve Romeo ile Juliet aynı mı?
Bir söz söyledi, benim çok ilgimi çekti: Batı dikeydir, müslümansa yataydır. Örnek olarak da; Leyla ile Mecnun ve Romeo ile Juliet'i verdi. Leyla'yı bulmak için Mecnun, çölde yatay bir düzlemde gider; ancak Romeo'nun öyle olmadığını, Juliet'e aşağıdan onun evine doğru bakarak serenat yaptığından bahsetti. Kişisel gelişim denilen olgunun dikey doğrultudan kaynaklandığını ve biz müslümanların yatay gitmesini o olguya bulaşmamamıza bağladı.
Suya nasıl baktı?
Hikmetin kaybolduğundan ve felsefenin geldiğinden söz açtı. Eşyalara hikmetle baktığımızda farklı, felsefeyle baktığımızda farklı gördüğümüzü belirtti. Felsefede suya karne verdiğimizi, 'işe yarar mı yaramaz mı' diye düşündüğümüzü belirtmeden geçmedi. Hikmette ise bir çöp alındığını ve onu da Allah'ın yarattığının aklımıza geldiğinden söz etti. Konuyu biraz daha açarak, H2O=su=hayat ilişkisini kurdu. Ancak felsefede 2 hidrojen 1 su olduğundan 2-1 mağlup başlandığını, biz hikmetle baktığımızda ise bunu 2-2 olarak görebileceğimizi söyledi.
Tabure ile döner koltukları kıyasladı
Tabure ile bugünkü 360 derece dönen koltukları kıyasladı. Taburede insan gibi oturduğumuzu, fakat döner koltukta etrafımızdakileri kontrol ettiğimizi ve kendimize bakamadığımızı söylemeden geçmedi. Taburede kendi içimizde döndüğümüzü de ayrıca belirtti.
Başka bir örnek olarak; ailelerin ilk olarak çocuklara 'teşekkür etmeyi' öğrettiklerini, 'hamd etmeyi' öğretmediklerini söyledi. Böylece nazik, kibar bir çocuk yetiştiğinden de bahsetti. Ancak bu çocuk ahirette maalesef cehenneme gideceği zaman da 'teşekkür edeceğini' söylemiş oldu.
Bizim ahireti kazanmak için geldiğimiz dünyaya tutunmadığımızdan söz etti. Zaten yuvarlak olduğu için düşebileceğimizi de belirtmiş oldu. Bu esnada herkes hem gülüp hem de düşünme gibi bir olgu gerçekleştirdi.
Bugün elektrik trafoları bize ölümü hatırlatıyor
Eskiden başlarımızda sarıklar varken, ölümü bildiğimizi, haramı-helali bildiğimizi, çünkü öldüğümüzde o sarığın kabrimize konulacağını bize söyledi. Şu an ise, sadece elektrik trafolarındaki 'Ölüm Tehlikesi' tabelasının bize ölümü hatırlattığından dem vurdu. Bunu söylediğinde ‘gerçekten’, dedim kendime, ‘ne vakitler aklımıza getiriyoruz ölümü? Ya da hiç getirmeyip, namazlarımızda bile Tanrı'yı yeterince anmıyor muyuz?’
İşlediği günahlardan ötürü pişman olamayan insanın tevbe edemediğini, onun modern insan olduğunu söylemiş oldu. Halbuki bizim yaptıklarımızdan dolayı pişmanlıklar duyduğumuzu da belirtmeden geçmedi.
Cenneti bilen adamın dünyadaki işlerini kar-zarar olarak görmediğini, haram-helal diye ayırdığını belirtti. Hakikaten de, müslüman insanların bir işe bakarken onun yaklaşım biçiminin ‘haram mıdır, helal midir?’ diye olduğunu da görürüz bence.
Son olarak şunu da söyledi; 'inşallah’ deyip başka olacağımızı, ‘umarım’ deyip başka olacağımızı.
Keyifli bir söyleşi-sohbet idi. İnşallah tekrar görüşmek-hasbihal etmek nasip olur.
Elif Karacan notlarını paylaştı
Ben bu yaklaşımları biraz fazla sert buluyorum. Haram-helal ayrımları, sınırları çok nettir ama "kişisel gelişim" denen şeyin değil. Eğer yarın gerçekten problemleri olan bir müslüman bu tür yazılar yüzünden iyileşme-gelişme arayışından kaçınırsa vebaline hazırmısınız? Ve ben bu tür tereddütleri olan insanlar biliyorum. Adeta işkence gördüğü babasına tahammül etmeyi, kendini tüm insanlardan aşağı görmeyi bir çeşit dini vazife kabul ettiğinden hayatı kararan insanlar. İnşallah haksız çıkarım.