Vakıflar sadece bina değil!

Osmanlı Coğrafyasında Mahalle Kültürü Sempozyumu Bursa’da gerçekleştirildi.

Vakıflar sadece bina değil!

 

Bursa, 13–16 Ekim 2011 tarihleri arasında hem kendimizden öncekileri tanıma hem de günü anlayıp geleceği buna göre planlama açısından çok önemli bir sempozyuma ev sahipliği yaptı: Osmanlı Coğrafyasında Mahalle Kültürü Sempozyumu.

Kimler tebliğ sundu?Asım Güzelbey

Sempozyum, sadece bilim dünyasının konuyla ilgili uzman isimlerinin değil, yerel yönetimlerde yöneticilik yapan isimlerin de yakın ilgisiyle karşılaştı. Sempozyumda Prof. Dr. Metin Sözen, Prof. Dr. Yusuf Oğuzoğlu, Prof. Dr. Özer Ergenç, Prof. Dr. Osman Çetin,Dr. İklil Selçuk,  Dr. Mehmet Kalpaklı Prof. Dr. Neslihan Dostoğlu, Prof. Dr. Mefail Hızlı, Dr. Doğan Yavaş, Dr. Hasan Basri Öcalan, Prof. Dr. Mustafa Kara, Prof. Dr. Necmi Gürsakal, Doç. Dr. Hülya Taş, Necdet Sakaoğlu, Dr. Bedri Mermutlu gibi akademisyenler yanında Veysel Tiryaki  (Altındağ Belediye Başkanı), Mustafa İça( Kütahya Belediye Başkanı ) Levent Ak (Mustafa Paşa Belediye Başkanı ) Tekin Bayram (Yalvaç Belediye Başkanı ) Selami Öztürk (Kadıköy Belediye Başkanı)  Recep Altepe (Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı) gibi yerel yönetimlerin seçilmiş temsilcileri de tebliğ sundular.

Hangi yönleriyle mahalle?

Sempozyumda sunulan tebliğler, Osmanlı coğrafyasındaki mahallelerin toplum hayatındaki işlevlerini her bakımdan incelemeye yönelikti. Şu birkaç örnek, bu kuşatıcılığı anlamak bakımından yeterli olacaktır: Prof. Dr. Mustafa Kara “Mistik Açıdan Bursa Mahalleleri”, Doç. Dr. Hülya Taş “Mahallede Bir arada Yaşama Kültürü”, Dr. Bedri Mermutlu “Şehir Toplumsalında Tarihsel Cemaat Tezahürleri Olarak Mahalle Hazireleri - Bursa Örneği”, Prof. Dr. Mefail Hızlı “Bursa Mahallelerinin Oluşumunda Mektep ve Medreseler” , Prof. Dr. Özer Ergenç “Osmanlı Düzeni İçinde Mahalle Hayatı”, Behuciddin Şahabi “Üsküp Gazi Baba Mahallesi”,  Prof. Dr. Halid Tadmori “Ortaçağ İslâm - Arap Şehirlerinde Mahalle Oluşumu:  Ortadoğu’dan Trablusşam Örneği”, Dr. Hasan Basri Öcalan “Mahalle Tarihi Açısından Vakfiyelerin Önemi”

Tadımlık bir tebliğ

Sempozyumda sunulan tebliğlerin her biri, mahalleleri farklı bir yönüyle inceliyordu ve hepsi de hiç kuşkusuz insanı konu hakkında bilgilendiren, ufuk açıcı tebliğlerdi. Ne var ki bu tebliğlerin tümünden bahsetmek bu haberin boyutlarını çok çok aşacağı için sadece bir tebliğin, UÜ Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Hasan Basri Öcalan’ın “Mahalle Tarihi Açısından Vakfiyelerin Önemi” kısa notlarını sunuyoruz:

Vakıf nedir?

“Bilindiği gibi İslam medeniyetinin kendi içinde geliştirdiği en önemli kurumlardan birisi vakıf sistemidir. Sosyal yardımlaşma ve dayanışmaya büyük önem veren İslam dini, bunu vakıf kurumu ile en yüksek düzeye çıkarmıştır. İslâm medeniyetinde vakıf, bir malı insanların yararına olmak üzere Allah yoluna adamaktır.”

Şehrin su şebekesini kuranlar

“Her şeyden önce, şehirlerin ve hattâ birçok köyün su ihtiyacının giderilmesi umumiyetle vakıflar tarafından gerçekleştirilmiştir. Gerçekten XVIII. asırda kurulmuş vakıfların vakfiyelerinde, suyu kaynağından yerleşme merkezlerine kadar götürmek için su kemerlerinin tesisinden söz edilmektedir. Bu amaçla, umumiyetle kurşun ve topraktan yapılmış borular kullanılıyordu. Yerleşme merkezlerine akıtılan suyun herkesin hizmetine sunulabilmesi için, vakıf kurucuları, şehirlerin veya köylerin muhtelif mahallelerine çeşmeler ve su kuyuları inşâ ettirmişlerdi.”

İlk vakfiye kime aittir?

İslâm tarihinde ilk vakfiyenin, Hz. Ömer tarafından yazıldığı söylenmekle beraber bunun, Hz. Peygamber devrinde mi yoksa Hz. Ömer'in halifeliği zamanında mı olduğuna dair kesin bir bilgiye sahip değiliz. Büyük bir ihtimalle bunun, Hz. Ömer'in hilâfeti zamanında olması gerekir.

Vakfiyenin bölümleri…

Vakfiye, eb'ad bakımından ister büyük ister küçük olsun, mahiyet itibariyle içindekiler üç ana bölümden meydana gelir. Bunlar:

a. Giriş: Vâkıfın vakfı kurma sebep ve gayesinden bahseden bu bölüm, âyet ve hadislerle kuvvetlendirilir.

b. Vakfın hizmet şartları, gelir kaynakları ve masraf yerlerini gösteren bu bölüm, vakfiyenin en uzun kısmıdır.

c. Sonuç kısmında, müessesenin şeriata uygunluğu belirtilerek, hiç bir kimsenin bu vakfa müdahale edemeyeceği anlatılır. Bundan sonra da tarih ve şahitlerin imzaları bulunur.

Hasan Basri ÖcalanVakfiyelerdeki beddualar

Vakfiyenin sonunda bulunan beddua kısmı, düşünen ve basiretli kimseler için tüyler ürperticidir. Bu beddualarda, vakfın gelirini gayesi dışında kullanan, vakfa hıyanet düşünen, onu vâkıfın şartlarının dışında kullanan, haksız olarak onun malından yiyen, vakfın yok olması için çalışan, onun gelirinin azalmasına bilerek sebep olan, vakıf idaresinde kötü çalışan, üstlendiği vazifeyi gereği gibi yerine getirmeyen, vs. gibi vakfa kötülüğü dokunacak olanlar hedef alınmıştır. Binâenaleyh, ebediyet şartı üzerine kurulan vakıflarda, vâkıfın ölümünden sonra ona müdahale edenlere başka türlü karşı koyması mümkün değildir. Vakfın gelirini kötüye kullananlara ceza verme imkânına sahib değildir. Bu beddua cümlesi ya; “Kim bu vakfiyedeki şartları değiştirir veya vakfı bozarsa, Allah’ın, meleklerin ve tüm insanların la’neti Kıyamet Günü’ne kadar onların üzerine olsun” şeklinde veya; “Ey dilekte bulunanların isteğini veren Allah! Peygamberlerin efendisi hürmetine duâmızı kabul et!

Bunu herkes böyle bilmelidir ki, Allah’a, meleklerine, kitaplarına, ve âhiret gününe inananlardan hiçbir kimseye, kararlaştırıp yazdırıldığı şekilde kesinleştikten sonra artık bu vakfı bozup değiştirmek helâl değildir. Tahvil ve tağyire teşebbüs eden ve sırf kendi yalan ve bozgunculuğu il iptaline çalışan kimsenin Allah eğrisini de doğrusunu da, farz ve nafile ibadetlerini de kabul etmesin! Amellerini hüsrana, kendilerini de hâl ve mal ile kötülüğe uğrayanlar zümresine katsın! Allah’ın, meleklerinin ve bütün insanların laneti üzerine olsun! Yeri cehennem olsun! Orada kendisine kaynamış kızgın su ve cehennemliklerin yanıklarından gelen akıntı içirilsin! Alemlerin Rabbi’nin “Haberiniz olsun ki, Allah’ın laneti zâlimlerin üzerinedir” sözünü duyduktan sonra bir mü’min buna nasıl cüret eder? Görüp gözetici olan Allah’tan korkan kimse buna nasıl el atar? Vakfı yapan sultanın sevabı kuvvet sahibi, ölümsüz diri olan Allah’a aittir. Şüphe yoktur ki O, kendisini görürcesine kullukta bulunanların sevabını zayi etmez.” (Kanuni Sultan Süleyman Vakfiyesinden…)

Vakıflar hangi boşlukları doldurur?

Vakıflar öncelikle mahallelerde bulunan cami, mektep, medrese, tekke, zaviye, çeşme, imaret gibi kurumları desteklemek amacıyla kurulmuştur. Bu kurumların her türlü masrafları vakıflar tarafından karşılanmıştır. Söz konusu kurumlar da öncelikli olarak yer aldıkları mahalle sakinlerine hizmet vermişlerdir.

Geçmişten günümüze uzanan eğitim köprüleri

Vakıfların en önemli hizmet sahalarından birisi de eğitim ve öğretimdir. Günümüzde yaygın eğitim denilen eğitimin, dünkü toplumumuzda vakıflar eliyle işletilen cami, tekke ve kütüphane benzeri kurumlar tarafından verildiği bilinmektedir. Bu müesseseler için düzenlenen vakfiyelerde, eğitimi verecek kişinin durumu, statüsü, alacağı ücret belirlendiği gibi, eğitimden istifade edecek kimseler için de bazı konulara değinilmiştir. Hangi günlerde ve şartlarda eğitim alacakları, kimi zaman özellikle tekke müdavimlerinin her türlü masraflarının karşılandığı da belirtilmektedir. Camilerde vaaz veren vaizin, namaz kıldıran imamın, hutbe okuyan hatibin, ders okutan müderrisin ücreti vakıflar tarafından ödenmektedir.

Sosyal hayatın denge unsuru olarak vakıflar

Vakıfların kuruluş amaçlarından en önemlisi iktisadi hayatın ve sosyal hayatın dengesini sağlamaktır. Buna göre özellikle ihtiyaç sahibi kimselerin barınması için bazı tabhane, aşevi, yetimler evi gibi kurumların kurulması, ticari hayatın canlanması için çarşı, pazar, han, bedesten gibi kurumların kurulması, burada ticaret yapacak esnafa kredi açılması, olağanüstü durumlarda toplanan vergilerin desteklenmesi amacıyla, özellikle avarız vakıflarının kurulması hep iktisadi hayatın desteklenmesi amacıyla yapılmıştır.

Yazılı kaynak olarak vakfiyeler

Tarihin en önemli kaynakları yazılı kaynaklardır. Söz konusu yazılı kaynaklar arasında vakfiyeler mühim bir yer tutmaktadır. Özellikle Osmanlı dönemi vakfiyeleri incelenerek dünkü toplumumuzu, bir şehrin demografik yapısını, şehirdeki mahalle isimlerinden hareketle, hangi tarihte ve nasıl kurulduğunu, mahalle kültürünü, mahalledeki sosyo-ekonomik yapıyı, bir mahalledeki tarihi yapıları incelemek mümkündür.

 

Ahmet Serin, Osmanlıya hayran olarak bildirdi

YORUM EKLE