Sanayi devrimiyle beraber yeni bir dünya ve yeni bir insan oluştu. Bu insan artık önceki insan gibi değildi. Farklı düşünüyor, farklı üretiyor, farklı işliyordu. Bu yeni dünya ve yeni insanla beraber siyasî, iktisadî, içtimaî vb. birçok problem zuhur etti. Yeni bir zihniyete sahip olan bu insan sanayileşti ve giderek küreselleşti. Bu küreselleşmeyle beraber farklı düşünceler artık birbiriyle iletişim kurmaya başladı. Batı ile İslam ülkeleri küreselleşmenin etkisiyle birbiriyle yoğun olarak temasa başladı. Sonuçta ithalat, ihracat ve dolayısıyla bir ekonomik iş birliliği teşekkül etti. İşte bu iş birliliği sonucunda Müslüman kendinden ödün verdi ve o da giderek Batı düşüncesinin araç-gereçlerini kullandı. Bu kullanım hem elle tutulur araç-gereçler, hem de zihinsel argümanlarla doğdu. Ekonomimiz, zihniyetimiz giderek onlar gibi işlemeye başladı. Geçtiğimiz günlerde İGİAD, İLKE, İLEM ve İstanbul Şehir Üniversitesi işbirliğiyle İslam dünyasının ekonomik anlayışını, durumunu, problemlerini analize çalışan çok mühim bir program gerçekleştirildi: 2. İslam İktisadı Atölyesi... İki gün süren program çok verimli geçti.
Açılış konferansını TCMB meclis üyesi Sabri Orman’ın yaptığı atölyede 5 oturumda toplam 10 bildiri sunuldu. İlki 2013 yılında düzenlenen atölyede bu yıl, Türkiye’den ve yurtdışından İslam iktisadı alanında çalışmalarda bulunan ilim adamları “İslam iktisadı ve piyasa” konusunu birçok açıdan ele alan sunumlar yaptı. Atölyede farklı yönleri ile piyasa ve ilgili kurumlarının İslam iktisadıyla ilişkisi ele alındı.
Müslüman’ın iktisad anlayışı, postmodernizmle beraber iki yüzlülük arz ediyor
“İslam İktisadı ve Piyasayı Yeniden Düşünmek” adlı konferansla başlayan programda önemli meseleler üzerinde duruldu. Konferanstan sonra birinci oturum gerçekleştirildi. Birinci oturumda Oxford Üniversitesi’nden gelen Valentino Cattelan, “İslam İktisadı: Adalet, Kimlik ve Çoğulculuk Bağlamında Piyasa Ekonomisi Kuramı” adlı bir konuşma yaptı. Mahyuddin Ahmad ise, “hisbe merkezli bir İslamî piyasa kurma” önerisinde bulundu. Hisbeyi çeşitli açılarla değerlendiren Mahyuddin Ahmad, piyasanın hisbeye olan ihtiyacından da bahsetti. Oturumun sonunda sorulan sorular ve gelen öneriler ise meselelerin daha iyi anlaşılmasını sağladı. Neticede barika-i hakikat müsademe-i efkârdan doğar. Katılımcı kitlesinin başvuruyla seçilmesi bu bağlamda iyi bir sonuç verdi diye düşünüyorum.
İkinci oturumda Ali Fidan, “Piyasa İslam’ından İslam’ın Piyasasına” adlı konuşmasıyla ortamı hareketlendirdi. Günümüzdeki Müslümanların çarpık bir ekonomi anlayışının olduğunu söyleyen Ali Fidan bunu, postmodernizmin insan üzerindeki etkisine bağladı. Postmodernizm ve postmodernizmin oluşturduğu ikililik üzerinde durdu. Buradan hareket ederek oluşan bu çift kimliğin, artık Müslümanlar tarafından da kullanıldığını belirtti. İslamî kavramların artık “meta” haline geldiği hususu üzerinde duran Ali Fidan, bu sakat anlayışın çözülmesi gerektiğinden bahsederek, Müslüman bir insan ya da devletin “çift kimlikli” olmaması gerektiğini ifade etti.
Çarşılar sadece ekonomik fayda için değillerdir
Daha sonra Tarbiat Modares Üniversitesi’nden gelen Mansur Yegâne (Mansour Yeganeh) “İslami Geleneksel Çarşıların Sosyo-Ekonomik Değerleri ve Mimari Özellik İlişkisinin İncelenmesi” adlı bir konuşma yaptı. Konuşmasını slaytla destekleyen Mansur, çarşıların İslam toplumları açısından öneminden bahsederek çarşıların sadece ekonomiye ait bir unsur olmadığı ve bu önemli merkezlerin insan ilişkilerinde de önemli roller üstlendiğini belirtti. Konuşmasına Isfahan çarşısını örnek vererek devam eden Mansur, mimarinin de çarşının hüviyetini ve niteliğini belirttiğini ifade etti. Yani satılan eşyaya göre çarşının mimarisi de değişiyordu.
İslamî iktisadın oluşturulması, sürdürülmesi, güçlendirilmesi lazım
Ara başlıkta neden “İslamî iktisad” terimini kullandığımı açıklayayım. Konuşmacıların sık sık olarak söylediği “İslam iktisadı” kelimesinden rahatsız olan Sabri Orman söz alarak, “İslam iktisadı” ve “İslamî iktisad” kavramlarının farkını söyledi. Ki bana göre bu çok önemliydi. Çünkü Cengiz Kallek’in de dediği gibi biz kavramlarımızı üretemiyoruz, bu da doğal olarak bir açmaza bir anlaşılmazlığa götürüyor bizi. Sabri Orman, “İslam iktisadı demek yanlıştır. Siz İslam iktisadı dediğiniz zaman, iktisaddan İslam’a bakıyorsunuz demektir. Halbuki siz demek istediğinizin tam tersini söylüyorsunuz. İslamî iktisad ise, İslam’dan iktisada bakmayı bize öngörüyor. Dolayısıyla kavramları çok iyi kullanmamız lazım. Aksi halde bakışımız tam tersine inkılab ediyor” dedi.
Konuşmacılar daha sonra faiz sisteminin oluşturduğu yıkımlar üzerinde durdu. İslam’ın hak, adalet, denge, ahlak gibi değerleri sürekli gündeme getirilmekle birlikte bunların nasıl uygulanacağı önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. İslamî kural ve değerlerin ekonomik sisteme nasıl giydirileceği hususunda konuşan konuşmacılar, bunun tarihsel tecrübelerin ve getirilerin göz önünde bulundurularak daha somut hale getirilmesi gerektiğinden bahsettiler. Günümüzde serbest piyasa ekonomisi olarak ifade edilen sistemde sermayeye serbestlik verilirken emeğe aynı ölçüde fırsat verilmemektedir. Bu da fahiş bir biçimde faydaların ve zararların farklı olmasına neden olmaktadır. Genellikle faydalar ferdî elde edilirken, sistemin oluşturduğu zararlar toplumun hepsini etkilemektedir. Yani zengin daha fazla zengin; fakir daha fazla fakir oluyor. Dolayısıyla bir İslamî iktisadın oluşturulması ve İslam hukuku çerçevesinde şekillendirilmesi lazım gelmektedir. Buna bağlı olarak, bu sorunu aşmak üzere daha insancıl ve daha adaletli bir sistem olan İslamî iktisadın derhal mevcut sisteme bir alternatif olarak sunulması lazımdır. Beşeri sistemlerin insan fıtratına yetersiz kaldığını ve çözüm sunmaktan çok insan için problem teşkil ettiği aşikârdır.
Yunus Sürücü yazdı