Zenginliği ve edebiyata yatkınlığı İslam öncesi döneme ait ürünlere bakılarak da anlaşılan Arapça, İslam’ın dili olarak seçilmesinden sonra özel bir yere sahip oldu. Bu özellik, aynı zamanda onun sonsuza kadar yaşayacak bir dil olmasının da garantisi aslında. Çünkü dünya üzerinde tek bir Müslüman kalsa bile, Arapça bir şekilde varlığını sürdürecek demektir.
İslam’a dil olarak Arapçanın seçilmesinin nedenleri üzerine birçok söz söylenebilir belki. Ama bu konuda ne denirse densin, İslam’ın yeryüzüne Arapça indirilmesinden sonra bütün sebepler önemsizleşmiş, onun İslam’ın ifade dili olması neredeyse tek özelliği haline gelmiştir.
Arapça için sürekli İslam’ın dili diyoruz. Bu, onun en önemli özelliği ama bu dil, sadece bundan ibaret de değil. Arapçanın ne olup olmadığı, nelerden ibaret olup olmadığı, Birlik Vakfı Bursa Şubesi Cuma Meclisinin de konusuydu. Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Bostancı, Arapçaya dair genel bir perspektif sundu bizlere.
“Dinimizin Dili” konu başlığını taşıyan sohbetine “Arapçanın medeniyetimizdeki ve dünyadaki yeri ile dinimizdeki ve ibadetlerimizdeki yerine değineceğiz bu sohbetimizde.” diyerek başlayan Prof. Dr. Ahmet Bostancı, sözlerine “Arapça, Kur'an-ı Kerim'in ve Hz. Peygamber'in (sas) sünnetinin dilidir. Bu iki temel kaynağa dayalı olarak gelişen ve yüzyıllar boyu devam eden İslam kültür ve medeniyetinin de ortak dili sayılır. Arapça yaygın şekilde kullanılması bakımından Çince, İngilizce, Hintçe ve İspanyolcadan sonra 5. dünya dilidir. Arapça 1974 yılında, Birleşmiş Milletler Teşkilatı tarafından, İngilizce, Fransızca, İspanyolca, Rusya ve Çinceden sonra 6. resmî dil olarak kabul edilmiştir. Arapça, Arap Birliği Örgütüne üye 23 ülkede 350 milyona yakın bir nüfus tarafından konuşulan bir dildir. Ayrıca İslam Konferansı Teşkilatına üye 57 ülkeden 24 Arap olmayan Müslüman ülkede de 1 milyara yakın bir nüfus tarafından da Arapça kullanılmaktadır.” cümleleriyle devam etti.
Arapça Müslümanın ana dilidir
Bu genel bilgiden sonra Prof. Dr. Ahmet Bostancı, Arapçanın medeniyetimizdeki yerine de Muhammed Hamidullah’ın Arapçayı Müslümanların ana dili olarak görmesine değinerek sürdürdü: “Muhammed Hamidullah (1906-2002) Arapçayı tüm Müslümanların ana dili olarak niteler. Bunu da ‘Peygamber, müminlerin nefislerinden daha evladır. Zevceleri de onların analarıdır.’ (Ahzab, 33/6) ayetine dayandırır. Peygamberin eşlerinin tüm Müslümanların anası olduğuna ve Peygamberimizin eşlerinin de dillerinin Arapça olduğuna vurgu yapan Hamidullah, bu karineyle Müslümanların ana dillerinin Arapça olduğunu söyler.”
Babanzade Ahmed Naim’in Arapçaya dair düşüncelerini de ondan bir alıntıyla ifade eden Prof. Dr. Ahmet Bostancı, Babanzade’nin “…hiç olmazsa yok olmaktan kurtulabilenlerin kıymetini, önemini takdir ederek, bunlar üzerine inceleme ve araştırmalar yapmamız gerekmektedir. Bu inceleme ve araştırmalar, böylesi bir değer bilme anlayışıyla ele alınacak olursa, söz konusu eserlerin yüzde doksanının dili Arapça olduğu için, bir an önce Arapça öğrenmenin gerekli olduğu sonucunu doğurur.” cümlelerine dikkat çekti. Mukaddime yazarı İbn Haldun’un görüşlerini de “İbn Haldun: Şeriat ehlinin Arapça bilmesi zarurettir. Çünkü şer'i hükümlerin kaynağı Kitap ve Sünnettir. Onlar da Arap dili ile yazılmıştır.’ diyen İbn Haldun’un bu konudaki görüşleri bellidir.” cümleleriyle aktardı Prof. Dr. Ahmet Bostancı.
Farsça ibadet dili olabilir mi?
Yukarıda ismi anılanlar dışında, İslam alimlerinin hemen hemen hepsinin, fetva vermeden tutun da tefsir yazmaya kadar olan tüm işlerde Arapça bilmenin önemine dikkat çektiğini vurgulayan Prof. Dr. Ahmet Bostancı, daha sonra bir ibadet dili olarak Arapça konusuna getirdi sözü. Kadim alimlerden başlayarak günümüzün muteber kabul edilen tüm alimlerine kadar olan bir alimler silsilesinin, din ve ibadet dilinin sadece Arapça olduğu konusunda ittifak içinde olduklarını söyledi Prof. Dr. Ahmet Bostancı. Arada başka dillerle de ibadet yapılabileceğini savunanlar çıktığını söyleyen Prof. Dr. Ahmet Bostancı, bunu söyleyenlerin İmam Azam’ın ‘Bir kişi Arapça bilse bile namazını Farsça kılabilir.’ fetvasını kendilerine dayanak yaptığını söyledi. Osmanlı döneminde yaşayan Ali Suavi’den Ziya Gökalp’e, Şerafettin Yaltkaya’dan Yaşar Nuri Öztürk’e kadar birçok kişinin, başka diller yanında Türkçe ile de ibadet yapılacağını söylerken kendilerine hep İmam-ı Azam’ın o fetvasını kaynak gösterdiklerini kayda geçirdi Prof. Dr. Ahmet Bostancı.
İmam-ı Azam’ın o fetvasına İmam Yusuf ve İmam Muhammed’in katılmadığını öncelikle vurgulayan Prof. Dr. Ahmet Bostancı, sonraki kuşağın İmam-ı Azam’ın o fetvasına dair iki yorumu olduğunu söyledi. Bir grup alimin, İmam-ı Azam’ın ileriki zamanlarda o fetvasından vazgeçtiğini aktarırken diğer bir grup alimin de İmam-ı Azam’ın o fetvayı sadece zaruret durumları için verdiğini söylediklerini kayda geçirdi. Prof. Dr. Ahmet Bostancı, İslam alimlerinin Kur’an’ın hem anlam hem de lafız olarak bir bütün olduğu ve yine Kur’an’ın mahluk olmadığı konusunda ittifak içinde olduklarını söyleyerek sohbetine son verdi.
Ahmet Serin
Detaylı ve çok iyi analiz edilmiş bir konun degerlendirilmesi.. teşekkürler..Ancak şeriat ehli tabiri son derece yanlış..İslam'da ruhban sınıfı yoktur..Tüm muslumanlar vardır..