Mart ayında Mehmed Akif’i konuşuyoruz. İstiklal Marşı ve Çanakkale destanının yazıldığı bu ayda, tarihe önemli bir not düşen Mehmed Akif’i anıyoruz.Toplum olarak çeşitli anma günleri ile böylesi tarihe düşülen notları, o günlere ve kahramanlarına verdiğimiz değeri bir kez daha hatırlıyor ve gelecek nesillere aktarmaya çalışıyoruz. Mevlana, Yunus Emre, Mehmed Akif, Necip Fazıl, Osman Yüksel Serdengeçti, Bediüzzaman Hazretleri, Sezai Karakoç gibi büyük insanlar bir zincirin birbirini tamamlayan halkaları gibidir. Her birini anmak ve anlamaya çalışmak sorumluluğumuzun gereğidir.
Mustafa Özçelik, bu çerçevede Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği İstanbul Şubesi’nde 5 Mart Cumartesi günü düzenlenen etkinlikte “Mehmed Akif’i Anlamak” konulu bir konuşma yaptı. Söyleşisine başlarken böyle anma günlerinin anlamı üzerinde durulmasına işaret eden Mustafa Özçelik, anmadan çok anlamak noktasına odaklanmamız gerektiğini ifade etti. Mehmed Akif’i anlamak için öncelikle yaşadığı çağa bakmak gerekiyor. O dönemde ülkemizin içinde bulunduğu işgal durumu, İslam dünyasının içinde yaşadığı buhranlar dikkate alınırsa Mehmed Akif'in daha iyi anlaşılacağı açıktır.
Safahat’ı sadece bir şiir kitabı olarak göremeyiz
Tarihi bilgiler bize pek çok konuda ışık tutar, ayna vazifesi görür. Yaşanılan dönemler ve karşılaşılan olaylardan, daha sonraki dönemlerde yaşayan insanlara ibret almak, ders almak düşüyor. Mehmed Akif de bu manada tarihe ışık tutan, son yüzyılın canlı bir tanığıdır. Osmanlı devletinin yıkılışına, yeni Cumhuriyet hükümetinin kuruluşuna şahitlik etmiş ve bu dönemlerde yaşanılan acıları bize aktarmış. Bu nedenle Safahat’ı sadece bir şiir kitabı olarak göremeyiz.
Mustafa Özçelik de Safahat’ın önemine işaret etti bu noktada. Kayıplarımızı, hatalarımızı ve kazançlarımızı bu kitapta çok açık biçimde bulabileceğimize işaret ettiği konuşmasında şunları söyledi: “Bize hayat veren kaynaklar vardı. İnanç dünyası vardı, değerler dünyası vardı. Zaman içinde bunları kaybettik ve istifade edemez olduk. Geri kaldık. Batı dünyası bunu iyi yakaladı ve dört koldan saldırıya başladı. Osmanlı’nın son dönemlerinde, kurtuluş mücadelesi verdiğimiz yıllarda bütün cephelerde savaş verdiğimiz halde sınırlarımız daraldı ve yeni sınırlar içinde Türkiye Cumhuriyeti devleti kuruldu.”
Mehmed Akif bu mücadeleyi, kurtuluş mücadelesini, Çanakkale destanını yazarak, yaşanılan dönemleri çok net biçimde tasvir etmiş, insanımızın yaşadığı bunalımı ve kurtuluş mücadelesini anlatmaya çalışmıştır. Dönem itibarıyla anlattıkları bugün yaşadığımız hayatta karşımızda durmaktadır. Bu noktada İslam ülkelerinin içinde bulunduğu halin elem verici olduğuna işaret etti Özçelik. İtikadi noktada değil ama ameli noktada hâlâ İslam'ı tartıştığımıza, oysa bu süreci çoktan atlatıp bizden istenileni harfiyen yerine getirmemiz gerektiğine dikkat çekiti. “Dünya coğrafyasında mazlumlara kol kanat geren, vicdanı temiz ve topraklarına egemen olan bir toplum olagelmeliydik” dedi.
Asım, Akif’in idealidir
Akif’in yeis kavramı üzerinde çok durduğunu, fakat geleceğe dair de mutlaka ümitli olmamız gerektiğini ifade eden Özçelik, Safahat’ın içinde yer alan hadiseleri gereği gibi okuyup anlayabilirsek, bunun, yeni bir eser ortaya koymayı, anlamayı zorlaştıran engelleri ortadan kaldıracağına inandığını söyledi. Özçelik’e göre daha önce bu travmayı savaşlarda yaşıyorduk fakat şimdi zihni manada yaşıyoruz, algılar ve tanımlamalar çok değişmiş, bu noktada sıkıntılarımız var. Akif’i anlamaya çalışırsak içinde yaşadığımız dönemi daha iyi kavrayacağımıza işaret eti Mustafa Özçelik. Bu açıdan Akif’i anlamanın önemine işaret etti ve aslında Akif’in bugünü de anlattığını söyledi. Eskiden savaşlarla yapılan yıkımın bugün psikolojik harple yürütüldüğünü ifade eden Mustafa Özçelik, “Gençlerimiz kayboluyor, yeni Mehmed Akif’ler çıkarmalıyız, bunun yolu da Mehmed Akif’i iyi anlamaktan geçer” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü: “Devrimin şartları iyi bilinmelidir. Akif ve dönemin aydınları bir gençlik yetiştirmek arzusundaydılar. Mehmed Akif’te bu gencin adı Asım, Tevfik Fikret’te ise Haluk’tur. Asım, Akif’in idealidir. Milli ve dini hassasiyetleri olan, bilgili, gayretli, çalışkan, ahlaklı bir gençliktir. Batıya karşı değildir, Batıya gidip orada ilim öğrenip ülkesine dönerek çalışacaklardır.”
Peygamberimizi insan olarak hayatımızın içine tam olarak alamadığımıza işaret eden Özçelik, ailesi ile, çocukları, komşuları, dostları ile ilişkilerini, beşeri münasebetlerini bu gözle göremediğimizi dile getirerek, evrensel bir sevgi bağımız olması gerektiğini kaydetti. “Mekke’yi, Halep’i, Şam’ı, Bağdat’ı, Kahire’yi, Saraybosna’yı, Piriştina’yı da sevmeliyiz. Diyarbakır, Urfa, İstanbul, Edirne ve Bursa’yı sevdiğimiz gibi sevmeliyiz, yoksa Suriyelilere neden yardım ediyoruz sorusunu soranlarımız çıkar” diyen Özçelik, sözlerini şöyle sürdürdü: “Tarih boyunca Müslümanlar ya muhacir olmuş ya da ensar olmuştur. İslam tarihine baktığımızda bunu çok net olarak görürüz. Bu manada biz ülkemize gelen muhacirlere mutlaka ensar olabilmeliyiz.”
Mehmed Akif’in bu düşünceleri savunan bir insan olarak çok iyi anlaşılması gerektiğine işaret eden Mustafa Özçelik, onun zamanın tanığı olduğunu kaydederek, gelecek zaman projesinin de olduğuna işaret etti. “Geleceğe dair çok ümitli, medeniyet tasavvuru olan bir insandır Akif” dedi ve mazinin bir kahramanı olarak tuttuğumuz sürece ondan yeterince istifade edemeyeceğimizi de belirtti.
Çanakkale’yi topla tüfekle geçemeyenlerin başka yöntemler denediklerini ifade eden Mustafa Özçelik, “ne yaparlarsa yapsınlar, zihinlerdeki prangaları kırmadan, ellerdeki prangaları kırmanın yararı yoktur” dedi. “Çanakkale’yi, İstiklal Marşını, İstiklal savaşını anlamak için, tarihimizi iyi anlamak için Mehmed Akif’i okumalı, onu çok iyi anlamalıyız” sözleriyle konuşmasını tamamladı.
Şakir Kurtulmuş etkinlikten notlarını aktardı