Ormanlara bulundukları şehrin yahut ülkenin 'ciğer'i olmak gibi bir yakıştırma yapılır. Güzel ve haklı bir yakıştırmadır. Bunun yanında bir diğer ciğerimiz var ki, o da kütüphanelerdir. Kültür, medeniyet ve bilgi mirasımız olan kütüphaneler, 'kendimiz' olarak bizi yaşatan, yeni nefesler bahşeden ormanlardır. Ormanları kundakladıkları gibi, kütüphaneleri de birçok kez ve ekseri zalim krallar; işgal ettikleri bölgenin bir daha ayağa kalkamaması, kalksa bile en fazla sendeleyerek durabilmesi gibi acı bir son hazırlamak amacıyla yakmışlar. Çünkü krallar bir şehre girdikleri zaman o şehri sahip olduğu bütün değerleri ile yıkarlarmış.
Tarih bunun birçok örneği ile dolu. Dünyanın en büyük kütüphaneleri işgalciler tarafından kül edilmiş. Zalimliği ile ün salmış Hülagû, Abbasi hanedanına son verdiğinde, kültür, bilim ve felsefe ağırlıklı eserler barındıran Bağdad Kütüphanesini ortadan kaldırmıştır. Göçebeliğin verdiği körlükle, kütüphanede eserleri Dicle nehrine atarak yok etmiş, nehir suları aylarca mürekkep renginde akmış.
Bağdat Kütüphanesi’nin kaderini paylaşan birçok kütüphane daha var. Mesela Berlin Kütüphanesi, Çin’de baız kütüphaneler, Maya-İnka medeniyetine ait el yazmaları, Endülüs kütüphaneleri bunlardan bazıları…
Bizim kütüphanelerimiz cumhuriyetten sonra yandı
Kütüphaneler çoğunlukla işgalciler tarafından ve bazen de bilginin tek sahibi olmak adına bilginler tarafından yakılmış. İnsanlığın dünya tecrübesini kaydettiği miras olarak büyük önem taşıyan tek bir kitabın dahi ortadan kalkması dünya için büyük bir kayıp iken, böylesi binlerce eseri barındıran kütüphanelerin yakılarak ortadan kaldırılması, beşeriyetin hafızasında, tamiri kabil olmayan derin yaralar açmış.
Osmanlı'nın son dönemlerinde yaşayan büyük fazıl, arif-i billah, şair ve velûd bir müellif olan Hüseyin Vassaf Efendi de evinde azımsanmayacak sayıda eseri haiz bir kütüphane oluşturmuş. Bilinmeyen sebeplerle Vassaf Efendi'nin Aksaray'daki evi yanınca, eserler de hanesi ile birlikte kül olmuş.
Benzeri bir akıbeti de cumhuriyetin ilanından sonra biz yaşamışız. Yani Osmanlı bakiyesi olarak dedelerimiz. Kütüphanelerimizin hepsinde birden aynı anda bir yangın başlamış ve bu yangında bütün eserlerimiz yanıp gitmiş. Bizim yangın dediğimize harf inkılabı diyerek, hadisenin acısı hafifletilmiş. Başımız sağolsun.
Ahmed Sadreddin yazdı