Psikoloji bilimi içinde yeni bir kulvar açmaya çalışan Mustafa Merter, İzmir’de Gri Düşünce Topluluğu’nun gerçekleştirdiği Sosyal Bilimler Kampı etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen bir programda konuştu. Yıllardır yaptığı değerli çalışmalarla adından söz ettiren Mustafa Merter, Benötesi Psikoloji üzerine bir seminer gerçekleştirdi.
Muhabbet bağı tedavi edici unsur
İlginç bir hayat hikâyesi olan Mustafa Merter, konuşmasına hayat hikâyesini dinleyicilere aktararak başladı. Uzun yıllar yurtdışında eğitim gören ve anadili dışında üç dil bilen Mustafa Merter, yurtdışında kaldığı dönemler içinde ciddi yalnızlık çektiğini ve ciddi ruhsal sıkıntılar yaşadığını belirtti. Bir süre kronik evham rahatsızlığı yaşayan Mustafa Merter, bu rahatsızlık vasıtasıyla Dinamik Psikoloji'yle tanıştığına ve kendi hayat tecrübesinde bunun önemli bir yeri olduğuna değindi. Bu rahatsızlığın kendisini bir yola sevk ettiğini belirtti.
Mustafa Merter, İslam’da ‘nefs' anlamına gelen fakat İslam dışı literatürlerde nefsin tam karşılığı olmadığı için Eros’un aşkı ve psikoloji biliminde de kişisel ruh olarak adlandırılan ‘psike’ kelimesinden hareketle psikolojinin tanımını yaptı. Statik ve Dinamik Psikoloji alanlarının ne olduğunu dinleyicilere aktaran Mustafa Merter, Dinamik Psikoloji’nin insan ilişkilerine dayanan bir alan olduğunu ve bu alanda ilaç tedavisinden ziyade insanlarla kurulan muhabbet bağının tedavi edici unsur olduğunu belirtti.
‘Kendin pişir kendin ye maneviyatı’ kibir oluşturuyor
Yaptığı değerli çalışmalarının yanında aynı zamanda kliniği olan Dr. Mustafa Merter, kendisine gelen hastaların büyük kısmında nefsî hastalıklar olduğunun altını çizdi. Narsisizm illetinin dünyayı sardığı zamanlardan geçtiğimizi belirten Merter, ‘ben nesli’nin dünya üzerinde hâkimiyet kurduğunu, insan grupları içinde Müslümanların bu hastalıktan uzak olmaları gerekirken; onların ciddi olarak bu illete duçar olduklarını belirtti. Mustafa Merter, Müslümanlarda da görülen bu tip ruhsal rahatsızlıkların, ‘kendin pişir kendin ye’ maneviyatından kaynaklandığını, bu noktada kendisinin, ‘insanın kim olduğu’ sorusunu tefekkür ettiğini ve tasavvufa yönelerek psikolojiyle tasavvufun bir sentezini oluşturduğunu aktardı.
Niye yeni bir psikoloji?
Mustafa Merter, narsisizm illetinin getirdiği bencillik, kibir, ego vb. ruh hallerinin insanlar arasında hızla yayılmasına rağmen bunu önlemek adına bilhassa Amerika ve Avrupa’da hiçbir adım atılmadığını belirtti. Bu noktada Mustafa Merter, tasavvufun kendisine sağladığı anlam alanından faydalanarak, Jung Psikolojisi üzerinden, toplumda her geçen gün yayılan ve insanları ciddi buhranlara sürükleyen bu ruhî rahatsızlıklar için psikoloji biliminde yeni bir alan açtı. Mustafa Merter, “Verem hastalığı %1 ‘den %40’a sıçrasa tıp ayağa kalkar, şu an narsisizm ve antidepresan rahatsızlıkları dünya üzerinde insanların %40’ında mevcut, bilimsel veriler bunlar, ancak hiçbir şey yapılmıyor.” diyerek niçin kendisinin ‘benötesi’ alana yöneldiğini söyledi.
Toplumun aptallaştırıldığı bir sistem devrede
Ciddi olarak Alman düşüncesiyle de hemhal olan Mustafa Merter, vaktiyle psikolojinin siyasi angajman olarak kullanıldığı ve toplum üzerinde bir alan oluşturulduğu tespitini dinleyicilere aktardı. Şöyle ki, Frankfurt Okulu düşünürleri, otoritenin insan için zararlı olduğunu vurgulayarak, evvela ailede baba otoritesini yıkma girişimi üzerine ciddi çalışmalar yaptılar. Buna Freud’un teorisinden hareketle yöneldiler. Ailede baba otoritesinin zayıflaması ilk bakışta bir özgürlük hareketi olarak topluma yutturuldu ancak otoriter eğitim sistemi ve ailede otorite ortadan kalınca, bütün patolojiler ortaya çıkmaya başladı. Baba otoritesinin ortadan kalkmasıyla, gayrimeşru çocuk sayısında çok ciddi bir artış yaşandı. Bunlar bilimsel veriler.
Frankfurt Okulu’nun felsefi olarak ortaya koyduğu sistem, fiiliyatta yerini buldu. Bu yıllarda gayrimeşru çocuk oranları inanılmaz artış gösterdi. Bunun sonucunda Avrupa’da ciddi bilimsel araştırmalar yapıldı. Bu minvalde toplumda gayrimeşru olarak doğan çocukları doğuran kadınlara yapılan testlerde ortaya çıkan sonuç çok ilginçti. Gayrimeşru çocuk doğum oranlarının arttığı bu dilimde, çocuk doğuran ve doğan çocuklara yapılan IQ testleri işi tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyordu. Gayrimeşru çocuk sayısı fazla olan kişilerin IQ seviyesi düşük kişiler olduğu tespit edildi. Bu şunun net bir göstergesiydi. Toplumu aptallaştırıyorlardı.
Jung Psikolojisi ve tasavvuf
Aptallaşan bir toplumda insanlarda görülen narsisizm ve kibir illetinin yükselmesi ve insanların psikolojik buhranlar yaşamasının gayet doğal olduğunu belirten Mustafa Merter, bu duruma Jung Piskolojisi’nin ve Freud Psikolojisi’nin cevap veremediğini ve veremeyeceğini belirtti. Bu sebeple tasavvuftan hareketle Dinamik Psikoloji’nin dayanağı olan insan ilişkileri üzerinden, tasavvuf bağlamında tedavinin mümkün olacağını bildirdi. Çünkü Jung’un ve Freud’un, insanı eksik olarak keşfettiklerini, insanın ‘üst bilinç dışını’ kavrayamadıklarını belirtti Mustafa Merter.
Jung’un keşif alanlarının zaten İslam’da mevcut olduğunu aktaran Merter, Jung’un psike tarifindeki alanların her birisinin âyetlerdeki karşılığını dinleyicilere aktardı. Jung’un psikesinde ana alan diye belirttiği ve burada var olduğunu söylediği ‘özel alanların’ yani egonun, alt bilinç dışının bilimsel tarifini yaptıktan sonra bunları tek tek ayetlerle eşleştiren Mustafa Merter; ‘üst bilinç dışı’ alanını Jung’un kavrayamadığını, bu sebeple Jung’un psikesinin nefs-i emmarede sıkışıp kaldığını belirtti.
Kur’ân’ın psiko boyutu olmadan psike olmaz
Jung’un ‘alt bilinç dışı’ olarak çizdiği alanın Nur Suresi’nin 40. âyetinde geçen ‘karanlık bir deniz’ ibaresi olduğunu, Jung’un bu alana aldığı hırsların, kıskançlıkların, kibirlerin Kur’ân-ı Kerim’de nefs-i emmareye denk düştüğünü ve buradaki ruhî durumun Kur’ân ifadesiyle ‘karanlık üzere karanlık’ olduğunu dinleyicilere aktardı Mustafa Merter. Jung’un, çizdiği insan psikesinde ‘üst bilinç dışı’nı ıskaladığını belirten Mustafa Merter, insanın bir ‘üst bilinç dışı’nın olduğunu ve burada ‘Hz. İnsan’ın var olduğunu bildirdi. Kur’ânî ifadeyle Tin Suresi’nde yer alan ‘âhsen-i takvim’ halinin ‘üst bilinç dışı’nda yer alan Hz. İnsan’ın hali olduğunu, aynı zamanda insan psikesinin ‘Âhsen-i Takvim’ olan ‘üst bilinç dışı’ alanıyla, ‘esfeli safilin’ olan ‘alt bilinç dışı’ arasında olduğunu belirtti Mustafa Merter.
Jung’un çizdiği insan psikesinin yalnızca ‘alt bilinç dışı’ alanında sıkışıp kaldığını, buradaki insan tipinin de yalnızca nefs-i emmarede bulunduğunu vurguladı Merter Hoca. İnsanın macerasının Jung’un belirttiği gibi ‘alt bilinç dışı’ alanında değil, tasavvufun tanımladığı şekilde nefs-i emmare ile nefsi safiye arasında yani yedi nefs mertebesinde geçtiğini belirten Mustafa Merter, son söz olarak Kur’ân’ın psiko boyutu olmadan psikenin kavranamayacağını belirtti.
Metin Erol, aşkla dinledi, meşkle yazdı