Şehirlerimizi Medine'ye benzetmeye çalışırdık

Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s) dünyayı teşrifinin 1443. yılında Topkapı Sarayı'nda düzenlenen sempozyumla anıldı. 11 Nisan 2014 Cuma günü saat 14.30'da düzenlenen programda Hz. Peygamber (s.a.s) çeşitli yönleriyle konuşuldu.

Şehirlerimizi Medine'ye benzetmeye çalışırdık

Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen çeşitli programlardan biri de 11 Nisan Cuma günü Topkapı Sarayı'nda gerçekleştirildi. "Doğumunun 1443. Yılında Hz. Peygamber" ismiyle gerçekleştirilen sempozyuma, Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Haluk Dursun, Prof. Dr. Azmi Öcan, klasik sanatlar uzmanı Uğur Derman, Hafız Ahmed Şahin ve üniversite hocaları katıldı.

Sempozyumun açılış konuşmasında Haluk Dursun, sempozyumun sarayda açılan Aşk-ı Nebi sergisinin bir devamı niteliğinde olduğunu söylerken, sarayın tek başına medeniyet mesajları veren bir kurum olduğunu söyledi.

Haluk Dursun'un açılış konuşmasının ardından Hafız Ahmed Şahin Tevbe Suresi'nin 128. ayetini okudu. Sempozyumun konusu olan Hz. Peygamber'in (s.a.s) hususiyyeti hakkında mesajlar veren ayetin Türkçe meali şu şekilde: "Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir."

Ayağının tozu olmak amacındaydılar

Sempozyumun ilk oturumunda "Sarayda ve Kültürümüzde Hz. Peygamber (s.a.s)" başlığı altında bildirimler sunuldu. Oturumun moderatörü Prof. Dr. Azmi Özcan, "Sebeb-i vücudum olan Peygamber Efendimiz hakkında düzenlenen bir sempozyumda bulunmaktan ötürü çok mutluyum. Bana bu bahtiyarlığı yaşatan Rabbime binlerce kez şükürler olsun" dedi.

Oturumun ilk konuşmacısı Prof. Dr. Mustafa Sabri Küçükaşçı, "Saray'da Hz. Peygamber Muhabbeti" konulu bir tebliğ sundu. Konusunun bir tebliğe, bir oturuma ya da bir konferansa sığmayacak kadar geniş olduğunu söyleyen Küçükaşçı; "Kutsal Emanetler bölümündeki Hırka-i Saadet, Saray'daki Hz.Peygamber (s.a.s) sevgisini gösteren en önemli öge. Osmanlı'da ve Sarayda, Hz.Peygamber'i (s.a.s) anlamanın, O'nu sevmekten geçtiği düşüncesi hakim. O'nun ayağının tozu olmak amacını gütmüşlerdir."

Prof. Dr. Küçükaşçı; Osmanlı'nın imar planlarının da Medine-i Münevvere örnekliğinde gerçekleştiğini, bu örnekliğin Hz.Peygamber (s.a.s) sevgisi sebebiyle olduğunu ve şehirlerin Medine-i Münevvere'ye ve Mekke-i Mükerreme'ye benzetilmeye çalışıldığını söyledi.

Kendisine en çok eser yazılan Hz. Peygamber'dir (s.a.s)

Oturumun ikinci konuşmacısı Prof. Dr. Nihat Öztoprak ise "Edebiyatımızda Hz.Peygamber (s.a.s) İçin Yazılmış Eserler" başlıklı bir bildiri sundu. Bütün dünya edebiyatları içerisinde kendisi hakkında en çok eser yazılan kişinin Hz.Peygamber (s.a.s) Efendimiz olduğunu söyleyen Öztoprak, Osmanlı'nın bir şiir medeniyeti olduğunu ve dolayısıyla o dönem şairlerinin kaleme aldıkları divanların olmazsa olmazları Hz.Peygamber (s.a.s) için yazılmış şiirler yani na'tlerin sayısının çok fazla olduğunu vurguladı.

Na'tlerin yanısıra divanlarda Hz.Peygamber (s.a.s) hakkında hicretname ve miraçnameler de kaleme alındığını belirten Nihat Öztoprak, bazı vasat şairlerin Hz.Peygamber (s.a.s) aşkıyla yazdıkları şiirlerin, daha önceki şiirlerine nazaran kat be kat daha güzel olabildiğini ve şiirin şahikalarına ulaştıklarını ifade etti.

Şiirin yanısıra mensur eserler formunda, Hz.Peygamber'in (s.a.s) hayatının her anını kaydeden siyerler kaleme alındığını söyleyen Prof. Dr. Öztoprak, bunların arasından en ünlüsünün Kadı İyaz'ın Şifa-i Şerif'i olduğunu söyledi. Hz.Peygamber'in (s.a.s) hayatını konu alan manzum eserler de bulunduğunu ve bunların başlıcalarının Yazıcıoğlu Hazretleri'nin Muhammediyye'si ve Süleyman Çelebi Hazretlerinin Vesiletü'n Necat'ı olduğunu belirtti.

Mevlid çevresinde bir kültür oluştu

Prof. Dr. Öztoprak, Yazıcıoğlu Hazretlerinin Muhammediyye'sinin Türkçe konuşan hemen her evin, Kur'an-ı Kerim'den sonraki ikinci kitabı olarak zikredilebileceğini ifade ederken, Süleyman Çelebi Hazretlerinin Mevlid-i Şerif olarak meşhur olan Vesiletü'n Necat isimli manzum na'tının ise adeta bir kurum olduğunu ve bu eser çevresinde geniş bir kültür oluştuğunu sözlerine ekledi.

Hz.Peygamber'i (s.a.s) konu alan bir diğer türün de hilyeler olduğunu ifade eden Öztoprak, bu eserlerde Cenab-ı Peygamber'in (s.a.s) fiziki özelliğinin çeşitli benzetmelerle anlatıldığını, Hz.Peygamber'in (s.a.s); ay, gül, güneş, ayna (mir'at-i mücella), deva, su ve inci ifadeleriyle teşbih edildiğini vurguladı.

Prof. Dr. Öztoprak, Hz.Peygamber (s.a.s) hakkında yazılan diğer edebiyat türlerinin ise, savaşlarını konu alan gazâvatnâme, isimlerini konu alan esma-i Nebi (s.a.s), şefaatini konu alan şefâatname, mucizelerinin işlendiği mucizâtnâme ve muhtelif kırk ayrı konuda hadislerin kaydedildiği kırk hadis kitapları olduğunu vurguladı.

Keremli Mekke ve Nurlu Medine

Birinci oturumun son konuşmacısı Vahdettin Engin, "Osmanlı Sultanları ve Din" başlıklı bildirisinde ise, yakın dönem üzerinde durdu. Osmanlı Sultanlarının Hz.Peygamber'in (s.a.s) yurdu olan Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere'nin hakimleri olarak değil hadimleri olarak anılmayı istemelerinin, onların özelde Hz.Peygamber'e (s.a.s), genelde ise dine olan yüksek saygılarının tezahürü olduğunu ifade etti.

Hz.Peygamber'in (s.a.s) yaşadığı bu iki şehrin isimlerinin yalın haliyle değil, güzel eklemelerle anıldığını ifade eden Engin, bizim Mekke deyip geçtiğimiz topraklara Osmanlı Sultanlarının ve halkının Keremli Mekke yani Mekke-i Mükerreme, Medine'ye ise Nurlu Medine yani Medine-i Münevvere dediklerini vurguladı.

Tek tüyüne yedi göğü değişmem Ya Rasulallah

Birinci oturumun bildirileri sunulduktan sonra verilen arada Hafız Ahmed Şahin, Şeyh Muhammed Es'ad Galip Dede Efendi Hazretlerinin meşhur "Sultan-ı Rusul, şah-ı mümeccedsin Efendim" mısraıyla başlayan na'tını kaside olarak okuduktan sonra,

sözlerinin Ebu Bekir Kani'ye ait olduğunu söylediği "Gubarı payine almam cihanı Ya Rasulallah" isimli ilahiyi de icrasına ekledi.

Ahmed Şahin, ilahinin sözlerini şu ifadelerle açıkladı: "Ayağının tozu için bütün cihanı verseler de almam Ya Rasulallah, tek bir tüyün içinse yedi göğü bile verseler almam Ya Rasulallah. Senin için varını feda eden bir ben değilim. Zira Hz. Adem de temiz, pak sülbünden senin geleceğini duyunca, bir buğday danesine cennet bağlarını değişmişti."

Sempozyumun ikinci oturumunun başlığı ise "Topkapı Sarayı'nda Hz. Peygamber (s.a.s) ve Emanetleri" idi. Oturum başkanlığını Prof. Dr. Erhan Afyoncu'nun yaptığı oturumda da üç bildiri sunuldu. İlk konuşmacı klasik sanatlar uzmanı Prof. Dr. Uğur Derman, "Osmanlı Hat Sanatında Hz. Peygamber (s.a.s) Sevgisi" isimli bir bildiri sundu.

Şifa yazarak geçinen hattatlar vardı

"Nun'u ve kalemi yaratan Allah'ın selamı üzerinize olsun" diyerek sözlerine başlayan Uğur Derman, Osmanlı'da Hz. Peygamber (s.a.s) sevgisinin hat sanatına da yansıdığını ifade etti. Hz. Peygamber (s.a.s) sevdalılarının elinden düşürmediği Kadı İyaz'ın Şifa-i Şerifi'ni intinsah ederek maişetini kazanan bir çok hattat olduğunu ifade eden Uğur Derman, Sahih-i Buhari'nin de yazdırılarak çoğaltıldığını ve bu istinsahların birer sanat şaheseri olduğunu vurgularken, "Bunun en güzel örneklerinden biri Abdülhamid Han'ın Hattat Hasan Rıza'ya yazdırdığı Buhari-i Şerif'tir" dedi.

Kitapların yanısıra hat levhalarının da Osmanlı Sarayı'nın ayrılmaz parçalarından biri ve Hz. Peygamber (s.a.s) sevgisini izhar ögeler olarak gösteren Uğur Derman, Sevgili Peygamberimizin (s.a.s) hadislerinin ve O'nu öven ayet ve beyitlerin Osmanlı hattatları tarafından, hat sanatının çeşitli tarzlarında yazıldığını ve saray ve konakları tezyin ettiğini söyledi.

Şaire verilen en büyük armağan

Oturumun ikinci konuşmacısı Sevgi Ağca, "Hırka-i Saadet Dairesi'nde Hz. Peygamber'in (s.a.s) Emanetleri" isimli bir bildiri sundu. Hırka-ı Saadet dairesinde muhafaza edilen hırka-ı şerif hakkında malumatlar paylaşan Ağca, hırka-ı şerifin Hz. Peygamber (s.a.s) tarafından şair Kab bin Züheyr'e yazdığı bir şiir dolayısıyla armağan edildiğini vurguladı.

Sevgi Ağca, Hırka-i Şerif'in, Osmanlı Sultanlarından Yavuz Sultan Selim Han tarafından Saray'a getirildiğini ve mübarek günlerde Saray ahalisi tarafından Hırka-i Saadet Dairesi'nde ziyaret edildiğini söyledi.

Medine-i Münevvere'nin örtüsü Osmanlı'dan idi

Oturumun üçüncü konuşmacısı Dr. Selin İpek, "Osmanlı Sultanları'nın Medine-i Münevvere'ye Gönderdiği Örtüler" isimli bir bildiri sunarken, örtülerin dokunması ve Medine-i Münevvere'ye gönderilmesinin hikayesini anlattı. Osmanlı'nın Medine-i Münevvere'ye gönderdiği örtüleri belli dönemlerde değiştirdiğini ve bu örtülerden teberrüken bazı devlet adamlarına gönderildiğini söyledi.

Selin İpek, örtülerin devlet büyüklerinin ve şeyhefendilerin tabutlarının üzerine de Hz. Peygamber'in (s.a.s) şefaatini umarak serildiğini ifade etti.

2 bin asker korumasında geri gönderildi

Son oturumda Emine Bilirgen ise, "Ravza-ı Mutahhara'ya Vakfedilen ve Saray Hazinesine Geri Dönen Altın, Gümüş ve Mücevherli Eserler" isimli bir bildiri sundu. Osmanlı hükümetinin Hicaz'ı kismen boşaltma kararı alması üzerine, Fahreddin Paşa'nın, yağma ihtimaline karşı Medine-i Münevvere'de Hz. Peygamber s.a.v.'in mübarek merkadinde bulunan mukaddes emanetleri İstanbul'a naklettiğini söyledi.

Bilirgen, bu mücevherlerin Fahreddin Paşa'nın bir komisyon kurarak tek tek kontrol ettirdiği 740 parçadan oluşan Mukaddes Emanetler arasında bulunduğunu ve 2 bin askerin koruması altında İstanbul'a gönderildiğini ifade etti.

 

Ahmed Sadreddin haber verdi

YORUM EKLE